Milliyetimizin İslamiyete hizmet etmesi gerektiğini söyleyen Üstad Bediüzzaman, Risale-i Nur'da “Şu müsbet fikr-i milliyet, İslâmiyete hâdim olmalı, kal'a olmalı, zırhı olmalı; yerine geçmemeli" diyerek, müsbet İslam Milliyetine sarılmamız gerektiğini vurguluyor.
Yeni Asya Gazetesi ve Risale-i Nur Enstitüsü tarafından düzenlenen, 10. Risale-i Nur Gençlik Kongresi’nde, Bediüzzaman’ın Milliyetçilik fikirleri ışığında “Milliyetçilik” konusu ele alındı. Milletimizin ancak İslam milliyeti olduğu ve bu milliyetin de islamiyete kale olması gerektiği vurgulandı. Mehmet Akça’nın sunuculuğunu yaptığı programa, Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen okuyucularımı yoğun katılımıyla gerçekleşti. Ankara Nazım Hikmet Kongre Salonu’nda yapılan Gençlik Kongresi’ne, Mustafa Başkarcı’nın Kur’ân tilâvetiyle başlandı.
***
***
“Risale-i Nur, gençleri muhafaza ediyor”
Programın açış konuşmasını yapan Bilal Said Parlakoğlu, içinde bulunduğumuz asrın fitnelerinin toplumu bozmak için öncelikle gençliği hedef aldığını belirterek, “His ve hevesin kıskacında olan gençler bu fırtınaların tesirinde savrulup duruyor. Bu savrulmalar neticesinde kimi imanını kaybederken kimisi de dünya hayatını çelişkiler ve iç sıkıntıları ile geçiriyor. Gençleri bu iç sıkıntılardan kurtarıp dünya ve ahiret saadetine sevk edecek olan eserler bu asırda Risale-i Nurdur. Risale-i Nurdan ders alan gençlerin bu tehlikeli zamanda kendilerini muhafaza etmeleri bunun en büyük delilidir” diye konuştu.
Müsbet milliyet, ittihada vesile oluyor
Bu asırda İslam toplumlarını ihtilaf ve inşikaka sürüklemek ve müslümanları dünya ve ahiret saadetinden mahrum etmek için toplumda yayılan hastalıklardan birisinin de menfi milliyetçilik hissi olduğunu ifade eden Parlakoğlu, “Kendisinden başkasını inkar etmek üzerine kurulu olan menfi milliyetçilik fikri bilhassa gençler içerisinde yaygınlaşarak İslam Aleminin, bilhassa İslam gençlerinin ittifak ve ittihadına engel oluyor. Risale-i Nur gençleri ise Risale-i Nur’dan aldıkları müsbet milliyet fikri ile milletine sevgi, dindaşlarına muhabbet ve diğer milletlere saygı ölçüleri çerçevesinde toplumun ittihadına ve ittifakına vesile olmak için gayret ediyorlar” dedi. Parlakoğlu, “Bizler de Üstadımızdan aldığımız ders ile biliyoruz ki; ‘Milliyetimiz bir vücuddur.
Ruhu İslâmiyet, aklı Kur’an ve imandır’ Bu yüzden biz milletimizi yalnız İslamiyet biliyoruz ve milliyetimizi İslam milletine hadim etmek için gayret gösteriyoruz. Biliyoruz ki; ‘Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyla küçük bir millettir.’ Bu yüzden bütün himmetimizi İslam milletinin terakki etmesi için sarf ediyoruz. Böylece milletimiz ile hayat buluyor ve kendi şahsımızda milletimizden gelen bir kuvveti hissediyoruz” şeklinde konuştu.
Dereceye girenlere ödülleri verildi
Cumartesi günü erkekler ve kızlar olarak ayrı ayrı yapılan masa çalışmaları neticesinde ortaya çıkan tesbit ve çözüm önerilerinin de tebliğ edildiği program kapsamında, Türkiye genelinde yapılan makale yarışmasında dereceye girenlere ödülleri verildi. Birinciye layık ödül bulunmadı. İkincilik ödülü Şüheda Betül Karakuş, Üçüncülük ödülü Hakan Özlen ve Emine Bakırlıoğlu, Mansiyon ödülü ise Betül Beyza Çakıcı’ya verildi.
