Gazeteci Nihal Bengisu Karaca, 80’li ve 90’lı yılların idealist İslamcılarının üzerinden geçen 28 Şubat silindirinin onların odağını değiştirdiğini söyledi.
Gazeteci Nihal Bengisu Karaca, 80’li ve 90’lı yılların idealist İslâmcılarının üzerinden geçen 28 Şubat silindirinin onların odağını değiştirdiğini söyleyerek, İslamcıların hayata siyaset merkezli bakmaya başladıklarına dikkat çekiyor. Independent Türkçe’nin açtığı ve 16 yıllık AKP iktidarının neden kültür iktidarını da kuramadığının araştırıldığı haber dosyası için konuşan, Karaca’ya göre 28 Şubat post-modern darbesiyle beraber edebiyata, sanata ve entelektüel okumalara yönelik ilgi siyasete, daha doğrusu direkt olarak ‘iktidarın kendisini’ ele geçirmeye döndü; “Millî Görüş gömleğini çıkartan, ‘Adil Düzen’ iddiasının ima ettiklerini geride bırakan ve finans kapitalizmine uyumlu çalışacağı mesajını veren AK Parti iktidarı bile sandıkta başarı yakaladıktan sonra çok ciddî bir dirençle karşılaşmıştı. Böylece iktidara odaklanma çabasının meşakkatli olacağına ve bu yolda herkesin enerjisine ihtiyaç duyulacağına İslâmî camiada hiç kuşku kalmamıştı…”
Kültürel üstünlük güç ve parayla olmaz
“Camianın tüm kafalarının tüm enerjisi iktidara yoğunlaştıktan, iktidar kuşatıldıktan ve en sonunda ele geçirildikten sonra?” sorusunu da cevaplayan Karaca, bu kez karşı pozisyonda konumlananların kültür-sanat kalelerini tahkim ettiğinden bahsediyor ve ekliyor: Dindar çevrelerden çıkan tek-tük eser bu kalenin surlarını aşamadı… “Türkiye’deki sivil ve askeri bürokratik oligarşinin bariz direnci, iktidar kavramının kapsamını da değiştirdi. Sonunda o direnç, siyasetin kalelerinde adım adım gerilerken, bütün gücünü kültür ve sanat alanının savunulması noktasında temerküz ettirdi. ‘Kültürel iktidarı olmayanın siyasal iktidarı kırılgandır’ umuduna yatırım yapıldığı muhakkak. Dindar-muhafazakar çevrelerden çıkan tek tük eserin, söz konusu ‘kültürel iktidar kalesi’nin surlarını aşamama nedeni budur.” Karaca, “günün sonunda” kültürel üstünlüğün iktidar gücüyle olmadığının ya da parası neyse verilerek temellük edilemeyen bir alan olduğunun anlaşıldığını belirtiyor. En sonunda ise “siyasete muhafazakar demokrat olarak giren” ama “milliyetçi ve devletçi olarak çıkan” dindar muhafazakar çevrenin, kendisine, kültürüne, değerler sistemine ve referanslarına dair basmakalıp ön kabuller zaviyesinde hizalanmayı “yeterli” bulunduğu günlere gelindiğini söylüyor.