Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 01 Nisan 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

Rablerinin emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakınanlar ise bölük bölük Cennete sevk edilirler. Oraya vardıklarında kapıları açılır ve Cennet bekçileri “Size selâm olsun” derler. “Buraya tertemiz geldiniz. Ebediyen kalmak üzere Cennete girin.”

Zümer Sûresi: 72

01.04.2008


Said Nursî istismarına, talebelerinden tepki: Bediüzzaman, hiçbir siyâsî cereyana âlet edilemez

Biz, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin talebeleri olarak son günlerde efkâr-ı âmmede yer alan ve merhum Üstadımıza ve onun talebeleri hakkındaki gerçeklere ters bazı asılsız iddiâ ve beyanlara karşı aşağıdaki açıklamayı yapma ihtiyacını duyuyoruz. Efkâr-ı âmmeye arz etmek isteriz ki:

1- Bediüzzaman, hayatını, Kur’ân ve iman hizmetine adamış muâsır bir din âlimidir. Kur’ân hakikatlerini günümüz insanına tanıtmayı gaye edinmiştir. Çağımızın inançsızlık cereyanlarına karşı iman derslerini her şeyin üstünde tutmuştur. Bu hizmet yolunda siyasetten ve her türlü dünyevî hareketlerden itina ile uzak durmuştur.

2- Son zamanlarda Nevruz kutlaması vesilesi ile tertiplenen toplantılarda ve bazı Güney Doğu illerinde yapılan siyâsî maksatlı gösterilerde, Bediüzzaman Hazretlerinin şahsiyet ve düşüncelerinin istismar edilmek istendiği üzüntüyle müşahede edilmektedir.

3- İnançsızlık başta olmak üzere İslâm’ın reddettiği her türlü ırkçılıkla hayat boyu mücadele eden Bediüzzaman’ın bölücü ve bölgeci maksatlı toplantılarda posterlerinin taşınması, gerçeklerin çarpıtılmasıdır. Yirminci asrın ilk yıllarından itibaren “Irkçılık, bütün bütün tehlike-i azîmdir ve bizi yutmak için içimize atılmış bir Frenk illetidir” diyen Bediüzzaman’ın, ismini ve resmini etnik maksatlar için kullanmaya çalışmak, onun şahsına ve düşüncelerine büyük bir saygısızlıktır.

4- DTP’ye mensup bir milletvekilinin, “Bediüzzaman devlet nazarında hâlâ suçlu mudur?” şeklinde bir soru önergesini, TBMM Başkanlığına verdiği ifade edilmektedir. Bediüzzaman, hayatı boyunca ve hatta vefatından sonra bile eser ve hizmetleri sebebiyle haksız suçlamalara maruz kalmıştır. Kur’ân’ın tefsiri olan Risâle-i Nur Külliyatı ile bu eserleri okuyan talebeleri hakkında siyasî maksatlarla açılmış bulunan bin beş yüz civarındaki dâvâ beraatla neticelenmiştir. Her defasında devletin yargı ve idârî organları, Risâle-i Nurlarda suç unsuru bulunmadığından takibine yer olmadığına karar vermiştir.

5- Nur Risâleleri, yıllardan beri ülkenin her yerinde muhtelif yayınevi tarafından serbestçe basılıp yayınlanmaktadır. Risâle-i Nur Külliyatına ait eserler, yerli ve yabancı üniversiteler başta olmak üzere yine millî ve milletlerarası kütüphanelerde serbestçe bulunmakta ve faydalanılmaktadır. Bu gerçekler ışığında ve ülkenin bugünkü vasatında, eğer bilgisizlikten kaynaklanmıyorsa, Sayın Milletvekilinin sorusuna bir mânâ vermek mümkün değildir.

6- Bediüzzaman’ın talebeleri olarak Risâle-i Nurlardan bazı bahislerin çıkarıldığı iddiâsını şiddetle reddediyoruz. Risâle-i Nur Külliyatı, hâlen muhtelif yayınevleri tarafından, Bediüzzaman Hazretlerinin kendi tashih ve tasdikinden geçmiş orijinal nüshalar esas alınarak neşredilmektedir. Kendisinin sağlığında iken neşriyatla vazifelendirdiği talebeleri olarak risâlelerin aslına uygun olarak yayınlandığının âmme efkârınca bilinmesini isteriz.

7- Merhum Üstadımız Said Nursî’nin, ne resmî ve ne de gayrı resmî kurumlar tarafından itibarı elinden alınmış olmadığından, itibarının iadesi de söz konusu değildir. Kaldı ki, ülkemizde onun şahsına ve kırktan fazla dünya diline tercüme edilmiş eserlerine, her seviyeden milyonlarca insanın gösterdiği teveccüh onun itibarının tescilidir.

8- Merhum Üstadımız Said Nursî’nin hayat hikâyesi herkesin malumudur. Birinci Dünya Savaşında talebeleri ile birlikte gönüllü Alay Komutanı olarak savaşmış, yaralanmış ve Ruslar’a esir düşerek 2,5 yılı aşkın bir süre Sibirya bölgesinde esarette kalmıştır. Bilâhare esaretten kurtulup İstanbul’a geldiğinde ise işgal kuvvetlerine karşı fetvaya imza atmıştır. Millî Mücadele ruhunun oluşmasına katkılarından dolayı Ankara’ya davet edilmiş ve ilk meclisin özel oturumunda takdirlerle karşılanmış olduğu meclis zabıtlarında mevcuttur.

