Aile-Sağlık |
Filmlerdeki argo konuşma çocukların dilini bozuyor KOMEDİ filmlerindeki argo ve küfürlü ifadelerin öğrencilerde davranış ve konuşma bozukluğuna sebep oluyor. Antalya’nın Manavgat ilçesi Özel Sema İlköğretim Okulu rehber öğretmeni Arif Özutku, dilin korunması hususunda komedi filmi senaristlerine büyük görev düştüğünü, san'atçıların konuştukları dillede topluma örnek olması gerektiğini söyledi. Argo ve küfür dolu fimlerin gelişim çağındaki gençlerin kelime dağarcığını geliştirmede olumsuz etkilediğine dikkat çeken Özutku, yerli filmler yanı sıra yabancı Türkçe altyazılı filmlerde küfürlü kelimelerin birebir verilmesine bir anlam veremediğini belirtti. Dil ve kültürün yozlaşmasıyla birlikte toplumu toplum yapan ortak değerlerin dejerasyona uğrayacağına dikkat çeken Özutku, halen kırsal kesimde bazı kişilerin küçük çocuklara ‘şu adama bir söversen sana hediye alacağım’ diyerek kötü örnek olduğunu kaydetti. Özutku, “Argo ve küfürlü sözlerle san'at olmaz. İnsanları güldürmek için küfürlü söze gerek yok. Zeka pırıltısı esprilere ihtiyacımız var. Bu millet Anadolu’nun bağrından çıkan hikmetli sözler üstadı nüktedan Nasrettin Hoca’ya asırlardır gülüyor. Sözleri asırlar öncesi söylenmesine rağmen günümüz insanına mesaj veriyor. Önemli olan insanları güldürken düşündürmek. Belden aşağı sözlerle insanları güldürmek komedi değildir” diye konuştu. Göz önünde bulunan san'atçıların konuşmalarına dikkat etmesi gerektiğini belirten Özutku, 0-6 ile 7-13 yaş grubu çocukların taklit etme yönlerinin akıldan çıkarılmaması gerektiğini kaydetti. |
23.05.2010 |
Avrupa, şaplağı yasaklamak istiyor AVRUPA Konseyi, çocukların poposuna şaplak atılması ve dövülmesinin bütün Avrupa ülkelerinde yasaklanması gerektiğini bildirdi. ‘’Çocuklara yönelik şiddet’’ konulu konferansa katılmak üzere Viyana’da bulunan Avrupa Konseyi Genel Sekreter Yardımcısı Maud de Boer-Buquicchio, sosyal ya da sağlık sorunu haline gelmeden şaplağın ve dayağın yasaklanması gerektiğini belirtti. Boer-Buquicchio, yasakla anne ve babanın otoritesinin sarsılmayacağının anlatılması gerektiğini belirterek, cezalandırmak için başka yöntemlerin kullanılmasını tavsiye etti. ‘’Tokadın hafif olup olmadığına anne ya da babanın karar veremeyeceğini, çocuğun bunu nasıl algıladığının önemli olduğunu’’ söyleyen Boer-Buquicchio, aşağılamanın acıdan daha çok ‘’can acıtacağını’’ ve uzun vadede kötü etkilerinin olabileceğini vurguladı. Ülkeler ekonomik krizle boğuşurken bu konunun ikinci plana atılmaması gerektiğini belirten Boer-Buquicchio, sosyal ya da sağlık sorunu haline geldiğinde dayak konusuyla meşgul olmanın çok daha pahalıya mal olacağını ifade etti. Avrupa Konseyi Meclisi, başta İngiltere olmak üzere Avrupa Birliği ülkelerine çocukların dövülmesi veya fiziksel şiddete maruz bırakılmasının yasaklanması çağrısında bulunmuştu. Ancak özellikle muhafazakâr kuruluşlar, ailelerin çocuklarını disiplin altına alabilmek için zaman zaman cezalandırması gerektiğini savunarak konsey açıklamalarına sert tepki gösteriyor. Avrupa’nın 21 ülkesinde çocuklara fiziksel şiddet yasaklanmış durumda. İlk olarak İsveç’te başlayan yasak, aralarında İspanya ve Almanya’nın bulunduğu ülkelerde de uygulanmaya başladı. Çocuklara dayak atılmasını her şekilde yasaklayan ve aralarında Avusturya ve Romanya’nın da bulunduğu bu ülkelerde çocuklara karşı her türlü fiziksel şiddet cezai yaptırıma tabi tutuluyor. |
23.05.2010 |
Kadınların kâbusu "karın ağrısı" KADINLARIN büyük bölümünün hayatını karartan, göbek altındaki bölgede uzun süre geçmeyen ‘’pelvik ağrı’’nın tedavisinde, yeni yaklaşımlardan biri olan ‘’Luna Yöntemi’’ ile ‘’yüz güldürücü’’ sonuçlar alındığı bildirildi. Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Başkanı Prof. Dr. İsmail Mete İtil, basit gibi görülen ağrıların kimi zaman son derece kompleks olabildiğini ve tedavilerinde güçlük çekilebildiğini söyledi. Kadınların çok büyük bölümünde, göbek altındaki bölgede görülen ve uzun süre geçmeyen ‘’pelvik ağrı’’nın da bu tür ağrılardan olduğunu kaydeden İtil, bunun hem yakınması olan kadınları, hem de pelvik ağrıyı tedavi etmeye çalışan hekimleri son derece yorduğunu anlattı. Pelvik ağrı gibi geçmeyen ağrıların şiddetinin ve süresinin değiştiğini ifade eden İtil, şunlara dikkati çekti: ‘’Kronik pelvik ağrı, tedavi gerektiren ve fonksiyonel yetersizliğe neden olan, en az 6 ay süren göbek altındaki ağrıdır. Kadın hastalıkları hekimlerine başvuruların yüzde 10’u bu nedenledir. Bu ağrının jinekolojik, ürolojik, gastrointestinal (bağırsak sistemi), kas ve iskelet sisteminden kaynaklanan ya da sinirsel nedenleri olabilir. Bu hastalıklarla ilgili ayırıcı tanı gerekir. Hastalığın nedenlerini araştırırken bu branşlardan destek alınmalıdır.’’ Kronik pelvik ağrısı olan hastaların yüzde 53’ünün ağrı kesiciye ihtiyaç duyduğunu, yüzde 50’sinin doktorun ilgi ve tedavisinden tatmin olmadığını, yüzde 43’ünde hayat kalitesinin düştüğünü, yüzde 35’inin ise psikolojisinin bozulduğunu ifade eden İtil, ‘’Pelvik ağrı, kadınların cinsel yaşamını da olumsuz etkiler’’ dedi. |
23.05.2010 |