Bilim kâinatın sırlarını deşifre ederken görürüz ki, Kur’an hakikatleri bilim tarafından da tasdik edilmektedir. Kâinat bize Rabbimizi tanıtan muazzam bir kitaptır.
Kainat kitabındaki sırları çözmeye gayret eden Nobel ödüllü iki bilim insanını dinleyelim:
NOBEL TÖRENİNDE MÜLK SURESİ
1979 Nobel Fizik ödülü ile mükâfatlandırılan ilk Müslüman bilim insanı Pakistanlı fizikçi Prof. Dr. Abdüsselam ilimleri; “Allah’ın kâinattaki eserlerini inceleme san’atı” olarak tarif eder. Şöyle bir tesbiti vardır: “Kur’an’da 250 ayetin hukukî konularda olmasına karşılık karşılık 750 ayet müminleri tabiatı araştırmaya, düşünmeye, aklı en iyi şekilde kullanmaya ve ilmî araştırmalara davet ediyor.”
Prof. Dr. Abdüsselam (1926-1996) çalışmaları sırasında devamlı Kur’an dinlediğini ve Kur’an’ın kendisine ilham verdiğini belirtir. Ödül töreninde Mülk Suresinin 3. ve 4. ayetlerini okur: ‘’O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun? Sonra tekrar tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.’’
Konuşmasına şöyle devam eder: ‘’Bu aslında tüm fizikçilerin inancıdır. Araştırmamızda ne kadar derine inersek o kadar merak duyarız. Gözümüzü diktiğimiz parıltı da o derece artar. Kur’an bize Allah’ın koyduğu kuralları ve varlık alemindeki kanunları derinlemesine düşünmemizi emreder. Lütuf ve ihsanı için naçizane O’na şükrediyorum’’ (https://www.fikriyat.com/)
SAAT VARSA USTASI DA VARDIR
Nobel Ödüllü (1978) yazar Isaac Bashevis Singer (1904-1991), verdiği bir konferansta materyalizme dayanan evrim tezini şu ilgi çekici hikâye ile eleştirmiştir: “Bilim adamları şimdiye kadar hiçbir insanın ayak basmadığı ıssız bir ada keşfetmişler. Adaya ilk kez çıkan bilimciler gördüklerinden çok etkilenmişler. Vahşi hayvanlarla balta girmemiş ormanlar onlara çok çarpıcı gelmiş. Sarp yamaçlara tırmanıp etrafı gözden geçirmişler. Adada en ufak bir uygarlık izi bulamamışlar. Tam gemilerine dönerlerken bir de bakmışlar ki kumsalda son model zarif bir kol saati duruyor. Hem de tıkır tıkır işliyor. Bilimciler için ortada tek bir seçenek kalıyor. Bu saat, pahalı deri kayışı, değerli camı, akrep ve yelkovanı, pili ve diğer parçaları ile kendiliğinden şans eseri tesadüfen bu adaya geldi ve bu kumsala yerleşti. Başka alternatif yok!”
Singer hikâyesinin sonunda şu yorumu yapar: “Her saati yapan bir saatçi vardır.”
HÜLASA
İlimlerdeki düzen ve kanunlar tevhidi yani Allah’ın varlığını ve birliğini hal diliyle ilân eder. 1930’lu yıllarda Kastamonu’daki “Muallimlerimiz bize Allah’tan bahsetmiyor” diyen lise talebelerine ‘’Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah’tan bahsedip Hâlıkı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz’’ diyen Bediüzzaman Hazretleri’nin verdiği cevap bu açıdan çok önemlidir.