Programda senaristliğini Serdar Beykoz, yönetmenliğini de Osman Gökmen’in yaptığı 4 sahnelik tiyatro izleyenlerden büyük alkış alırken, takdirle karşılandı. Şölen alanında açılan kitap standımız da büyük ilgi gördü.
Fethin sembolü: Ayasofya
Gazetemiz karikatüristi ve Yazı İşleri Müdürü İbrahim Özdabak’ın “Karikatürlerle milliyetçilik” konulu sunumu izleyenlerden büyük takdir toplarken, ekrana yansıtılan örnek karikatürlerle hafızalar tazelendi. Özdabak konuşmasına şöyle başladı: “ Bediüzzaman, ‘Milletimiz yalnız İslamiyettir’ diyerek Din birliğinin üst kimlik olarak kullanılmasının, Müslümanların gelişip terakki etmesinde büyük rol oynayacağını bizlere ders vermektedir.” Konuşmasında Ayasofya’ya vurgu yapan Özdabak şöyle devam etti: “Aslolan fetih hayırların fethidir... Asıl fetih Bizans’ın köhne surlarında gedikler açmak değildir. Asıl fetih, Ulubatlı’nın göğsüne saplanan 30-40 düşman okuna aldırmayıp İslam sancağını burçlara dikmesidir... Asıl fetih gemilerin karadan yürütülmesi değil, Topkapı’dan şehre giren Fatih’in Bizans halkı tarafından güllerle karşılanmasıdır. Asıl fetih Peygamber efendimiz müjdesine nail olmaktır. Asıl fetih kalpleri fethetmektir. Bir de fethin sembolü var. Dünyanın her yerinde fetihler olmuştur ama hiç bir fethe sembol nasip olmamıştır. O sembolün adı Ayasofya’dır. Onun kubbeleri asırlardır sürecek Allah, Allah sadalarıyla dolacaktır.”
Irkçılık buzunu İslamiyet havuzunda eritelim
“Hemen karşısında Sultanahmet Camii bütün zarafetiyle İstanbul siluetini süslemektedir. Sultan Birinci Ahmet, Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa’ya camiyi yaptırırken “Önce Ayasofya doldurun da sonra bu camiyi yapalım” dememiştir. Ayasofya’ya tekrar Çan takma fikri Ehli Salibin takıntısı haline gelmişti. Osmanlı’nın ağır bir yenilgi aldığı 93 Harbinden sonra Ruslar, Yeşilköy’e kadar geldiklerinde gündemlerinde bu vardı. Birinci Dünya Savaşından sonra 1918 ‘de, 5 yıl süren İstanbul’un İngiliz işgali yıllarında bu gizli gündem devam etti. Ama İngilizler Ayasofya’ya yaklaştırılmadı bile. Gece gündüz askerlerimiz nöbet tuttu. İslam Güneşi altındaki milletler soğuk bir buz parçası olan unsuriyetlerini İslamiyet Milliyeti havuzunda atıp eriterek iki dünyada da büyük bir ab-ı hayata kavuşurlar...”
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
HABER: FATİH KARAGÖZ -BİLÂL SAİD PARLAKOĞLU -FURKAN ENES DURAK
FOTOĞRAFLAR: ERHAN AKKAYA -SÜREYYA NUR İŞLER -KÜBRA ÜNÜVAR
Yeni Asya
***
Masa çalışmaları ortak deklarasyonlarını okumak için tıklayınız:
1. Masa: İnsanî Değerler ve Milliyet
2. Masa: Dünya Barışı ve Milliyet
3. Masa: İnsanlık Tarihi ve Milliyet
4. Masa: Din ve Milliyet
5. Masa: Toplum, Devlet ve Milliyet
Haber Merkezi