Mustafa Kemal'in hayatına giren kadınların "hayat ve hatırât"ı, sır perdesiyle örtülüdür.
Bu örtü, şimdiye kadar bir türlü kaldırılmadı, yahut kaldırılamadı.
Bundan sonrası için de, durum meçhûl. Çünkü, 5816 sayılı "koruma kànunu" var.
Hiç kimse, dünyada emsâli bulunmayan bu kànun maddesinin okkası altına girmek istemiyor.
Hatta, konu hakkında söz ve kelâm serdetmeye ehil olanlar bile, mecburen "yasaklı saha"nın kenar çizgisinde dolaşarak, ancak bir takım bilgiler arz edebiliyor.
Zira, söz konusu kànun maddesinin tatbikinden dolayı canı yanmış pekçok insan var.
Dolayısıyla, ihtiyatlı gitmek, tedbiri elden bırakmamak lâzım. Hani, kahramanlık yapmak ayrı, taslamak ayrıdır. Kahramanlık yapmak için de, mutlaka "Evet, bu yapılana değmeli" diye inanarak yola çıkmalı. Her ne ise...
İki hanım
Mustafa Kemal'in hayatına giren iki önemli kadından Latife Hanımı hemen herkes az–çok biliyor, tanıyor. Hayatı hakkında örtülü–perdeli bilgilere sahip olunsa bile, insanlarımız hiç olmazsa isminden haberdar.
Ancak, önemli diğer kadın olan Fikriye Hanım hakkında ise, insanımızın yarıdan fazlası bilgisiz olduğu gibi, çoğu kimse bu hanımın ismini dahi duymamış; bilmiyor, tanımıyor.
Oysa, onun da bilinmesi ve tanınması gerekiyor. Zira, M. Kemal'in hayatında Fikriye Hanımın da pek önemli bir yeri var.
Ayrıca, bugünlerde yine gündemde.
Meselenin aktüel tarafı şudur: Fikriye Hanıma ait özel eşyalar, onun hayattaki tek yakını ve aynı zamanda yeğeni olan Hayri Özdinçer tarafından TCDD'ye bağışlandı. Üç gün evvel (3 Kasım) bağışlanan eşyaları teslim alan şahıs ise, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın bizzat kendisi. İçinde Fikriye Hanımın yatak örtüsü, kırlenti, fotoğrafları ve Atatürk'ün hediye ettiği tepsisi de bulunan bu eşyaların devir–teslimi için ayrıca bir tören düzenlendi. Törende hem Bakan Yıldırım, hem de yeğen Özdinçer birer konuşma yaptı.
Bu bilgilerden sonra, şimdi de Fikriye Hanımı kısaca tanımaya çalışarak devam edelim...
Bir garip hayat hikâyesi
Fikriye Hanım, tahminen 1887 yılında Selanik'te doğdu. Zübeyde Hanımın ikinci eşi Galip Beyin (Atatürk'ün üvey babası) kardeşinin kızıdır. Genç yaşta bir Mısırlı ile evlendi; fakat, bu evliliği yürütemeyerek tekrar ailesinin yanına döndü.
1923 yılına kadar Çankaya Köşkünde Mustafa Kemal'in yanında kaldı, ev işlerinde yardımlarda bulundu. Bu arada ciğerlerinden rahatsızlandı. Münih'e gitti. Mustafa Kemal'in Latife Hanımla evliliğini öğrenince Türkiye'ye geri döndü. Birkaç gün Çankaya Köşkü'nde misafir edildi. Ama o İstanbul'a yerleşmeye karar verdi; gidecekti.
1924'te Ankara'dan ayrılmadan önce, son kez Mustafa Kemal'le görüşmek üzere Çankaya Köşkü'ne gitti. Fakat başyaver, bu görüşmeye mâni oldu.
Bundan sonraki rivâyetler muhtelif ve karanlıktır. Açıklanan "resmî görüş"e göre, Köşk'teki görüşmenin engellenmesini kendine yediremediği için, Fikriye Hanım tabancayla intihar etmiştir. Aksi görüşe göre de, vurularak katledilmiştir.
Hakikat ise, meçhûldür, perdelidir; tıpkı Latife Hanımın "hayat ve hatırât"ı üzerindeki meçhûliyet perdesi gibi...
Hâsılı, bugüne kadar hiç kimse bu iki hanımın hayat hikâyesini sonuna kadar araştıramamış ve yazamamıştır. Bugün için de değişen fazla birşey yok. İlerisi için durum nedir ve ne tür bir gelişme olur, henüz bilemiyoruz.
