Asâ-yı Mûsa - page 268

Hatime
tabiat fikr-i küfrîsini terk eden ve imana gelen zat di-
yor ki: elhamdülillâh, benim şüphelerim kalmadı. Yalnız
merakımı mucip olan birkaç sualim var.
BİRİNCİ SUAL
: Çok tembellerden ve târikü’s-salât-
lardan işitiyoruz. diyorlar ki: “Cenab-ı Hakkın bizim iba-
detimize ne ihtiyacı var ki, kur’ân’da çok şiddet ve ısrar-
la, ibadeti terk edeni zecredip Cehennem gibi dehşetli
bir ceza ile tehdit ediyor? itidalli ve istikametli ve adalet-
li olan ifade-i kur’âniyeye nasıl yakışıyor ki, ehemmiyet-
siz bir cüz’î hataya karşı nihayet şiddeti gösteriyor?”
El cevap
: evet, Cenab-ı Hak senin ibadetine, belki
hiçbir şeye muhtaç değil. Fakat sen ibadete muhtaçsın;
manen hastasın. İbadet ise, manevî yaralarına tiryaklar
hükmünde olduğunu çok risalelerde ispat etmişiz. Acaba
bir hasta, o hastalık hakkında, şefkatli bir hekimin ona
nafi’ ilâçları içirmek hususunda ettiği ısrara mukabil, he-
kime dese: “senin ne ihtiyacın var, bana böyle ısrar edi-
yorsun?” ne kadar manasız olduğunu anlarsın.
Amma kur’ân’ın, terk-i ibadet hakkında şiddetli tehdi-
datı ve dehşetli cezaları ise: nasıl ki bir padişah, raiyeti-
nin hukukunu muhafaza etmek için, adî bir adamın,
raiyetinin hukukuna zarar veren bir hatasına göre,
şiddetli cezaya çarpar. öyle de, ibadeti ve namazı terk
eden adam, sultan-ı ezel ve ebed’in raiyeti hükmünde
adaletli:
gerçekçi, âdil.
adî:
basit, sıradan.
Cenab-ı Hak:
hakkın tâ kendisi
olan şeref ve büyüklük sahibi yü-
ce Allah.
cüz’î:
az, küçük.
dehşetli:
korkunç, ürkütücü.
ehemmiyet:
önem.
elhamdülillâh:
hamd ve şükür Al-
lah’a mahsustur.
fikr-i küfrî:
küfür ve inkâr fikri, dü-
şüncesi.
hatime:
sonuç, konunun özet kıs-
mı.
hekim:
doktor.
hukuk:
haklar.
hükmünde olmak:
değerinde ve
yerinde olmak.
hükmünde:
değerinde ve yerinde
olduğunu.
ibadet:
Allah’ın emrettiklerini yeri-
ne getirmek.
ifade-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın ifade-
si.
iman:
inanç, itikat.
ispat:
doğruyu delil göstererek
meydana koyma, kanıt.
ısrar etme:
üstünde durma, diret-
me.
ısrar:
üstünde durma, isteme.
ısrara mukabil:
üstünde durması-
na karşın, karşılık.
istikamet:
doğruluk, dürüst-
lük.
itidal:
denge, her konuda orta
yolu tutma aşırıya kaçmama.
mana:
anlam.
manen:
mana bakımından,
manaca.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan, soyut.
mucip olan:
icap eden, gerek-
tiren.
muhafaza etmek:
korumak.
muhtaç:
ihtiyacı olan, ihtiyaç
içinde bulunan.
nafi:
faydalı.
namaz:
İslâmın beş şartından
biri olan salât.
nihayet:
son derece, çok.
raiyet:
halk, tâbi olanlar.
sual:
soru.
sultan-ı Ezel ve Ebed:
zaman
ve mekânla kayıtlı olmadığı
hâlde bütün zamanlar ve me-
kânlar tasarrufu altında olan
Cenab-ı Hak.
şefkatli:
merhametli, acıyarak
seven, sevecen davranan.
târikü’s-salât:
namaz kılmayı
terk etmiş olan kimse, namaz
kılmayan.
tehdidat:
tehditler.
tehdit etmek:
korkutmak,
gözdağı vermek.
terk etme:
bırakma.
terk:
bırakma.
terk-i ibadet:
ibadetin terki,
ibadet etmemek.
tiryak:
ilâç.
zat:
kişi.
zecretmek:
yasaklamak, sa-
kındırmak.
TaBiaT risalesi / 23. lem’a
| 268 |
ü
çüncü
H
üccet
-
i
i
ManiYe
AsA-yı MûsA
1...,258,259,260,261,262,263,264,265,266,267 269,270,271,272,273,274,275,276,277,278,...570
Powered by FlippingBook