Tarihçiliğinden ziyade yalancılığıyla iz bırakan "Türkçe ibadet"çi Cemal Kutay'ın (1909–Şubat 2006) en büyük yalanlarından biri, Bediüzzaman Said Nursî'nin "Teşkilât–ı Mahsusacı" olduğunu iddia etmesiydi.
Evet, bu iddia büyük ve sunturlu bir yalandan ibarettir. Çünkü, hiçbir zaman ve hiçbir yerde bu iddiasını belgeleyemedi.
Fakat, iddia sahibi de öylesine usta ve tecrübe kazanmış bir yalancı idi ki, pekçok insanı kolaylıkla aldatabildi.
Kutay'ın yine pekçok kişiye yutturduğu bir diğer yalanı da, 1953 yılı baharında Emirdağ'a giderek Said Nursî ile saatlerce, hatta günlerce görüşüp röportaj yaptığını söylemesiydi.
Tıpkı diğeri gibi, bu iddiasının da hiçbir zaman ve hiçbir yerde ne belgesini ("Elimde bilet var" diyordu) gösterebildi, ne de bir tek şahidini...
Oysa, Said Nursî, yanında asgari bir talebesi, yahut bir şahidi olmadan hiç kimse ile bir konuyu görüşmez, konuşmazdı. Nerede kaldı saatlerce ve günlerce görüşüp, üstelik bir de röportaj vermesi...
Zira, Kutay'dan başka hiç kimse böyle bir görüşmeyi nakletmiyor, böyle bir röportajdan söz etmiyor.
Demek ki, Kutay bu her iki konuda da yüzde yüz yalan söylüyordu; okuyucusunu ustalıklı manevralarla aldatıyordu.
Zaten, henüz hayatta iken konuştuğu bir radyo programında bizzat kendisi de aynı yönde itiraflarda bulundu. Meselâ dedi ki: "Doğrusunu isterseniz, ben gidip Said Nursî'yi ziyaret etmiş, gürüşüp röportaj yapmış falan değilim. Ben hayalî bir röportaj yaptım; fakat, sanki bizzat görüşmüşüm gibi yazdım."
İşte, onun bu itirafını konu edinen haftalık Aktüel dergisi bile, Kutay'la "Vay kandırıkçı dede vay!" diye dalgasını geçti. (Konuyla ilgili olarak, o zaman biz de "Hangi Kutay yalan söylüyor?" diye yazdık. Bu yazımız, değerli Hasan Sutay tarafından kendisine hatırlatıldı. Ancak, bize hiçbir cevap vermedi, daha doğrusu veremedi.)
Yine, hayatta olduğu zamanlarda, bizim gibi daha başkaları da (meselâ Prof. Şerif Mardin) inandırıcı olabilmesi için şu meşhûr "Teşkilât–ı Mahsusa üyeliği" iddiasını mutlaka belgelendirmesi gerektiğini sorup söylemesine rağmen, Kutay hiç oralı dahi olmadı.
Bu arada önemli bir konuyu hatırlatmakta fayda var: Bundan üç sene kadar evvel, Erkan Mumcu'nun Kültür Bakanlığı zamanında "Fotoğraflarla Necip Fazıl Sergisi" açıldı. Mumcu, sergide kullanılan orijinal bazı fotoğrafların MİT'ten alındığını söyledi. Konu gündemi işgal etti ve bir süre tartışıldı. İşte, tam bu esnada önemli açıklamalarda bulunan eski istihbaratçı Yılmaz Çetin, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın tarihçi Cemal Kutay'a Said Nursî hakkında yazması için belgeler verdiğini söyledi.
Bu da gösteriyor ki, Kutay, Nursî hakkında kendi bilgilerinden çok "siparişe dayalı" olarak bazı yazılar yazmış.
Dolayısıyla, onun yazdıklarını doğru tarihî bilgiler cümlesinden kabul etmek mümkün değil. Kaldı ki, Kutay'ı tarih ilmi noktasında ciddiye alan herhangi bir tarih âlimi de yok zaten...
