Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 22 Ekim 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

İstibdadın karakteri ve din -(2)



Mısır cephesine geçecek olursak; burada da reformlar Mehmet Ali Paşa döneminde başlatılmıştır. İkinci Mahmut’u harekete geçiren faktör Fransız İhtilâl-i Kebir’i olmuştur. Mehmet Ali Paşa’yı harekete geçiren de yine aynı rüzgâr ve Napolyon’un Mısır hamlesi ve onun getirdiği reformist rüzgârlar olmuştur. Kısaca buna Batı rüzgârı diyebiliriz. İkinci Mahmut’un reform meyvesini yüz yıl sonra nasıl Mustafa Kemal’le vermişse, Mehmet Ali Paşa reformları da meyvesini Cemal Abdunnasır da vermiştir. İkinci Mahmut gibi din adamlarını kullanarak iktidara gelen Mehmet Ali Paşa ilk icraat olarak Ezher’in özerkliğine son vermiştir. Nasır, Ezheri daha da merkezileştirmiş ve reforme etmiştir. Aslında istibdadın bir kısmı merkezileştirmedir ve bu laik istibdat yıllarında dini kurumlar alabildiğince merkezileştirilmiş ve resmîleştirilmiştir. Hepsi Fransız Devriminin getirdiği çığır üzerinde şekillenmiş ve bu rüzgarın sonucudur.

Ulema-ı su da daima otoriter sistemlerin payandası olmuştur. Hindistan’da S. Ahmet Han İngiliz işgalcilerini ‘ulu’l emr’ olarak kabul etmesine benzer bir şekilde benzer dönemlerin ürünü olan Zekeriya Beyaz da mevcut yönetimleri ‘ulu’l emr’ olarak tavsif etmektedir. Bunun Mısır’a yansımalarından birisi Ezher Şeyhi Tantavi’dir. Başörtüsü yasağında Sarkozy’ye ‘ulu’l emr’ payesi verirken (ne de olsa aynı mantıkça ve mantukça Sarkozy Fransa’daki Müslümanların ulu’l emridir) en modern fetvasında da devlet kademelerine dil uzatan gazetecilerin Kur’ân hükmüyle ve emriyle dayağa çekilmesini ve kendilerine 80 kırbaç vurulmasını uygun bulmuştur. Muhsenat ve namuslu ve arlı evli kadınlarına iftira atanlara mahsus 80 değnek cezasının ileri geri konuşan ve yazan ve cemiyette velveleye neden olan gazetecilere tatbik edilmesini savunmuştur. El’an Mısır bu fetva ile çalkalanmaktadır. Halbuki kendisi Vasit Tefsirinde aksini ispat etmiştir. Ama ‘çevir kazı yanmasın’ fehvasıyla bu defa da bu cezayı gazetecilere uygun görmüştür. Tefsirinde buna dayandırdığı (Nur: 40) âyeti evli ve namuslu kadınlara hamletse de Kadir Gecesinde Mübarek önünde yaptığı konuşmada mefhumunu gazetecilere de teşmil etmiştir! Demek ki ulema-ı su her devirde aynı. Halbuki Muhammed Abdulkuddus alimlere yakışacak husus ‘Hak karşısında susan dilsiz şeytandır’ düsturu gereği işkencelere ve seçimlere hile karıştırılmasına ve düzenbazlıklara dur demek olacağını hatırlatıyor ki, heyhat! Bir Mısır yargısı 7 namuslu ve serdengeçti gazeteci hakkında takibata girişmiş ve bunlara çeşitli dâvâlar açmıştır. Kamu denetimi yapan gazetecilerin hürriyetini savunacağı yerde aksine onlara karşı polisiye tedbirleri savunmaktadır. Mısır basın hürriyeti açısından dünyada sicili bozuk en kötü yedi ülke arasında bulunuyor. Herhalde bu rekor de yetmemiş olacak ki Ezher Şeyhi daha beterinin kırılmasını istemektedir.

