15 Temmuz hâdisesinin ardından 21 Temmuz 2016’da ülke genelinde ilân edilen Olağanüstü Hal (OHAL) rejimi, Kanun Hükmünde Kararnâmelerle (KHK) temel hak ve hürriyetlerin gasbına, haksız-hukuksuz ihraç ve tutuklanmalara, vatandaşların maddî ve mânevî emekleriyle oluşturdukları on bini bulan firmaların - fabrikaların, iş yerlerinin kapatılmasına yenilerini ekleniyor.
Bizzat iktidar sözcülerince “üç ay, belki de daha kısa sürede kaldırılacak” teminatı verilen, lâkin beş kez uzatılıp on yedi aydır devam ettirilen ve seçimlere kadar uzatılacağı sinyali verilen OHAL KHK’larıyla, şimdiye kadar 111 bin 598’e varan kamu görevlisinin işlerinden atılması, binlerce öğrencinin ilişiğinin kesilmesi, aralarında on yedi bini kadın ve 700’den fazla bebeğin olduğu 50 bini aşan tutuklamalarla ağır mağduriyetler daha da arttırılıyor.
Ocak ayında yine OHAL KHK’sı ile kurulan “Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu’nun toplu ihraç ve tutuk- lamaların bir tasnife tabi tutulacağı” beklentisine karşı, önce garip bir şekilde, toplam 103 bin olduğu belirtilen başvurudan “bir grupla ilgili kararların verildiği” söylenip, kaç kişinin ihraç edildiği ya da müracaatının reddedildiği muğlak bırakıldı.
OHAL Komisyonu’nun bir yıla yakındır yaptığı çalışma sonucu verdiği kararlar da kamuoyundan gizlenmesiyle haksızlığa ve hukuksuzluğa tam gaz devam edileceğinin sinyali çakıldı…
HUKUKSUZLUKLARIN GİDERİLMESİ BEKLENİRKEN…
Vakıa şu ki, kamuoyunda haksızlıkların ve hukuksuzlukların kısmen de olsa giderileceği beklenirken, yine OHAL kapsamında dayatılan iki yeni KHK ile iki bin 756 kamu personelinin ihraç edilmesi, AKP siyasi iktidarının, milyonlarca vatandaşı büyük mağduriyetlere uğratan “sivil sıkıyönetim” OHAL’le ülkeyi yönetmeyi sürdürme peşinde olduğunu bir defa daha açığa çıkarıyor.
Özetle, ekonomiden teröre, yanıbaşındaki Suriye’deki kargaşadan İsrail’in Kudüs’ü başkent ilânıyla bölgenin sürüklendiği kaosa, AB ile kırılan ilişkilere kadar Türkiye’nin içte ve dışta devâsa ağır problemlerle karşı karşıya kaldığı vartada hâlâ ihraçların kesilmemesi Ankara’nın en büyük handikapı olarak görülüyor.
Kamuoyunda yaygın bir şekilde “iç barışın sağlanması için artık ‘15 Temmuz travması’nın sona ermesiyle normalleşmeye geçileceği” yoğun beklentisi bir defa daha boşa çıkarılıyor. TSK’dan Emniyet’e, Adalet Bakanlığı’ndan Diyanet’e ve belediyelere uzanan üç bine yakın kamu çalışanının işinden uzaklaştırılmasına mukabil, ancak toplam 115 personelin göreve iâdesi, siyasi iktidarın OHAL ve KHK istismar ve istimalini ortaya koyuyor.
Bütün bunların yanısıra, bir yandan 695 sayılı KHK ile 7’si dernek, 7’si vakıf olmak üzere 17 kurum kapatılırken, yurt dışında öğrenim gören 6 kişinin öğrencilikle ilişiği kesilirken, “suçun şahsiliği”, mahkemeyle “suçluluğu” ispat edilinceye kadar suçsuzluğu esas alan “mâsuniyet karinesi” hiçe sayılarak 15 Temmuz tutuklu sanıklarına “tek tip kıyafet”e, muhalefetin baştan beri “Meclis’e getirin, bir günde beraber çıkaralım” çağrısında bulunduğu “taşeron işçilerin kadroya geçmesi”ne kadar OHAL ilânı alanı dışındaki bir dizi yasa ve idari işlem, Meclis tatile sokularak OHAL KHK’larıyla yapılıyor.
Keza OHAL KHK’sı ile Yargıtay’a 100 yeni üye tahsisiyle, demokrasilerin birinci şartı olan “kuvvetler ayrılığı” prensibine aykırı olarak yürütme tarafından yargının en üst kurumları düzenleniyor.
MECLİS YİNE DEVRE DIŞI
Kısacası, göz göre göre Meclis’in kanun yapma yetkisi aşılarak, idârece atama ve ilişiği kesme işlemleri yapılıyor. OHAL de olsa hukuka ve yasalara uygunluğu esası gözardı ediliyor.
Ve daha “güçlendirilmiş cumhurbaşkanlığı” makyajlı “ucûbe sistem” getirilmeden, Başbakanlıkla birlikte “demokratik parlamenter sistemi” tasfiye eden, demokratik hukuk devletinin temel vasfı Meclis’in kanun yapma ve denetim işlevini ortadan kaldıran, cumhurbaşkanına tek başına OHAL’ı ilânı ve kararnâme çıkarma yetkisini veren anayasa değişiklikleri daha yürürlüğe girmeden, Meclis’in kanun yapma yetkisi askıya alınarak asıl işlevi ortada kaldırılıyor.
En vahimi, KHK ile “gelecekte işlenmesi muhtemel suçlardan dolayı sivillerin sorgulanmayacağı ve yargıda muâf tutulduğu” hükmü getirilerek suiistimale ve keyfiliğe kapı açılarak yargı devre dışı bırakılıyor; sırf iktidar koltuğunda kalmak hesâbına…
Yazık değil mi bu ülkeye ve bu ülke insanına...