Amerikan Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’la Cumhurbaşkanı’nın Ankara’da üç saat on beş dakikalık tutanaklara geçirilmemiş kayıtsız “gizli” görüşmesinde ABD’nin Afrin’in ardından TSK’nın Menbiç’e girmesine “izin vereceği”, ağır silâhlarla silâhlandırdığı binlerce YPD-/YPG militanını Fırat’ın batınından Fırat’ın doğusuna çekeceği iddiasında bulunulmuştu.
“Sır görüşme”den sonra Amerikalıların bu vaadlerini yerine getirmelerini beklediklerini söyleyen Dışişleri Bakanı’nın, “Fırat’ın doğusu”ndan tek kelime söz etmemesi buna yorumlamıştı.
Nitekim Washington’dan “gizli Suriye plânı üzerinde çalışılıyor” diye yazan Serdar Turgut’un, “Amerika, Rusya’yla yaptığı tüm görüşmelerde, YPG güçlerinin Afrin’den çıkarılıp Münbiç üzerinden Fırat’ın doğusuna geçirilmesini istedi” cümlesinin de anlamı buydu. (Gazete Haber Türk, 21.2.18)
Özellikle Cumhurbaşkanı sözcüsünün, “Gerek ABD’nin YPG ve PYD’ye verdiği desteğin artık sonlandırılması gerek bu unsurların Menbiç’ten çıkartılıp, Fırat’ın doğusuna götürülmesi beklentilerimiz çok açık ve nettir” sözleri, Fırat’ın doğusunun PYD/YPG’ye verilmesinde ABD ile mutâbık kalındığının iddialarını teyid etmişti. (gazeteler, 22.2.18)
Bunun üzerine, “ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın batısını terke karşılık Fırat’ın doğusunda taşeronu PYD/YPG’ye ‘koridor devletçik’ kurdurma peşinde olduğu ve Ankara’nın da bu emr-i vakiyi onayladığı” analizleri yapılmıştı.
Ne var ki, Cumhurbaşkanı’nın yeniden “Önce Münbiç, ardından Fırat’ın doğusunun tamamı güvenli hale getirilene kadar yola devam edilecek!” çıkışı Fırat’ın doğusu istifhamlarını tetikledi.
Gerçekten, şayet “güvenli hale getirilmesi” askeri operasyon ise, Dışişleri Bakanı ile Cumhurbaşkanı sözcüsünün sözleri ne olacak? Değilse nedir?
Görünen o ki “gizli ‘Suriye plânı” tartışmaları devam edecek…
GARABET
PYD’yi “bildiri”ye koyamayan “Osmanlı tokadı”!
Afrin’den şehidler ve yaralılar gelirken, Amerikan Dışişleri Bakanı Tillerson’un Ankara ziyareti sonrasında açıklanan “ABD-Türkiye ortak bildirisi”nde, PKK, IŞİD (DAEŞ) ve El Kaide örgütleri isimleriyle sayılırken, PYD-YPG’nin teğet geçilmesi medyada âdeta geçiştirildi.
“Ortak bildiri”deki ilgili paragraf aynen şöyle: “Türkiye ve ABD, DEAŞ, PKK, El Kaide ve diğer tüm terör örgütleri ve bunların uzantılarıyla mücadele konusundaki kararlılıklarını tekrarlarlar.”
Özetle, en üst düzeyde “Ey Amerika!” diye rest çekilerken, Ankara’da, Türkiye’yi hedef alan ve resmen “PKK’nın Suriye’deki uzantısı” görülen terör örgütü, “diğer terör örgütleri” diye geçiştiriliyor. Görünen o ki, “Osmanlı tokadı!” tepkisi ve tehdidi, Türkiye’nin “meşru müdafaa hakkı”yla operasyon düzenlediği terör örgütünün ismini “bildiri”ye koyamıyor!
Ve “Washington’un PYD-YPG’yi ‘terör örgütü’ görmemesi nedeniyle, bu örgüt ismen ortak bildiriye girmedi” savunması, çarpıtan cerbezeli siyasetin son bir garabeti olarak kayıtlara geçiyor.
TESBİT
Soçi’de başka, Ankara’da başka!
Malum, Ankara, Astana ve Soçi sürecinde, Türkiye’nin Rusya ve İran’la birlikte garantör ülke olarak, Suriye’de çatışmasızlık, barış ve istikrar ve demokrasiye geçişi için “ülkenin toprak birliği, siyasi bütünlüğü, Suriye yönetimiyle meşru muhalefetin katılacağı seçimlere desteğe” imza attı.
Yine, son “Soçi mutâbakatı”nda, Ankara’nın Şam’la doğrudan diyaloğu ve işbirliği vurgulandı; bölgenin barış ve istikrarı için Türkiye’nin Suriye ile işbirliği önerisi kabul edildi.
Böylece, “Türkiye’nin toprak bütünlüğü”nün başta Suriye ve Irak olmak üzere Müslüman komşuların “toprak bütünlüğü”yle ancak tahkim edilebileceği gerçeği resmen teyid edildi.
O denli ki, Ankara’nın doğrudan Şam meşru hükümetiyle diyalog kurup görüşmesini isteyenlere, “resmen olmazsa da arka kapı diplomasisiyle görüşülüyor” cevabı verildi. Cumhurbaşkanı sözcüsü, “Şam rejimiyle doğrudan resmî temasımız olmazsa da kurduğumuz mekanizma ile dolaylı olarak İran ve Rusya üzerinden Suriye’ye iletilmekteydi. Dolayısıyla dolaylı bir trafik var. İstihbarat birimlerimiz, doğrudan ya da dolaylı belli temaslar kurabilir” diye konuştu.
Ne var ki, tam da bu mesajlar verilirken Ankara’dan en üst düzeyde yine doğrudan Şam’ı hedef alan ve “Esad teröristtir, katildir!” türü saldırıların artması, istifhamları arttırdı. (gazeteler, 21.2.18)
Sahi, Ankara’dakilerin Astana’da ve Soçi’de başka, Ankara’da başka konuşmalarının nedeni nedir? Niçin hâlâ “Şam yönetiminin devrilmesi”ne odaklanan akıbetsiz politikaların cenderesinden çıkılamıyor?
SORMAK LÂZIM
Adalet Bakanı, “Türkiye artık oyun kuran, oyun bozan bir ülke haline gelmiştir” diyor.
Sormak lâzım; Türkiye hangi oyunu kurmuş ve hangi oyunu bozmuş?