9- Merhum Üstadımız Said Nursî, henüz hayatta iken mânevî mülâhazalarla kabrinin gizli kalmasını vasiyet ettiği bilinmektedir. Kader-i İlâhî de öyle tecellî etmiştir. Bu mevzuun çeşitli vesilelerle dile getirilmesinin uygun olmadığı kanaatindeyiz.

Kamuoyunun bilgisine ve takdirlerine saygıyla arz ederiz.

Talebeleri:

Mustafa Sungur - Mehmet Fırıncı

01.04.2008


Siyaset cereyanları sizi tefrikaya atmasın

Sakın, sakın, dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihat etmiş dalâlet fırkalarına karşı perişan etmesin. “El-hubbu fillah ve’l-buğzu fillah” (Allah için sevmek, Allah için buğz etmek - Buharî, Îmân: 1.) düstur-u Rahmanî yerine (el-iyazü billâh) “El-hubbu fi’s-siyaseti ve’l-buğzu li’s-siyaseti” (Siyaset için sevmek, siyaset için buğz etmek) düstur-u şeytanî hükmedip, melek gibi bir hakikat kardeşine adâvet ve elhannâs gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve taraftarlıkla zulmüne rıza gösterip cinayetine manen şerik eylemesin.

Evet, bu zamanda siyaset, kalbleri ifsad eder ve asabî ruhları azap içinde bırakır. Selâmet-i kalb ve istirahat-i ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı.

Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen gelen musibetten hissedardır, azap çekiyor, perişandır. Bilhassa ehl-i dalâlet ve ehl-i gaflet, rahmet-i umumiye-i İlâhiyeden ve hikmet-i tamme-i Sübhâniyeden habersiz olduğundan, nev-i beşere rikkat-i cinsiye, alâkadarlık cihetiyle, kendi eleminden başka nev-i beşerin şimdiki elîm ve dehşetli elemleriyle dahi müteellim olup azap çekiyor. Çünkü, lüzumsuz ve mâlâyâni bir sûrette vazife-i hakikiyelerini ve elzem işlerini bırakıp âfâkî ve siyasî boğuşmalara ve kâinatın hadisatına merakla dinleyerek, karışarak ruhlarını sersem ve akıllarını geveze etmişler ve bilerek kendi zararına fiilen rıza göstermek cihetinde, “Zarara razı olana şefkat edilmez” mânâsındaki “Er-razî bi’z-zarari lâ yunzeru lehû” kâide-i esasiyesiyle şefkat hakkını ve merhamet liyakatını kendilerinden selb etmişler. Onlara acınmayacak ve şefkat edilmez. Ve lüzumsuz başlarına belâ getirirler.

Ben tahmin ediyorum ki, bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında selâmet-i kalbini ve istirahat-ı ruhunu muhafaza eden ve kurtaran yalnız hakikî ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de en ziyade kendini kurtaranlar, Risâle-i Nur’un dairesine sadakatle girenlerdir.

Çünkü bunlar, Risale-i Nur’dan aldıkları iman-ı tahkikî derslerinin nuruyla ve gözüyle, herşeyde rahmet-i İlahiyenin izini, özünü, yüzünü görüp herşeyde kemal-i hikmetini, cemâl-i adaletini müşahede ettiklerinden, kemal-i teslimiyet ve rızayla, rububiyet-i İlâhiyenin icraatından olan musibetlere karşı teslimiyetle, gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar. Ve merhamet-i İlâhiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki, elem ve azap çeksinler.

İşte buna binâen, değil yalnız hayat-ı uhreviyenin, belki dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini isteyenler, hadsiz tecrübeleriyle, Risâle-i Nur’un imanî ve Kur’ânî derslerinde bulabilirler ve buluyorlar.

Kastamonu Lâhikası, s. 88-89

tefrika: Ayrılık, bölünme.

ittihat: Birlik, birleşme.

dalâlet: Hak ve hakikatten, dinden sapma, ayrılma.

fırka: Grup, parti, topluluk.

düstur-u Rahmanî: Allah’ın Rahmanî düsturu.

el-iyazü billâh: Allah’a sığınırız, Allah korusun.

düstur-u şeytanî: Şeytana ait prensipler, kaideler.

elhannâs: Sinsî şeytan.

selâmet-i kalb: Kalbin korku ve kötülüklerden kurtulması.

istirahat-i ruh: Ruh istirahatı.

küre-i arz: Dünya.

ehl-i dalâlet: Doğru ve hak yoldan sapanlar.

rahmet-i umumiye-i İlâhiye: Allah’ın umumi rahmeti.

hikmet-i tamme-i Sübhâniye: Kusursuz ve noksansız olan Allah’ın her şeyi bir maksat ve gayeyle yaratmış olması.

nev-i beşer: İnsanoğlu.

rikkat-i cinsiye: Cinsî şefkat, insanın kendi cinsinden olana acıması.

elzem: Çok lüzumlu, en lüzumlu.

selb: İptal etme. Kaldırma, giderme.

ehl-i tevekkül ve rıza: Allah’a tevekkül edip; bağlanıp kadere razı olanlar.

iman-ı tahkikî: Tahkiki iman, imana dair bütün meseleleri inceleyip delil ve bürhan ile inanma.

kemal-i hikmet: Hikmetin mükemmelliği.

cemâl-i adalet: Adaletin güzelliği.

01.04.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri