Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 02 Şubat 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Cevher İLHAN

“Büyük tehlike”



Bediüzzaman, “Başvekile ve dindar mebuslara verilmek üzere ihtâra binâen yazdırılmış gâyet ehemmiyetli bir hakîkattir” başlıklı lâhika mektubunda, “büyük bir tehlike”ye dikkat çeker.

Bu “büyük tehlike”nin “hem millet-i İslâmiye (İslâm milleti) ve hem de bu memleket ve hükûmet-i İslâmiyeye (İslâm devletine) büyük bir zarar vermeye zemin hazırlamakta olduğunu” haber verir.

“Siyaseti dinsizliğe âlet yapan ve beşerdeki en dehşetli vahşet ve bedevîliğin bir kanun-u esasîsine irticaa çalışan ve hâmiyet maskesini başına geçiren gizli İslâmiyet düşmanları”nın, Türkiye’yi İslâm dünyasından koparmak ve desteğinden mahrum etmek peşinde olduklarını nazara verir.

Ülkenin “bir kısım zâlim Avrupa’nın dilenciliğinden kurtulması çalışılması”na pek haksız olarak ‘irtica’ damgası vurulduğunu kaydeder. Bunu asıl “siyasî ve içtima-î hakikî irtica” olarak tanımlar.

İnsanlığı vahşet ve bedevîliğe döndüren, “beşerin selâmet, adâlet ve sulh-û umumîsini (dünya barışını) mahveden dehşetli vahşiyâne” bir diğer “irtica”nın da “anûdâne (inatlaşarak tarafgirlikle) particilik” benzeri bazı cereyanların aşılanmasıyla dehşetli ihtilâf ve ayrılıkların vatandaşlar arasında yerleştirildiğini belirtir.

Bu bozgunculuğun, “ittifak ve ittihadın temel taşı olan kardeşlik ve vatandaşlık, muhabbet ve uhuvveti (kardeşliği) zîr-û zeber ettiğini” belirtir. (Emirdağ Lâhikası, 318-320)

* * *

Gerçek şu ki ülkedeki etnik kışkırtmaların, bölgesel kargaşa ve kaosun bir parçası olduğu her gün daha bâriz bir biçimde ortaya çıkmakta. Amacın, toplumu birbirine düşman hale getirip kırdırmak, Türkiye’yi yeniden bölüp parçalamak olduğu açıkça anlaşılmakta.

Hedef, Türkiye’yi İslâm dünyasından, Müslüman komşu ülkelerden ve kendi içinde birbirinden ayırmak. Çeyrek asrı aşan kanamayla Türkiye’nin otuz milyon insanının katlinden, ikiyüz milyar doları aşan terörle mücadele harcamasından sonra, “stratejik müttefik” ABD’nin, son demde görünürde terör örgütüne karşı “politika değiştirmesi”nin arkasında bu var.

Bütün emperyalist zâlim güçler gibi, ABD’nin “maşa” olarak kullandığı piyonlarını yiyip, çıkarına göre dizayn ettiği Ortadoğu politikaları bunun bir örneği.

Keza dahilde ihâle ve çıkarlarla “iliştirilmiş medya” ve “Soros beslemesi kalemşörler”in “Kürt sorunu” deyip meseleyi sözde “siyasal çözüm”le tıpkı Kuzey Irak’taki “otonom devlet” türü “federatif sistem”e sürüklemelerinin de maksadı bu.

Tartışmaların “sınır ötesi harekât”la terör örgütü üzerinde yoğunlaştığı süreçte, “etnik eksen” üzerine kurulan bir siyasî partinin her fırsatta kamplaşma ve kutuplaşmayı tırmandıran, “ayrılık” ateşini alevlendiren agresif tavrı da bu “iftirak projesi”ne hizmet ediyor.

Görünen o ki maksat, “ABD’den alınan istihbarat”la “PKK’nin tasfiyesi”, yalnız Irak’ın kuzeyinde Washington’un güdümünde bir “Kürdistan”la sınırlı değil. İçte de PKK’ya “terör örgütü” diyemeyen DTP’ye ilâveten sağda ve solda ve hatta muhâfazakâr “Kürt siyasî partiler”le ülkeyi “ırka dayalı” siyasallaşma fitnesinin içine itmek. Bölgedeki Müslüman topluluklar arasında “unsuriyet (menfî milliyetçilik) damarı”nı uyandırmakla birbirine karşı kullanmak; çarpıştırmak…

Böylece Ankara, bölgenin başına belâ edilecek Kuzey Irak’taki “kukla devlet”i tanımakla kalmayacak; Irak’a yapılan saldırılarda olduğu gibi, başta İncirlik olmak üzere, Anadolu’daki üslerin işgalcilere açılmasıyla Türkiye, ABD’nin İran ve hatta Suriye operasyonunda ortak edilecek.

