İşte asrımızda zındıka ve ifsat komiteleri ise bilakis bizi yalnızlığa iterek, o tahribatın devamına çalışırken bizim ise “bir musibet bin nasihatten iyidir” kabilinden telafisine gayret etmemiz elzem değil midir?
Yine bunun için Üstad; “Müslümanların hayat-ı içtimaiye-i İslamiyedeki saadetlerinin anahtarı meşveret-i şeriyedir.” ‘Onların aralarındaki işleri istişare iledir.’ (şura 38) (Eski Said Dönemi Eserleri, s.354)
İşte o şura da, bir şahsı manevidir ve böylece o ayeti kerimeler dahi şahsı maneviyi emrediyor demektir. Yine Üstat “En büyük kıta olan Asya’nın en geri kalmasının bir sebebi, o şura-i hakikiyeyi yapmamasıdır” diyor.
“Asya kıtasının ve istikbalinin keşşafı ve miftahı şuradır. Yani nasıl fertler birbiriyle meşveret eder; taifeler, kıt’alar dahi o şurayı yapmaları lazımdır ki, üçyüz, belki dört yüz milyon İslam’ın ayaklarına konulmuş çeşit çeşit istibdatların kayıtlarını, zincirlerini açacak, dağıtacak meşveret-i şer’iye ile şahamet ve şefkat-i imaniyeden tevellüt eden hürriyeti-i şer’iyedir ki, o hürriyet-i şer’iye, adab-ı şer’iye ile süslenip, Garp medeniyet-i sefihanesindeki seyyiatı atmaktır”. (Eski Said Dönemi Eserleri s.355) İşte o şahs-ı manevinin gücü ve kuvvetidir ki, biz onunla “Bizler eski çağların kahraman Asya ordularının torunlarıyız” diye bu gün de övünüyoruz. Yine ayrıca Üstat “Hürriyet-i Şer’iye ile meşveret-i meşrua hakiki milliyetimizin hakimiyetini gösterdi” (Hutbe-i Şamiye, Eski Said s.350) diyor.
Arap ve Türkü hakiki iki kardeş ve o kal’a-i kutsiyenin nöbettarları yapan ve umum ehli İslamı birtek aşiret hükmüne geçiren ve irtibatlandıran iman kardeşliği ile asırlara meydan okuyan bir şahamet ve hakimiyettir. Bunun bugünkü karşılığı da, ancak “İslam Birliği” ve “İslam Birliği Devletleri” olmalıdır fakat heyhat!
İşte asıl bu günde hasımlarımızın ödünü koparan bu “şahs-ı manevi” sırrıdır ki, en büyük düşmanlıklarını bu meziyetlerimize karşı yapıyorlar. Karşımıza onların benzeri olan kuruluşlarla çıkarak, meşvereti şura anlamına gelen demokrasiyi tesis ederek, mukabil bir şahsı manevi oluşturmuşlardır. Fakat bir farkla ki, biz onları hakkın ve hakikatin tahakkuku için kullanırken, onlar o sırları zulüm ve tahakküm için kullanıyorlar. İşte bütün insanlığın ibret alması gereken, İsrail’in Gazze zulmü bunun en bariz delilidir.
Yani yine Üstadın ifadesi ile “Ecnebiler, bir cemaat suretine girmiş, şahsı manevinin dehası ile alemi islamı eziyorlar.” O halde madem formül bellidir, ne duruyoruz? Acilen bu sırrın icrası yani “ittihadı İslam” kurulmalıdır ve Üstadın ifadesiyle “Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslamdır.”
Yoksa dünyada çektiğimiz zillet yetmez, bu hissiz ve duygusuzluğumuzun asıl azabı, ahirette mutlaka karşımıza çıkacaktır. Onun için şair Mehmet Akif, “His yok hareket yok leş mi kesildin? / Hayret veriyorsun bana sen böyle değildin” diyor. Demek alemi İslamdan iman heyecanı alınırsa, yağı alınmış ayrana döner.
—DEVAMI HAFTAYA—