Bu baskıcı rejimler baskı yöntemleri ile modernizmin gerçekleşirileceğine inanmaktadırlar. Olabilir, ama meyvesi asla medeniyet olamaz. Olsa olsa bu vahşi ve maddi bir medeniyet olur ki ilk kurbanı insandır. Türkiye’de II. Mahmut ile başlayan reformlar nasıl yüz yıl sonra daha ağır reformlarla meyvasını vermişse Rusya’da da Deli Petro’nun başlattığı reformlar Lenin’le birlikte acı meyvesini vermiştir. Modernizm Romanovlar sülâlesinin sonu olmuştur. Ali Şeriati’nin ‘Öze Dönüş’ kitabında anlattığı gibi, Deli Petro Hollanda’yı ziyareti sırasında disipline şahid olur ve şu karara varır: “Hollandalıların kalkınmasının anahtarı ve en büyük amili disiplin ve zamanı düzenli kullanmalarıdır. Rusya’nın sıkıntısı da düzensizliktir ve Rus halkının göbeğine kadar sarkan sakallarıdır. Öyleyse ve en iyisi mi Rus halkına disiplin getirmek ve bunun aracı da göbeğe kadar sarkan sakalların kesilmesi ve usturadan geçirilmesidir. Ve gerçekten de Deli Petro sakallara ve kılık kıyafete çeki düzen vererek Rusları modernleştirmeye çalışmıştır. Onun açtığı bu çığrı tamamlamak Lenin’e nasip olmuştur. Gerçekten de Ruslar sonunda modernleşmişler ama Japonlar gibi bu Rusların hususiyet ve özelliklerini de alıp götürmesine neden olmamış mıdır? Kimlikleri hecin hale gelmemiş midir?

Deli Petro’nun bir benzeri de Afgan Kralı Emanullah Han’dır. Deli Petro ve İkinci Mahmut ve en önemlisi de Mustafa Kemal’e özenerek Afgan halkını modernize etmek ister. Bunun için Diyobendi Medreselerini kapatmakla işe koyulur, ama bununla iktifa etmez. Fransa’dan fötr şapkalar ve takım elbiseler ithal eder ve berberlere emir verir. Lui Jirga üyelerini toplar ve berbere verilen talimatla hepsinin sakalları usturaya vurulur ve hemen yeni elbiseleri üzerlerine giydirilir ama bu zorlama ters teper ve halkı isyan ederek Emanullah Han’ı indirirler. Çareyi firarda bulur.

Türkiye’ye gelse de yüz bulamaz. Ama onun başlatmış olduğu çığırı Hafızullah Emin ve Muhammed Teraki gibi komünist aydınlanmacılar sürdürür. Bu sefer Fransız damarından değil onun aşı yaptığı Rus damarından. Veya Bolşevik damardan. Emanullah Han Fransa’dan kopya almıştır daha sonraki kuşak ise Deli Petro’nun ülkesinden ve onun açtığı çığırdan yürümüşlerdir. Kısaca yukarıdan inme tedbirlerle ve baskılarla modernizm oluyorsa da saadet ve mutluluk getirmiyor. Medeniyet yakalanamıyor. Medeniyet bir terkiptir. Aksi takdirde, birkaç jilet fabrikası ihtiyaçlara pekâla cevap verebilirdi...

Kemal Karpat gibilerin tezadı şu: Din adına kurulan idareyi müstebid olarak görüyorlar ve aynı zamanda Osmanlı gibi ‘dini’ görülen idareler de onlara göre laik bir idare. Demek ki onlar dolaylı olarak söylediklerini tekzip ediyorlar ve istibdattan sorumlu idareyi dinî değil seküler ve keyfi idare olarak görüyorlar. Ömer Lütfü Barkan gibiler de aynı şekilde Osmanlı’yı laik olarak addetmişlerdi. Osmanlı nakıs bir hilâfet olduğu oranda laik sayılabilir mi? Bu da Selahaddin Eş’in ortaya attığı bir tartışma konusu...

22.10.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (21.10.2007) - İstibdadın karakteri ve din -1

  (19.10.2007) - Tezkerenin yansımaları

  (18.10.2007) - Yeni tezkere

  (17.10.2007) - Yağmurun getirdikleri

  (16.10.2007) - Ramazanın getirdikleri

  (15.10.2007) - Zıtların ahenginden camiiyyete

  (14.10.2007) - İşarat-ı gaybiyyesi

  (13.10.2007) - Zıtların ahengi

  (12.10.2007) - Mihenge vurmak

  (11.10.2007) - Medreseden kaçanlar

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri