Yürüyüşü, oturuşu, kalkışı, tebessümü, öfkesi, her türlü hal ve hareketleriyle Efendimiz’e (asm) benzeyen Hz. Fatıma (ra) validemiz, Peygamberimizin vefatından sonra kendisi için hazırlık yapmaya başlamıştı. Ahirete gideceğini hissediyor ve Efendimizin şu sözlerini aklından çıkaramıyordu:
“Ya Fatıma, benim vefatım seni üzmesin. Rabbim bildirdi ki, Al-i beytimden bana ilk kavuşan sen olacaksın.”
Fakat Hz. Fâtıma’yı düşündüren bir mesele vardı. Öyle ki; günlerdir aklından çıkmıyor, onu fazlasıyla üzüyordu. Yine böyle bir gün Hz. Esma (ra) sordu: “Ya Fâtıma, seni günlerdir üzen şey nedir?”
Haya timsali Hz. Fâtıma: “Ya Esma, Peygamberimizin haber verdiği üzere, vefatım yaklaştı. Beni günlerdir huzursuz eden şey, üzerine konarak götürüleceğim tabutun şeklidir. Çünkü tabutlar dümdüz tahtadan ibarettir. Cesedin üzeri örtülüyor olsa bile, vücuduna yapışıp belli ediyor. Üzerime kalın bir kilim örtülmesini istesem bile cesedimin iriliğini, ufaklığını anlayabilirler. Cesedimin namahreme karşı böyle görülmesini istemiyorum.” dedi.
Hz. Esma bir süre düşündükten sonra: “Yâ Fâtıma, Habeşistan’a hicret ettiğimizde, onların tabutlarını görmüştüm. Dümdüz bir tahtanın üzerine çatı yapıp, çatının üzerine de hasır örtüyorlardı. Böylece cesedi kimse görmüyordu” dedi.
Günlerdir tebessüm bile etmeyen Hz. Fâtıma validemiz huzurla şükrederek tebessüm etti: “O halde ben tabutumun o şekilde olmasını vasiyet ediyorum.”
Hz. Fâtıma (ra) bir müddet sonra vefat edince bu vasiyeti yerine getirildi. Ve o günden sonra tabutların üzerine çatılar yapılıp, bu çatıların üzerine de hasır örtülerek, bilhassa kadınların cenazeleri gözlerden sakındırıldı.
(Bizim Aile dergisi, Haziran 2024 sayısından alınmıştır.)