Hamas Lideri Haniye’nin kalleşçe katli dünyanın gündeminde.
Tesbit şu ki emperyal güçler, İsrail soykırımla baştan sona yıkıp yaktığı, demografisini değiştirip dönüştürmekle “İsrailleştirme” baskı ve zulmünü dayattığı Gazze’yi bütünüyle ilhakla yetinmiyor.
İsrail’in enkaz altındaki binlerce sivil hariç kırk bin Filistinliyi katlettiği, iki yüz binini yaraladığı Gazze zulüm ve katliamının tam da Hizbullah bahanesiyle Lübnan’a da sıçratıldığı sırada İran’ın başkenti Tahran’da işlenen suikast cinâyetinin menhus maksadının savaşı bütün bölgeye yaymak olduğu her haliyle açığa çıkıyor.
Başta İran Devrim Muhâfızları komutanlarının bölge ülkelerinde suikasta uğraması, İran içinde nükleer çalışmaları yapan bilim adamlarının öldürülmesi, Suriye’ye ait Golan Tepelerini işgali, Şam’ın merkezindeki İran konsolosluğunun füzelerle vurulması bundan.
Bundandır ki İsrail Beyrut’u bombalayıp Güney Lübnan’ı işgale kalkışıyor. Suriye’yi hedef alıyor.
BÖLGEDE SAVAŞ FİTNESİ ATEŞLEMEK!
Birinci Dünya Savaşı’nda Filistin topraklarında “İsrail’i kurdurma” kastıyla Ortadoğu’daki Müslüman ülkeleri taksim eden İngiliz-Fransız mâmulü “Sykes-Picot taksimatı”nın devamı, “âlem-i İslâma ve merkez-i hilâfete bir suikast olan gaddarâne Sevr Muâhedesi”nin güncellenmiş versiyonu, Yahudi lobisi ve uluslararası ifsad şebekeleri güdümündeki ABD’nin Fas’tan Afganistan’a 22 İslâm ülkesini bölüp parçalama amaçlı “büyük Ortadoğu projesi (BOP)”la Irak’tan sonra Suriye’yi ve bölge ülkelerini etnik ve mezhebi iftiraklarla bölüp parçalama tefrika plânına zemin hazırlanıyor.
Maksat, “Siyon protokolleri”nde yer alan Suriye ve Irak’ın yanısıra Türkiye’nin Güneydoğusu’nu da içine alan Fırat’tan Dicle’ye “arz-ı mev’ud (vaad edilen topraklar)” ütopyasına ulaşmak…
Çarpıcı olan, Gazze soykırımında ve son suikastlarda ifşa olan haliyle, AKP iktidarında ve “tek kişilik otoriter rejim”de halka karşı “Ey haydut İsrail!”, “Ey zâlim Amerika!” diye “rest” çekilirken, İsrail’le ekonomiden tarım ve turizme, savunma sanayi ve askeri alanlarda imzalanan mutabakatların, anlaşmaların, ilerletilen işbirliklerinin bir tekinin dahi iptal edilmemesi, askıya dahi almaması. Resmi verilerle İsrail’le ticaretin kat kat katlanması.
Ankara’nın, Suriye’de ve bütün bölgede ecnebilerin maşa örgütlerle kışkırttığı iç savaş “tefrika projesi”nde yer alması. Suriye ordusu ile çarpıştırılan başta ÖSO olmak üzere El Kaide’den kopma IŞİD’den dönüşen emperyal ecnebilerin taşeronu ve işbirlikçisi radikal örgütlerle çalışması.
ANKARA HÂLÂ HİÇBİR YAPTIRIMA BAŞVURMUYOR!
Ve Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanında İsrail’e “soykırım davası”nı açmasına, İspanya, Belçika, İrlanda ve Malta hükûmetlerinin AB Konseyi’ne “İsrail katliamına açık tavır alma” taleplerine karşı, İsrail’i kınamakla yetinip Çin’den bile geri kalan “tek kişilik hükûmet”in ciddi diplomatik, siyasi-stratejik girişimden kaçınması. İsrail’e hâlâ Türkiye limanlarından petrol gönderilirken hiçbir etkili yaptırıma başvurmaması.
Gerçekten Saray iktidarı, Adalet Partisi (AP) hükûmetinde 1967’deki Altıgün Savaşında açıkça Filistin’den yana tavır alan merhum Başbakan Süleyman Demirel’in, İsrail’e arka çıkan ABD’nin Araplara karşı İncirlik Üssü’nü kullanmasına “Müslüman kardeşlerimize karşı ülkemdeki üslerin kullanılmasına izin vermem!” kararlılığını neden göster(e)miyor?
Niçin 1974’teki Kıbrıs Barış Harekâtının ardından yine merhum Demirel’in “ABD’nin silâh ambargosu ve yaptırımları”na karşı 25 Temmuz 1975 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Amerikalıların İncirlik’i kullanmasını yasaklayıp kapatarak 21 Amerikan üssü ve tesisindeki Amerikan bayraklarının indirilerek yerlerine Türk bayraklarının çekilmesiyle 5 bin Amerikan askeri personelini devre dışı bıraktıran, Ortadoğu ve Kafkasya’daki Amerikan istihbaratını yüzde 40 kör eden izzetli yaptırımına başvurmuyor?
Sonra neden, İsrail kalkanı Malatya-Kürecik’teki ABD Radar Üssü’nü kapatmaya yanaşmıyor? Ve hâlâ “dış politika”yı iç siyasette malzeme olarak istimal ediyor…