H.İbrahim CAN |
|
İsrail’le ilişkiler daha ne kadar gerilecek? |
Millî Güvenlik Siyaseti Belgesi’nde İsrail’in tehdit olarak yer aldığı haberleriyle birlikte, iki ülke arasındaki ilişkiler daha da gerildi. Bazı kaynaklar anlık istihbarat paylaşımının durduğunu yazdılar. Bir çok kimsenin perde arkasını yansıttığını sandığı bir dizide İsrail’in terör örgütü PKK ile işbirliği daha sık işlenmeye başlandı. “One minute” ile başlayıp, İsrail’in kanlı Gazze Konvoyu baskını ile zirvesine ulaşan gerginlik, her olayın ardında İsrail’i aramaya kadar vardırıldı. Bu olumsuz havayı İsrail’de akl-ı selim ile değerlendirmeye çalışanlar, Amerika’ya güvenip, burnunu bir türlü yere indirmeyen hükümetlerini uyarmak için her yolu deniyorlar. Bunun son örneği Haretz’in önceki günkü başyazısı idi. “Türkiye İsrail’in Düşmanı Değil” başlıklı yazıda, yakın zamana kadar Türkiye’nin yakın müttefiki ve stratejik ortağı olan İsrail’in şimdi düşman devlet olarak tanımlandığına dikkat çekiliyor. İyi giden ilişkilerin İsrail’in Gazze saldırısıyla bozulduğu, dışişleri bakan yardımcısının Türk büyükelçisini aşağılama aptallığıyla iyice ağırlaştığı, konvoy saldırısından itibaren de zirveye ulaştığı vurgulanıyor. Belki de ilk kez konvoy saldırısının aksi tesir yaptığı ve İsrail’i uluslar arası baskı altına sokarak, Gazze kuşatmasını hafifletmek zorunda bıraktığı eleştirisi yapıldı. Hükümete yapılan aklı selim çağrısı daha da dikkat çekiciydi: “İsrail’in Türk sivillerin ölümünden dolayı özür dilemesi ve ölenlerin ailelerine sembolik tazminat ödemesiyle kıyamet kopmaz”. Peki şimdi ne olacak? İsrail özür dileyecek mi? Hükümet bu ülke ile ilişkileri germeye devam edecek mi? Bu ülke ile husûmetin sürdürülmesinin bize ve komşularımıza ne gibi bir yararı olacak? İki ülke arasındaki ilişkinin bir sonraki aşamasında neler olacak? Bunları zaman gösterecek. Ancak görünen o ki; İsrail asla özür dilemeyecek. Tıpkı işgal ettiği topraklardaki yeni yerleşim inşasını durdurmayacağı gibi. Varlığının Amerika’nın gücüne ve maalesef Müslüman ülkelerin birlik olamamasına bağlı olduğunu fark etmeyecek. Ortadoğu üzerindeki emperyalist ideallerini gerçekleştirmek için, terörü desteklemek, ülkelerin içini karıştırmak, hatta bölgede savaş çıkarmak dahil hiçbir gözükaralıktan kaçınmayacak. Peki İsrail’i yola getirmek Türkiye’nin işi mi? Sürekli düşmanlık ya da sürekli dostluk üzerine dış politika inşa etmek mümkün müdür? Dış politika her an dengesi değişebilen, konjonktüre bağlı bir siyaset değil midir? Bu soruları aklı selim ile cevaplamak ve mutlak düşmanlar edinmekten kaçınmak gerektiği kanaatindeyiz. Her fırsatta İsrail aleyhine konuşmak yerine, uluslar arası kamuoyunun dikkatini Filistin’in ve özellikle de Gazze’nin durumuna çekecek çabalarımızı yoğunlaştırmamız daha yararlı olacaktır. 04.11.2010 E-Posta: [email protected] |