Dahası Türkiye, “Şiî Müslüman” İran’a karşı Körfez ülkelerinden Arabistan ve Mısır’dan Pakistan’a uzanan “Sünnî Müslüman” blokun içine itilerek, İslâm dünyasındaki “Sünnî -Şîi iftirak fitnesi”nde istimal edilecek…

* * *

Bunun içindir ki Bediüzzaman, özellikle içte “ırkçılık” gibi zâlimâne menfî unsurların tahrikiyle “iftirak fitnesinin körüklenmesi”ni “büyük bir tehlike” görür. O günkü yöneticileri ikaz eder.

Zira “meyl-i iftirak marazı” denilen ırkî ve bölgesel farklılıklar üzerine kurulan politikalar, milleti “kuvvetsiz düşürür.” Bin yıldır beraber ve birlik içinde yaşamış, omuz omuza cihâd edip yanyana şehid olmuş “tam birleşmiş İslâmî ve dinî bir milliyet” teşkil eden Türklerle Kürtleri “birbirine karşı gelen muannid ve muârız kuvvetler” haline getirir. Ülkeyi dış güçlerin desteğine muhtaç ettirir.

Bediüzzaman’ın uyarısıyla, “ecnebînin politikasına ve ehemmiyetsiz, muvakkat (geçici) yardımlarına mecbur” bırakarak “gaddar ve vahşi politikalarına âlet eder.” IMF’nin “yardım” perdesindeki fahiş faizli kredilerle borçlandırması gibi. Terörle mücadelede harcanan yüz milyarlarca dolar örneğinde olduğu gibi, “âsâyiş ve siyasete zarar gelmemek için bu kadar israfat ile bol maaşlar suretinde kuvvet teminine kendilerini mecbur zanneder, milletin fakr-ı hali nazara alınmaz.”

Hârice “acip maddî ve mânevî bir nev'î rüşvet vermeye mecbur bırakır.” Avrupa’yı birbirine düşüren ırkçılık illetinin telkiniyle vatanın birlik ve bütünlüğünü tehlikeye atar. (a.g.e)

Yine bunun içindir ki bu “büyük tehlike”ye karşı Bediüzzaman, sürekli “dinî hâmiyet” ve “İslâm kardeşliği”ni esas alır; “garba ve ecnebîye verdiği siyasî ve mânevî rüşvetin on mislini âlem-i İslâmın ileride cemâhir-i müttefikası (birleşik İslâm cumhuriyetleri) hükmünde olacak olan dört yüz milyon (şimdi bir buçuk milyarı aşkın) Müslüman kardeşlere memleket ve milletin ve bu devlet-i İslâmiyenin selâmeti için gayet azîm (büyük) bir bahşiş ve zararsız rüşvet vermesi lâzım ve elzemdir” diye tembihler.

Her türlü siyasî, kültürel, sosyal ve iktisadî birlik ve işbirliğinin evvelemirde İslâm dünyasıyla olmasının ehemmiyetini vurgular…

Bunun “teâvün-ü İslâmın (İslâmî yardımlaşmanın) esası ve hediye-i Kur’ân’ın (Kur’ân’ın hediyesinin) semâvî bir düsturu ve râbıtası (birlik ve beraberlik bağı)” olduğunu ifâde eder.

“Müslümanlar ancak kardeştir” (Hucurât Sûresi,10), “Allah’ın dinine ve Kur’ân’a hep birlikte sımsıkı sarılın” (Âl-i İmran Sûresi, 39) “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez” (En’âm Sûresi,164; İsrâ Sûresi, 15; Fâtır Sûresi, 18; Zümer Sûresi, 7) ve “İhtilâfa düşmeyin; sonra cesâretiniz kırılır, kuvvetiniz de elden gider” (Enfâl Sûresi, 46) âyetlerinin hükmüyle izâh eder…

“Büyük tehlike”ye karşı yegâne büyük çâre budur…

02.02.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (01.02.2008) - Şimdi de “şekil kargaşası” mı?

  (30.01.2008) - “Federasyon” fitnesi

  (29.01.2008) - Yasağı demokratik direnç kaldırır

  (28.01.2008) - Abluka

  (26.01.2008) - Krizlerin arkası

  (25.01.2008) - “Sudan” bahaneler

  (24.01.2008) - Tepetaklak

  (23.01.2008) - Türbülans endişesi…

  (22.01.2008) - “Ekonomideki iflâs”ın itirafı...

  (21.01.2008) - Başörtüsüne “yasal” oyun

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri