Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 01 Haziran 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Laiklik partisinin kaç oyu var?

Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin ana muhalefet partisi. Normal ülkelerde ana muhalefet partileri bir sonraki seçimin büyük iktidar adayı olarak görülür, öyle algılanırlar.

Ama maalesef CHP’yi ‘iktidar adayı’ olarak görene ben rastlamadım, hiçbir yerde ondan böyle söz edildiğini de duymadım. Şu son üç yıllık ana muhalefet döneminde CHP liderinin veya sözcülerinin ‘İktidara geldiğimizde şöyle yapacağız’ dediklerini de hatırlamıyorum açıkçası.

Bence CHP’nin iktidar adayı olarak görülmemesinin ardında yatan şey, CHP’nin Türkiye’nin geleceği için nasıl bir vaatte bulunduğunun bilinmemesi. Kendi adıma ben CHP’nin herhangi bir pozitif vaadini bilmiyorum. Nasıl bir Türkiye tasavvur ettiğini de bilmiyorum. Böyle bir tasavvur varsa ona hangi yollarla ulaşılacağını söylediklerini de hatırlamıyorum.

Şimdi CHP kendisini bir ‘laikliği koruma cephesi’ olarak tanımlamak istiyor. Yani, esasen insanları korkutmaya çalışıyor veya zaten var olan korkuları giderecek adres olduğunu söylüyor.

Yani, bir sonraki seçimde CHP’ye oy verenler, ona sadece CHP olduğu için değil, laiklik elden gitmesin diye de oy verecekler, eğer verirlerse.

Eğer CHP bugüne kadar yaptığını yaparsa ve hiçbir pozitif mesaj geliştirmeden, Türkiye’ye yalap şap hazırlanmış ve gerçek hayatla bağı olmayan öneriler sunmaya devam ederse, o zaman CHP oyları ‘laiklik partisi oyları’ gibi görülebilecek.

Bunun laik demokratik rejim açısından nasıl vahim bir risk yaratabileceğini bilmem hayal edebiliyor musunuz?

Bir zamanlar sosyal demokrat TÜSES (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı) tarafından yapılan bir araştırmada kendisini Kemalist diye tanımlayanlar yüzde 2.5 çıktığında, zamanın dinci partisinin ve basınının nasıl propaganda yaptığını hatırlayanlar belki bu hayali daha kolay kurarlar.

Türkiye’de halka laikliği oylatmak, siyasetin ve geleceğin politikalarının tartışılması gereken bir genel seçimi laiklik referandumuna çevirmek bu ülkeye yapılabilecek kötülüklerin belki de en beteridir.

Ama neyse ki CHP o kadar da ciddiye alınan bir parti değil, seçime böyle girerse daha da az ciddiye alınacak.

Radikal, 31.5.2006

İsmet BERKAN

01.06.2006


 

‘Derin örgüt’ü beğenmedik, ‘irtica’ alalım...

Danıştay cinayeti, sanki hiç olmamış ve bir insanın canına kıyılmamış gibi... Kimse, bu menfur cinayetin vahametini görmek istemiyor. Olayın hemen ertesinde, bütün gazetelerdeki haberlerde, köşe yazılarında, “Bu bireysel bir cinayet olamaz, mutlaka arkasında örgüt vardır, kafası bozulup insanlara ateş eden bir manyak bu cinayeti işleyemez” mealinde yorumlar yapılıyordu.

Danıştay cinayetini gerçekleştiren Alparslan Aslan’la ilgili araştırma ve soruşturma emniyette derinleştikçe, bir takım ‘derin’ bağlantılar, “Susurluk akrabaları” ortaya çıkmaya başladı. Toplum hafızasında Susurluk’la ilgili ‘kötü anılar’ canlandı...

Susurluk’tan, Yüksekova’dan, Sauna’dan çok iyi tanıdığımız ama bir türlü hukukun önüne çıkaramadığımız ‘vatansever’ arkadaşlar, ‘içtima’ya çıkıp görevlerinin başında olduklarını haykırdılar. İbrahim Şahin’den Sedat Peker’e, Veli Küçük’ten Korkut Eken’e kadar bütün ‘ağır abiler’i bir kez daha hatırladık.