* * *
Konu uzmanı olarak kabul edilen Can Dündar, beş yıl önceki bir yazısında, M. Kemal'in Fikriye Hanım ile "alaturka", Latife Hanımla da "alafranga" usûlü evlilik yaptığını belirtiyor. (Köşe yazıları; http://www.candundar.com.tr)
* * *
Ne şekilde öldüğü ve nerede gömüldüğü meçhûl olan Fikriye Hanımın mezar yeri, araştırmacı Eriş Ülger'e göre "Fikriye'nin mezarı Köşk'e çıkarken sol tarafta, bugünkü Kuğulu Park civarında, küçük bir mezarlıkta"dır. (Sabah, 2006/07/18)
Ülger'e göre, Fikriye Hanımı M. Kemal'in emriyle oraya defneden kişi, yaver Salih Bozok'tur. Ülger, bu bilgiyi aynı zamanda arkadaşı da olan yaverin oğlu Cemil Bozok'tan aldığını söylüyor.
* * *
Ankara, o tarihlerde "meçhûl ölümler"in merkezi gibidir. Tıpkı, Ali Şükrü Beyin, Nureddin Paşanın katli gibi. Öyle ki, 1923'te Ankara'da bulunan Üstad Bediüzzaman bile, birkaç kez öldürülmek istenmiş; ancak, buna muvaffak olunamamış.
Bütün bu olayların arka planını sonuna kadar tâkip etmeye, henüz şartlar ve imkânlar müsait görünmüyor.
Yeğen Özdinçer'in sözleri
3 Kasım günü Ankara Garı'nda düzenlenen eşya teslim töreninde bulunan Fikriye Hanımın yeğeni Hayri Özdinçer, gazetecilerin ısrarlı soruları üzerine şu kısa cevapları verme gereğini duyar: "Bizde Fikriye Hanıma ait bazı hikayeler ve hatıralar var. Ancak, bunlar şu anda açıklanacak şeyler değil. Hakkında bilinmeyen şeylerden biri halamın gömüldüğü yer, diğeri ise otopsidir. Bunlar, hiç kimseye açıklanmamıştır. Halama ait eşyalar babama verilmemiştir. İntihar edip etmediği hususunda ise, hiçbir şey söyleyemem." (NBC, Güncel haber)
Günün Tarihi
574 subaya İstiklâl Madalyası
6 Kasım 1922: Ankara'daki Büyük Millet Meclisi tarafından, 26–30 Ağustos tarihlerinde Afyon–Dumlupınar hattındaki Yunan kuvvetlerine karşı muharebeye katılan, buradaki savaşta yararlılık gösteren 574 subaya "İstiklâl Madalyası" verilmesi kararı alındı.
Bu sayı, beraberinde çok önemli mesajlar da veriyor:
* Demek ki, bu büyük savaşa yüzlerce subayımız ve binlerce Mehmetçiğimiz katılmış. Şehit olan subayların dışında, 574 kahraman kurtulabilmiş.
* Demek ki, "tek adam"cı bazılarının binden bire indirgemeye çalıştığı o büyük zaferin şerefi, binlerce askerimize aitmiş.
* Demek ki, yakın tarihimizin gerçekleri, yeni nesillere olduğu gibi yansıtılmıyor.
Madalya kànunu ve sahipleri
"İstiklâl Madalyası" kanunu, Meclis'te 29 Kasım 1920'de kabul edildi.
Bu kànun, 4.4.1921 tarihli Resmî Gazetede şu metinle yayınlandı: "İstiklâl madalyası, bilfiil kıta başında, cephede veya dahilî isyanları teskinde, hamaset ve fedakârlık asarı gösteren erkân, ümerâ, zabitan, efrat ve millî kahramanlar ile cephe gerisinde ulvî maksadın husûlü için mesai ibraz edenlere ve istiklâl–i millî uğrunda feda–yı hayat eden şehitlerin büyük oğluna, yoksa büyük kızına, yoksa pederine, o da yoksa validesine, o da yoksa zevcesine verilir.
***
15 Mayıs 1919’dan 9 Eylül 1922 tarihine kadar süren Kurtuluş Savaşında cephede veya cephe gerisinde kahramanlık gösteren ve fedakârlıkta bulunan yaklaşık 6900 vatandaşa İstiklâl Madalyası verildi.
Aynı madalya, bilâhare Kore Harbi ile Kıbrıs Harbine katılan gazi olmuş askerlere de verildi.
Millet Meclisi tarafından ayrıca İstiklâl Madalyası beratı verilmiş iki de şehir bulunuyor. Bunlar Kahramanmaraş ve İnebolu'dur.
Not: İstiklâl Madalyası, madalya sahibinin vefat etmesi halinde, o kişinin kanunî mirasçılarına devrediliyor.
06.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|