Kültür-Sanat |
İYİ Kİ DOĞAR BAZI İNSANLAR (amcama) |
Şair başlıyor o efsunlu mısralara: “Demiştim sana hatırlarsan/ önemli olan/ zamana bırakmak değil/ zamanla bırakmamaktır. ” Bir gülüş konuyor yanağımıza, bir heyecan, bir sevinç. Ne çok ağlamıştık oysa doğarken, dünyaya gözümüzü açarken. Nerden bilirdik bunca yükün altında kalacağımızı, ezileceğimizi, kırılacağımızı. Kalp kırıklarımızın, o çocukken düştüğümüz diz kırıklarımızdan daha kötü olacağını bilemezdik. Bilemezdik alçıya aldığımız ayağımızın yıllar sonra kalbimizde açılan yaralardan daha az acıttığını. Bükülmedik ama her şeye rağmen. Ne zamana yenik düştük, ne mekâna, ne de o yılgın gecelere. Güneşin doğacağını, karanlığın aydınlanacağını daha doğarken öğrenmiştik. Elbet sabah olacak umudu hep vardı avuçlarımızda ve biz o avuçları hep sımsıkı tuttuk. Sabah olunca açtık sadece, akşam yine kapadık. Uzaklar ne çok yoruyor şimdi bizi. En çok gönül uzaklığımız. Mesafeleri nasıl katederdik, ya kalbimize giden yolları neyle döşerdik? En güzel gülüşleri çiviledik önce yol kenarlarına, geçerken göresin, gülümseyesin diye. Buradan düşse düşse en fazla sevgi düşer önüne. Çıkıp almana gerek yok, biz attık yukardan sana onu. Nasılsa kenara çekilmesini de bilir, sevmesini de. İbre akıl hızına vursun ama yürek hızını da al yanına. Nereye gidersen git yüreğinde gelsin seninle. Arkanda bırakma yüreğine doldurduklarını. Tesbih çeker gibi tane tane taşı ve sev. Bütün kitaplar aynı yazıyor, bütün diller aynı oluyor bir anda. Hayat uzun bir yol ve sende bir yolcu. Gidilmiş yollar var, gidilecek yollar olacak. Hep çiçekli yollardan geçemeyeceksin. Engebeli, dikenli, bayırlarda olacak, bunca zaman geçtiğin yollar gibi. Nefesin daralacak, çıkmakta zorlanacaksın. An gelecek bir taş üstüne oturacak başını ellerinin arasına alacaksın. Bir el uzanacak sonra, bir dost eli. Sevdiklerin, bir bir gelecek. Kuşlar uzak diyarlardan dost selâmı taşıyacak. Nefesine nefes katılacak, bütün yokuşlar dümdüz olacak. Sevmektir bu, her şeyin üstünde sevmektir diye fısıldaşıyor çiçekler. Arılar dağ diplerinden, ormanın en kuytu yerlerinden sevgi taşıyorlar kanatlarında. Baldan tatlı dostluklar kuruluyor kovanlarda. Her derde derman bir ilâç üretiliyor kalpte, sadece sevgi. Bir damlası yetiyor bir ömre. Bazen dil çaresizdir. Kelimeler, kurulan cümleler boşunadır. Bir bakış anlatır çoğu zaman anlatmak istediklerimizi. Bir bakışa bedel sevdiklerimiz vardır. Terazinin mutluluk tarafında tarttığımız en güzel anıları onlar doldurur. Kararsızlığımızda karar, hüznümüzde sevinç, acımızda mutluluk, üzüntümüzde neşe, gözyaşımızda tebessüm olurlar. Hep beklediğimiz umut olurlar. Yıllar geçer aradan, çok uzun zamanlar. Kimi zaman masallardan geçersin, kimi zaman korkunç filmlerin sahnelerini aratırsın. Arkana baktığında sevdiklerini görürsün, arkana bakmaktan korkmazsın. Sevilmek güzel şeydir dersin içinden usulca, korka korka. Nazarlara gelmesinden korkarsın, maşaallah dersin, sevmeye devam edersin. Sakınırsın sevdiklerini, saklarsın. Tavan arasında duran o eski sandıklar gibi kilit üstüne kilit vurursun. Oysa ancak kalbinde saklarsın ve ancak içerden açabilirsin bütün kilitli kapıları. Elma dersem çık, armut dersem çıkma dersin. Sen hep elma demek istersin, dersin ve saklarsın. Bu saklayış ısıtır seni ellerin titrerken. Bu titremeyi ve yüreğinin üşümesini bu sevgiyle durdurursun. Bazen uzaktasındır, bazen yakında. Şair bir daha gelir sahneye ve son sözünü söyler gider. “Oysa ne yerdesin, ne gökyüzünde/ Derindesin, rüya kadar derinde” İyi ki varsındır, iyi ki doğmuşsundur. Çok derindesin çok… |
SÜVEYDA GÜNER 23.05.2009 |
Melek yüzlü anneme |
Senin vefatınla bende bir hüzün Hayal oldu şimdi o melek yüzün Tek ve aynı oldu gece gündüzüm Hayalin avutur sevgili annem...