Ve soruşturma kapsamında gözaltına alınan, bir dönem askerlikten uzaklaştırılan Muzaffer Tekin, kanıt bulunamadığı için serbest bırakıldı, Türkiye onunla gurur duydu!.. Gerçi kanıt bulunsaydı bile, sonuç alınabileceğinin bir garantisi yoktu. Çünkü, biz bu filmi aynen Susurluk’ta da görmüştük ve hiçbir sonuç alınamamıştı. Dolayısıyla, şimdi de bir sonuç beklemiyorduk.

Nitekim Susurluk patlak verdiğinde, bir ‘milat’ hissine kapılıp hep birlikte coşmuş ve ‘susma sustukça sıra sana gelecek’ çığlıklarıyla yeri göğü inletmiştik. Sonra da arkamıza bakınarak her zamanki yolumuza devam etmiştik... Belki de, bu hiç ‘dokunulamayan abiler’ bizim için bir lütuftu ama biz farkında değildik. Çünkü, her şeyi vatan için yapan ‘şerefli abiler’, böyle kriz anlarında ortaya çıkıyor ve bizi şereflendiriyorlardı!..

Geçmişte ‘çete’ ve ‘mafyoz’ ilişkiler yüzünden sıkıntılar ve mağduriyetler yaşayan Türkiye’de, son Danıştay cinayetinin arkasında da bir ‘örgüt’ beklentisi oluştu. Özellikle, katilin ‘Allahüekber’ diyerek ateş ettiği varsayımı üzerinden oluşturulan beklentiler, iktidara karşı oluşturulan ‘derin muhalefet’ için oldukça kullanışlı bir beklentiydi.

Ama, en azından ilk elde soruşturmanın seyri hiç de beklendiği gibi gitmedi ve ‘Susurluk akrabaları’ ortalarda dolaşmaya başladı.

İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Cinayetin arkasından ‘derin çete’nin çıkmasından hiç de mutlu olmayan çevreler, Muzaffer Tekin’in serbest bırakılmasıyla aradıkları rüzgarı buldular. Çünkü başından beri bekledikleri ‘irticai’ bir örgüttü ve bu olmamıştı. Ayrıca, katliamın arkasında ‘irtica’ yoksa bir anlamı da yoktu.

Zaten başından beri, bütün hesaplarını siyasi iktidarı alaşağı etme üzerine yapan ‘derin koalisyon’ için bir insanın katledilmesinin çok da bir önemi yoktu. Bu yüzden şimdi, Alparslan Aslan’ın ‘serseri mayın’ gibi Danıştay’a gidip cinayeti işlediğini dillendirmeye başladılar.

Maalesef, Türkiye’de ‘ideolojik yobazlığa’ teslim olmuş ‘azgın azınlık’, bir insanın ölümünden bile ‘rant’ hesapları yapar hale gelmiştir. Önümüzdeki günlerde, “Alparslan Aslan’ın arkasında örgüt, çete falan yok, bu bireysel bir cinayet” demeye başlarsa hiç şaşırmayalım. Öyle ya, bir katilin arkasında ‘irticai örgüt’ yoksa, bu saldırı vesilesiyle siyasi iktidar pataklanamayacaksa ne işe yarar ki...

Yeni Şafak, 31.5.2006

Mehmet OCAKTAN

01.06.2006


 

ABD-İsrail-Türkiye üçgeni

İsrail Dışişleri Bakanı Bayan Tzipi Livni’nin Türkiye ziyaretinin sonucunda, “iki-devlet çözümü”nde yöntem ve içerik konusunda, Türkiye ile İsrail’in ne kadar mutabık olup olmadığına hiç kafa takmayın. Bu ziyaretin, Ehud Olmert’in Washington’a Başbakan sıfatıyla yapılan ilk ziyaret olmasından sadece birkaç gün sonra, İsrail Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı sıfatıyla ilk ziyaret olarak Türkiye’ye yapılmış olmasına bakın. Bir de Tzipi Livni’nin ziyaretin asıl amacını “stratejik” anlamda değerlendirdikleri ve bunun “ABD-İsrail-Türkiye” arasındaki “üçgen ilişki”nin gereği olduğuna ilişkin sözlerine takılın.

Bugün, 31.5.2006

Cengiz ÇANDAR

01.06.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004