İslam İşbirliği Teşkilatı (İTT) toplantısında teyid edilen “Kudüs İsrail’in başkentidir” kararı bütün insanlık vicdanında makes bulmuş. “Kudüs’ün üç bin yıldır Yahudilerin, 70 yıldır İsrail’in başkenti” olduğu iddiasının ve Trump’ın Kudüs’ü “İsrail’in başkenti” olarak tanımasının hiçbir uluslararası hukukî değeri yok.
Kudüs’ün tarihi ve mânevi hak ve hukukunun verâsetini taşıyan başta Türkiye ile İslâm ülkelerinin İsrail’in 1948’den sonra 1967 “altı gün savaşları”yla sınırlarını dört kat daha genişletip emrivakilerle Kudüs ve Filistin’in yüzde 88’ini işgal zorbalığını ve zulmünü bütün insanlığa anlatma sorumluluğu bulunuyor.
BM KARARLARI UYGULANMALI…
Başta 1998 tarihli “Kudüs Filistin’in başkentidir” kararı olmak üzere, BM’nin 1980 yılı 470 sayılı BM kararı ve BM Güvenlik Konseyi’nin 1980 yılı 478 sayılı kararı ile İsrail’in Kudüs’ü başkent ilân etmesi kınanmış; ve İsrail büyükelçiliklerini Kudüs’e taşıyan ülkelerin elçiliklerini derhal geri çekmeleri vurgulanmış.
Keza “Doğu Kudüs hem 1967 tarihli 242 sayılı Güvenlik Konseyi kararına göre, hem de Güvenlik Konseyi’nin 20 Ağustos 1980 yılında kabul ettiği 478 sayılı karara göre Filistinlilere aittir” denilmiş. Kudüs’ün statüsünü değiştiren bütün eylemler “geçersiz ve yasa dışı” ilân edilmiş.
Bunun içindir ki, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği’nin (Mazlumder) tesbiti ve çağrısıyla, İslâm İşbirliği Teşkilâtının, İsrail’i hedef alan topyekun ambargo kararlarını tâkip etmekle görevli Siyonizme Karşı Ambargo Takip Komitesi’ni kurması; Filistin meselesinin Bağlantısız Devletler Topluluğu, Afrika Birliği, Amerikan Devletleri Örgütü ve Şanghay İşbirliği Örgütü’nün gündemine getirilmesi büyük önem taşıyor. (AA, 13.12.2017)
Ayrıca, 30 Temmuz 1980’de kabul ettiği “Kudüs Yasası”yla ‘Birleşik ve Bölünmemiş Kudüs’ü İsrail Devleti’nin başkenti’ olarak ilân eden İsrail’in bu zaman zarfındaki ihlâllerini tespit etmek ve tazminat ödetmek üzere BM bünyesinde özel bir komisyon oluşturulması talep edilmeli. 1982’den beri Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) tarafından korunan Dünya Mirası listesine kayıtlı olan eski Kudüs Şehri’nin “dünya çapındaki olağanüstü değerini ve bu dünya mirasını koruma ihtiyacını” yeniden vurgulayan bir karar âcilen hayata geçirilmeli.
BİRLİKTE HAREKET EDİLMELİ
Yine bu çerçevede; 1904 tarihli Lahey Konvansiyonu’nun “kutsal mekânların insanlık tarihindeki yeri dolayısıyla korunması” ve 1907 tarihli Lahey Konvansiyonu’nun “ibâdet yerlerinin kuşatma ve bombalanmasının yasaklanması” hükümleri uygulanmalı.
Bu kapsamda, Kudüs’teki Osmanlı ve İslâm eserlerinin korunması meyanında, Türkiye’nin başını çektiği bir uluslararası komite oluşturularak, Kudüs’teki kutsal mekânların korunması ile ilgili diyaloglar geliştirilmeli.
Keza, Mazlumder’in de dikkat çektiği gibi, Filistin arazilerinin rüşvet, iltimas, baskı, hileli işlemler, sahtecilik, haciz vs. yöntemlerle sahiplerinden alınarak Siyonistlere devrini araştıracak geniş yetkilerle donatılmış uluslararası bir inceleme komisyonunun kurulması önemli.
Müslüman ülkeler, hiçbir BM kararını tanımayan İsrail ve hamisi Amerika’ya karşı birlikte hareket etmeli; diplomatik ve ticari yaptırımlarla İsrail’e iktisadi, ticari, siyasi, askeri, turistik bütün alanlarda topyekun ambargo kararı alıp derhal uygulamaya başlamalı.