Çocukluk hatıram geçmemiş sensiz Tatlı dil, nur yüzün eşsiz benzersiz Ninni söyleyen dil şimdi çok sessiz Sevginle büyüttün sevgili annem... Kapandı ömrünün dünya sayfası Şu dünyanın yoktur olmaz sefası Ölen yok olmaz ki tutulsun yası Unutmam seni sevgili annem...
Çocuktum büyüttün işte eserin Sen gittin gideli dolmadı yerin İçimdeki sevgin inan ki derin Derinlik söyletir sevgili annem... |
CELAL YALÇIN / Malatya 23.05.2009 |
Zor sevda |
İNSAN yangınını nasıl anlatır ki? Nasıl gider bir uçtan bir uca? Nasıl toplar gözyaşlarını? Menevişlenen kanatlar... Işıl ışıl bir şehir... Pırıl pırıl dalgalar... Yakamozlanan bir deniz... İstanbul… Sana hasretim ne zaman bitecek? Bu gökyüzü, bu deniz bana ne zaman eman verecek? Ne zaman yol verecek kader sana doğru? Ve dolunay ne zaman doğacak hayallerimin üstüne? Bilmiyorum.. Bir köşede unutulmuş, büzülmüş eski bir resim albümünün açılmayı umması, ümit etmesi gibi birşey benimkisi. Kimbilir... Her şeye rağmen yaşamak, yüreğinde yangın taşıyarak yürümek zor olsa da, hayat devam ediyor. Kuşlar uçmaya, deniz dalgalanmaya, rüzgâr esmeye, yıldızlar ışıldamaya... Ve insan... Hayat denen enmuzecin bilmecesi... Labirentin sonundaki kapıdan çıkmak için oraya buraya koşan, ama aslında koştukça kaybolan biçare.. Zaman zaman sönük, üzüntülü, neşesiz, ümidi kesik... Zaman zaman da sevinçli, neşeli, canlı, dinamik, ümit ve heyecanla dopdolu... Bütün bu gelgitlerin teraküm noktası belki de İstanbul. Benim için hasretin şehri olsa da, orada yaşayanlar için zıtlıklar şehri olabiliyor. Tarih kokan, bahar soluklayan, deniz koklayan bu şehir, bir anda kalabalığı, trafiği ve binbir sıkıntısıyla gösterebiliyor yüzünü. Böyle efsunlu bir şehir, bir cazibe merkezi sanki… Düşledikçe, düşündükçe daha bir içine çekiyor seni. Sarıp sarmalıyor. Sarayburnu’nda hırçınlaşan denizin, kayaları sertçe yalayıp geçişi, Kızkulesi’nin nazlı endamının yanına gelince sakinleşiveriyor birden. Sonra bir vapur sesi çalınıyor kulaklarınıza. Ve irili ufaklı martıların denize batıp çıkarken, seslerini duyuyorsunuz. Gönlünüz ferahlıyor birden, açılıyorsunuz. Valide Sultan’ın. Ortaköy Camii’nin ezanıyla mest oluyor, Ortaköy Meydanı’nda içtiğiniz bir bardak çayla kendinize geliyorsunuz. Hepsi ayrı bir güzellik, ayrı hayat ışıltısı gibi... İstanbul ayrı bir tat, ayrı bir koku benim için. Yudumlayabilen için tatlı bir pınar suyu gibi... Ve ben vuslat yollarında koşana dek hasret merdivenlerinde emeklemeye devam ediyorum. Kaybetmemek ve kaybolmamak için...! |
HAVVA KÜÇÜK KONUR 23.05.2009 |