Haberler |
KÜLTÜREL MAYINLAR DA TEMİZLENİYOR |
BİZİM kuşak; “Ne Şam’ın şekeri, ne Arab’ın yüzü” tekerlemeleriyle yıllar boyu yetişti. Sanırım bunda biraz da bilinçli olarak “ağabey” ya da “baba” pozisyonundan “düşman” meydana getirmek isteyenlerin nakış nakış dokuduğu düşmanlık halitasının etkisi büyük olsa gerek… Birkaç yıldır, hatta son yıllarda ezberlerimiz bozuluyor. Bilgi çağında, bize yüzyılın başında öğretilenlerin doğrular olmadığını en azından öğrendik. Yani ezberlerimiz bozuldu. Geçtiğimiz günlerde, gecikmiş, çok değil 90 yıl önceki eyaletimiz Halep ile Şam’a seyahatlerimiz oldu. Şam'da ne şeker gördüm, ne de yüzyıllar boyu kardeşimiz olan Çanakkale’de kendi topraklarından kilometrelerce ötede vurulup tertemiz alnından uzanıp yatan Arap kardeşlerimizin o bize ezberletilen ‘sevimsiz’ yüzünü... Ama bir şeyi çok net gördüm. Arap kardeşlerimizin içine sızarak yıllarca onlar gibi giyinip onlar gibi olmaya çalışan İngiliz casusu Lawrence’nin zihinsel olarak iğfal ettiği Suriye topraklarında bugün bir başka Arab’ın yüzünü gördüm. O yüz bize öğretilen yüzden çok farklı bir yüzdü… Osmanlıya, İngiliz’in, Fransız’ın entrikaları ile “emperyalist,” “işgalci” yaftasını vuran Şam’ın, Haleb’in çocuklarının torunları, tıpkı “Bizi arkadan vurdular! Hainler!” tanımlamaları ile bakan Osmanlı çocuklarının torunlarıyla kucaklaşırken yapılan karşılıklı hatalardan ders almışa benziyorlar. Hepsinden önemlisi caddesine, bulvarına Türk isimleri verme yarışı ile Türkiye’deki belediyelerle kardeş şehir uygulamaları da iki kardeş ülkenin halklarını birbirinden ayırmak için döşenen kültürel mayınların da tıpkı maddî mayınlar gibi temizlendiğini gösteriyor. İnşaallah, Şam Emevi Camiinde on bin kişiye asrın başında hitap eden o büyük âlimin ifadesiyle ”Öldürdüğü kardeşinin başında ağlayan İslâm ülkeleri” “basu badel mevt” (yeniden dirilmek) hakikatini günümüzde mucizevî şekilde yaşıyor ve yaşayacak. Ümitvar olmamak için hiçbir sebep yok. Çünkü artık ezberler bozuldu... BEŞ İLİMİZE SINIR KOMŞUSU Bir Cuma günü yatsı ezanının Gaziantep semalarında yükseldiği saatlerde, Fransız işgaline boyun eğmeyen semte ismini veren, Şehit Kâmil’in bulunduğu ilçede başlayan serüvenimiz, gecenin bir gün sonrasının nöbetini devralmaya hazırlandığı saat 1’de bizi Kilis ilimizdeki sınır kapımız Öncüpınar’da karşıladı. Türk tarafından hızlı bir şekilde işlemlerimiz tamamlanıp Suriye kapısına geldiğimizde ülkemizde resmî dairelerimizde karşılaştığımız devlet başkanının resimleri bizdekine oranla biraz fazla abartılı ve sayısal olarak yoğun bir şekilde karşıladı. Sınırdan itibaren başınızı çevirdiğimiz hemen her yerde ya baba Esad ya da oğul Beşar, “Hoş geldiniz bu ülkenin tek sahibi biziz!” diyerek misafirleri karşılıyor. Suriye, 1946 yılına kadar Fransız sömürgesiydi. Bu tarihte bağımsızlığına kavuşmuş. Son nüfus sayımına göre ülke nüfusu 20 milyona yaklaşmakta. Suriye’nin doğusunda Irak, batısında Lübnan ve Akdeniz, kuzeyinde Türkiye ve de güneyinde Ürdün bulunmaktadır. Akdeniz ikliminin etkisinde olan ve Türkiye’den Lübnan’a uzanan sahil kesimi 183 km uzunluğundadır. Suriye’nin önemli limanları ve kasabaları burada yer alır. Başlıcaları kuzeyden güneye doğru; Ras Al Basit, Lazkiye, Jable, Baniyas ve Tartus’tur. Ülkenin resmî dili Arapça’dır. Ancak büyük şehirlerde İngilizce, Fransızca veya Türkçe bilen kişilere sık rastlanır. Suriye halkının büyük bir bölümü Sünnî, bir kısmı da Şiî Müslümandır. Özellikle büyük şehirlerde kalabalık Hristiyan cemaatleri de yaşamaktadır. Suriye’de hafta sonu tatili Müslümanlar tarafından Cuma, Hıristiyanlar tarafından ise Pazar günleri yapılmaktadır. Ancak Cuma genel olarak devlet dairelerinin, bankaların ve çarşıların kapalı olduğu gündür. Suriye’nin para birimi Suriye Lirası veya Suriye Pound’u olarak tanınmaktadır. Kâğıt paraların bir yüzleri Arap alfabeleri, diğer yüzleri ise Latin harfleriyle düzenlenmiş olduğundan; Arapça bilmeyenlerin de bu paraları ayırt etmeleri