Olsa olsa, Kutay'ı güvenilir bir tarihçi olarak görüp ona bilerek, yahut bilmeyerek aldananlardan söz edilebilir belki
Kanal D'nin "Sağır Oda"sı
Geçmişte (1970'li yıllar) Kutay'ın iki büyük yalanına maalesef biz de kısmen ve muvakkaten aldandık. Onun Teşkilât–ı Mahsusa iddiasına ve "Said Nursî ile görüştüm" demesine bir derece aldandık.
Sakın, "Olmaz öyle şey" diyerek meseleyi basite indirgemeyin. Elbette oluyor; olmuş ve olabilir de...
Şükür ki, yalanın farkına vardık ve aldanmaktan çabuk kurtulduk.
Fakat, Kutay'ın söz konusu yalanlarına bir de bilerek, severek ve isteyerek aldananlar var ki, her fırsattan istifade ile, bunları kast–ı mahsusla işliyorlar.
Tıpkı, Kanal D'nin "Sağır Oda"sında işlendiği gibi... Orada geçen Pazar günkü bölümünde, adeta Said Nursî'nin Teşkilât–ı Mahsusa bağlantısı kesinmiş gibi, koskoca bir yalan uyduruldu. Bu tv dizisinin "konsept danışmanlığı"nı yapan kişi, popüler kitap "Beyaz Müslümanlar; Efendi"nin yazarı Soner Yalçın.
Soner Efendi, Said Nursî ile ilgili olarak, gerek kitapta yazdıklarında ve gerekse söz konusu dizi filmdeki vurgularında olsun, tam anlamıyla bir yanlışın içinde bulunuyor.
Bu yanlışlarını, adı geçen kitabın piyasaya henüz çıktığı günlerde tek tek yazdık ve bunları kendisine de ilettik. Ancak, tıpkı Kutay gibi o da hiç oralı olmadı, olmuyor. Bildiğini okumaya aynen devam ediyor.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, ortada "kasten çarpıtma" diye bir vak'a var. Bu, bir cihetiyle "ümitsiz vak'a"dır. Nitekim, Kutay da kasdî hatasını düzeltmeden göçüp gitti.
İndeksten bile silindi
Cemal Kutay'ın Said Nursî ile görüşüp uzun uzun röportaj yaptığına ve Bediüzzaman'ın Teşkilât–ı Mahsusa üyesi olduğunu iddia ettiğine dair bilgiler, daha çok 1970'li yıllarda basılmış kitaplarda mevcut. O kitaplardan bazılarında imzası bulunanlardan biri de muhterem Necmeddin Şahiner'dir: Son Şahitler, Aydınlar Konuşuyor ve Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî gibi eserlerinin ilk baskıları...
Ancak, muhterem Şahiner, eserlerinin daha sonraki ve özellikle şimdiki baskılarında Cemal Kutay kaynaklı bilgilerin tamamını çıkarıp attı.
Öyle ki, Kutay'ın ismi kitapların indeks kısmından dahi silindi.
Zira, hayatını hiç de gizleme ihtiyacını duymayan Said Nursî ile ilgili olarak, Kutay'ın bütün yazıp söylediklerinden şüphe edilmeye başlandı. Dolayısıyla, güvensiz bulundu ve yapılan sair iktibaslar da sonraki baskılardan çıkartıldı.
Ama maalesef, bütün bu gerçeklere rağmen, Kutay'ın yalan ve yutturmacalarına hâlâ itimat edenler ve itibar gösterenler var. Bunların bir kısmını, yine "ümitsiz vak'a" cümlesinden saymaktan başka çare görünmüyor. Zira, yalan ve düzmece bilgileri tekrarlamakta ısrar, hatta inat edip duruyorlar.
Son olarak, insaf sahiplerine tavsiyemiz şudur: Said Nursî ile ilgili konularda—şayet ellerinde bir belge yoksa—başkasından değil, doğrudan Nursî'nin kendi otobiyografisinden ve telif etmiş olduğu 6000 sayfayı bulan eserlerinden yararlansınlar. Hakperestlik, hakşinanlık bunu gerektirir.
06.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|