Gazeteci Kemal Öztürk, “28 Şubat’ta medya ne kadar özgür değildi ise bugün de değil. Çözümü medyanın manipülasyondan, siyasî baskılardan ve patronaj etkisinden kurtulup nasıl özgür, bağımsız, Âdil olabilir bunun yolunu bulmalıyız” dedi.
Alternatif medya araçlarıyla yayınlar yapan Çağlar Cilara’nın “Onuncu Köy” programına konuk olan Gazeteci Kemal Öztürk Türkiye’de medya ölürken alternatif medya araçlarıyla yayınlar yapmanın durumlarını değerlendirdi. 28 Şubatta medyada yaşanan kısır döngünün tekrarı yaşandığını ifade eden Kemal Öztürk, “Türkiye’de bir kısır döngünün tekrarını yaşıyoruz. 28 Şubatta benim yaşadığım mağduriyetler bugün başkaları tarafından yaşanıyor. Benzer bir mağduriyetin sadece şekil değiştirmesinden ibaret bir süreç yaşıyoruz. 28 Şubat’ta medya ne kadar özgür değildi ise bugün de değil. Çözümü medyanın manipülasyondan, siyasi baskılardan ve patronaj etkisinden kurtulup nasıl özgür, bağımsız, âdil olabilir bunun yolunu bulmalıyız” dedi.
28 Şubat döneminde medyanın siyasetle angaje olunmasını eleştirdiği programda, ‘Cumhurbaşkanın danış- manlığını yaptınız. Siz de angaje oldunuz. O zaman bize nasıl örnek olacaksınız?’ sorusunu cevaplayan Öztürk, şöyle konuştu: “Ortadoğu’da ajansın haberlerini verdiğimde bana bu soruyu sordular, ‘siz devlet ajansı olarak ne kadar bağımsız olabilirsiniz?’ diye. Onlara da şunu söylüyorum: AFP, BBC ne kadar bağımsızsa ben de o kadar bağımsızım.”
İstemeden manşetleri gönderip ‘uygun mu?’ diye soruyorlardı
Öztürk şunları söyledi: “Kendi dönemimde yaşanan bütün olaylara şahitlik de, etki de ettim. Yanlış varsa payım da var. Basın danışmanıyken hiç kimsenin ekmeğiyle oynamadım, hiçbir köşe yazarının kalemi susturulsun diye müdahale etmedim. Başbakanlıktaki basın danışmanlığım çok baskın bir danışmanlık değildi. Suyun akışını değiştirecek kadar müdahil değildim. Ama şunu söyleyeyim: Bugün çok bağımsız ve özgür gazetecilik yaptığını söyleyen arkadaşlarımız o zamanlar gazete yönetiyorlardı ve ben talep etmeden ertesi günün gazete manşetini bana gönderiyor, ‘Uygun mudur?’ diye soruyordu ve öyle yayınlıyordu. Bugün onlar aktifler ve muhalifler. Bir mesleki etik sorunumuz var. Meydan okuyanlar çok yüksek perdeden etik mesajlar verenlerin şeceresini iyi biliyorum. Bugündeki isimlerin birçoğunun bana maval okumamasını öneririm.”
Bu düzen çöker
‘2010-2020 yıllarını değerlendiren Ertuğrul Özkök’ün ‘Hiç masum değiliz gazeteciler olarak dediği dönemde basın danışmanlığını yaparken bu medya düzeni böyle inşa edilirken, bozulurken buna dur demek istemediniz mi? Cumhurbaşkanıyla aynı ilişkileri kuran gazeteciler yok muydu? Ne değişti?’ sorusuna Öztürk, şöyle cevap verdi: “2010-2020 diye tarif edilen dönemin 2014-2015 yılından sonra daha fazla deforme olduğunu düşünüyorum. Bir kere şunu ayırmak gerekiyor; birincisi, gönüllü olarak hükümetle ilişki kurmak ve “yandaş” olmak isteyenler vardı. İkincisi, siyaset-medya ilişkisinde nasıl kullanılıyorsa ‘beni kullan, benden faydalan’ diyen gazeteciler vardı. Fakat ajanstan ayrılıp, Yeni Şafak’ta yazarlığa başladıktan sonra ben bunları eleştirmeye başladım.
Bu düzen olmaz, çöker bu düzen dedim. 11 gazetenin manşetinin aynı çıktığı bir dönem olmamıştır. Şu andaki medyanın durumu çok kötü. Bu sürdürülebilir bir şey de değil. O yüzden bu şekilde Youtube kanalı kuruyoruz. Ben bir yerde yazmıyorum şuanda, yazmakta istemiyorum.”
Makul insanlar söz sahibi olacaklar
Öztürk, “Bu dönemdeki medya düzenini çok yanlış buluyorum. Hiçbir dönemde bu kadar kötü duruma düşmemiştik. Liyakat ve ehliyetin yerlerde süründüğünü hiç görmemiştik. Köşe yazarı olmak isteyen bir kişi ya gazetenin sahibine giderdi ya da yayın yönetmenine giderdi. Şimdi Bakan’a gidiyor. Cumhurbaşkanın yanına gidiyor. Bu durumdan kurtulmak konusunda çok ümit varım. Karamsar olmamak lazım, bu düzen değişecek bu şekilde sürmeyecek. Makul insanlar söz sahibi olacaklar” dedi.
Haber: Sedat Serdar