kolaydır. Sınır kapısından geçtikten sonra kayalarla kaplı tepeler arasından Suriye topraklarında yolculuğumuz başlamış oldu. Öğrendiğimize göre, bu kayalıklardan elde edilen taşlar yapıda kullanmaya elverişli nitelikteymiş. Sağlı sollu sayısız taş ocakları bunun bir göstergesi olsa gerek. Rehberimiz Halep’teki binalarda kullanılan taşların buralardan gittiğini söyledi. HALİD BİN VELİD CAMİSİ Seyahat esnasında kafilede bulunan birçok kişi merak saikasıyla uyumamayı tercih ederken benim gibi her zeminde her şartta uyuyabilenlerimizi ancak sabahın saba makamında Humus şehrine girdiğimizde ezanlar uyandırdı. Her biri bir noktadan yanık bir sada ile insanı lâhuti alemlere çağıran ezan, sabahın seher vaktinde Humus şehrinde bir başka oluyordu. “Seyfullah” ünvanına İslâmla şereflendikten sonra girdiği bütün savaşları kazanan Halid Bin Velid’in türbesinin de bulunduğu Halid bin Velid Camii’nin minarelerinden bir başka ezan sadası yükseliyordu. İslâm ordularının yenilmez kumandanı tüm Humus halkını namazın uykudan hayırlı olduğuna çağrı yapıyordu. Suriye’nin en planlı şehri olma özelliğini taşıyan Şam, Halep’ten sonra üçüncü büyük şehri Humus, tarım ve ticaretinde merkezi olurken, kültürel zenginliği ile tüm Suriye’nin fıkraları ile ünlü şehri. Aynı zamanda idari bakımdan 13 büyükşehir 20 ili olan Suriye’nin büyükşehir statüsündeki ili olan Humus yüzölçümü bakımından da en büyük alana sahip. Tabii son yıllarda Humus’u ön plana çıkartan bir başka özellik ise iktidardaki Beşar Esad’ın eşinin Humuslu olması. Babasının katı rejim yaklaşımından oldukça uzak bir anlayışa sahip olan Beşar Esad’ın batıya ve özellikle Sünnî çoğunluğa sıcak duruşunun ardında eşinin olduğu tüm Suriye tarafından bilinmekte. Şehir Roma döneminde Hams olarak bilinmekte. “Nohut” anlamına gelen bu isim şehrin Arapların eline geçişiyle birlikte yine nohut sözcüğünün karşılığı olan Humus olarak kalmıştır. Bugün halen bölgenin milli yemeği tahtını kimseye kaptırmayan nohutun en iyisi bu topraklarda yetişmekte. Halep-Şam karayolu üzerindeki bu kalabalık endüstri şehri Hama’ya 47 km mesafededir. Suriye’nin diğer şehirlerine göre yapıların ve temizliğin daha düzenli olduğu göze çarpan şehir, turizm açısından pek çekici olmasa da; önemli tarihi eserlere ulaşım açısından önemli bir konuma sahiptir. Sabahın seher vaktinde şehrin gözlerini yeni açtığı anlarda beyaz entarileriyle 17. yüzyılda Sultan Baybars tarafından yaptırılan ancak daha sonra bugünkü mükemmel yapısına 2. Abdülhamid tarafından kavuşan bu tarihi ve ulvi yapıya neşeli, birazda sesli gelen Arap gençlerinin arasına karıştık. Mahalli giysileri içinde bizi yadırgamayan bu sempatik tavırlı insanlar önce “Selamün aleyküm“ ile karşıladıktan sonra “Türkî kardeş” hoşamedileriyle kucakladılar. Etrafı her türlü beton yapılardan arındırılmış, ağaç ve güllerle süslenmiş geniş bir alandaki uzun yolu takip ettiğimizde etrafı duvarlarla çevrili avlu bizi karşıladı. Avlunun her iki yanında muhtemelen bugün çok aktif olarak kullanılmayan medrese odalarının sol tarafındaki abdest alınan yerde sizi sıcak suların aktığı bir abdesthane önce bağrına basıyor. Buradan sabahın meltemi yüzünüzü okşarken içeriden gelen ilâhi nağmeler buyur ediyor. İçerideki oldukça süslü bezemeler ve avizeler arasında bir şey dikkatimiz çekiyor. Tüm avizelerde Allah lafzının hemen altında kabzalı bir kılıç. Anlamı ise Allahın kılıcı ünvanına sahip olan Halid bin Velid’e atfen yapılmış. Suriyedeki tüm camilerde olduğu gibi burada da safların sevabı düşünülerek mümkün mertebe caminin yapısı dikdörtgen şeklinde düşünülmüş. İlk iki safta yaşları ortalama 1825 arasında gencecik delikanlıların yer aldığını görmek biraz bizi şaşırttı. Uzun yıllar Sovyet kontrolündeki Baas partisinin ülke geneline hakim olduğu düşünülürse şaşırmakta haklıydık. Rahleleri açık Kur’ân okuyan bu gençlerin namazın bitimiyle birlikte bizlere gösterdikleri ilgi hoşumuza da gitti. - DEVAMI YARIN -
|
A.LEVENT ERTEKİN 25.06.2009 |