1774 Küçük Kaynarca…
1815; Viyana’da Metternich sistemi devrede; Hasta Adam diyorlar Osmanlıya. Devamındaki gelen denge politikası…
1826 Osmanlı’nın devşirme ordusu ve paralı büyük gücü olan Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması…
“Asker neferatı siyasete karışmaz, Yeniçeriler şahittir” diye haykıran Bediüzzaman…
1854 Kırım Harbi ile kazanılmaya çalışılan yitik politik görünüm. Avrupalı büyük güçler arasında Osmanlı…
Çok sürmüyor bu hal. 1877-78 Rus savaşı. 93 Harbi. Ne denirse artık. Berlin Kongresi ve Bismark’tan beklenen medetler. Tersane Konferansı sonrası alınan bu yenilgi Osmanlı’nın kredisini tüketmiş. II. Wilhelm’in Alman İmparatoru oluşuna kadar geçen süre tam bir çiledir Osmanlı için.
Ekonomik kriz, borçlanma ve bankalara bağımlılık dönemi...
Bu dönemi hiç unutmayın. Zira bu dönem hiç bitmeyecektir. Gereksiz harcamalarla, para politikasındaki yanlışlarla, üretimdeki eksiklerle ve siyasî krizlerle beslenen bu dönemin adıdır başlık. Osmanlı savaşların, fakirliğin ve üretimsizliğin pençesinden kurtulamıyor. Kapitülasyonlar insanları çok şeye muhtaç etmiş. Üç şeyle yetinemiyor. İhtiyaç olmayan şeyler ihtiyaç olmuş. Meselâ margarin girmiş hayatımıza. Anadolu safi tereyağı alınmaz olmuş. Kilitli Rus yağları donatmış sofralarımız.1 Gümrüklerde vergi vermeme gibi birçok ayrıcalığa sahip Düvel-i Muazzama… Seri üretimle vahşice saldırıyorlar. Üstüne üstlük toprak işgalleri… Bu durumda yapılabilecek en büyük sivil savunma örneği başlıyor; Boykot. Avusturya’nın Bosna Hersek’i işgali üzerine “Ben bütün Avrupa’ya boykot yapıyorum, onun için yalnız memleketimin maddî ve manevî mamulâtını giyiyorum”2 diyen bir Bediüzzaman...
Para politikaları değişmiş. Mangır yok artık. Osmanlı madenleri karıştırarak akçe, kuruş, lira üretiyor. Ara sıra tağşiş denilen paraları eriterek gramajını azaltıyor. Bunlar bir yere kadar işe yaramakla beraber borç yükü hafiflemiyor. Sonra Kaimeler piyasaya sürülüyor. Yüklü para karşılığı verilen bono veya hisse senedi anlamına gelen Kaimelerle bir ilk yaşanıyor; halk faizle tanışıyor. % 12,5 faizle verilen Kaimeler sorunları daha da büyütüyor. Osmanlı’nın global malî sisteme uyumu yok zira.
Taklit edilen Kaimeler enflasyonu arttırıyor. Halk duruma isyan edince Bayazıd Meydanı’nda 1876-78 yıllarında olmak üzere iki defa yakılıyor bu tahviller. Menfaat-i şahsiyesini menfaat-i umumiyenin üzerinde gören menfaatperestler türüyor. İnsanın kişiliği zor dönemde anlaşılır. 1856 yılında İngiliz sermayedarları tarafından kurulan Osmanlı Bankası bir bankanın çok ötesinde işlere karışıyor. Para politikasını belirleme, dış borçları ödeme, hazineye baskı…
Bediüzzaman ve Osmanlı Düşüncesi
Bediüzzaman’ın şu cümleleri kulaklarımda çınlıyor gibi:
Ribanın (Faiz) kap ve kapıları olan bankaların nef’i; beşerin fenası olan gâvurlara ve onların en zalimlerine ve bunların en sefihlerinedir. Âlem-i İslâma zarar-ı mutlaktır; mutlak beşerin refahı nazara alınmaz. Zira gâvur harbî ve mütecaviz ise, hürmetsiz ve ismetsizdir.3
Osmanlı parası değerini yitirdikçe yitiriyor. Daha sonra kurulan Duyun-ı Umumiye İdaresi… Birçok yöneticisi zaten yabancı. Osmanlı ekonomisi tamamiyle Avrupa’nın elinde. 30 yıllık gelirleri temlik altında.
Bu ortamda medeniyet nasıl gelişir. Ulvî hisler nasıl yetişir. Yine de yeis yok. Zira yeis mani-i herkemaldir. İlk önce Abdülhamid bütün vehmine rağmen biraz derleyip topluyor devleti. O devlette uyanan hür ruhlar 1889’da “Osmanlı Hürriyet Cemiyeti” ile dirilmeye başlıyor. Her ölüm yeni bir doğuştur zira. Çekirdek ölür ağaç dirilir, maddî ceset ölür ruh dirilir, dünya ölür maneviyat dirilir, istibdat ölür meşrûtiyet dirilir; hürriyet şahlanır. Bediüzzaman işte tam da bu sıralarda dünyaya gelir.
Osmanlı nasıl kurtarılabilir, Osmanlı’nın elindeki sadakatli son eyalet olan doğu eyaleti hangi politikalarla kalkınır, Jön Türkler nasıl İslâm hesabına iş görür, İttihad-ı İslâm nasıl doğar, faiz nasıl önlenir, tımarhane nasıl dershane, hapishane nasıl medrese, darağacı nasıl insaniyet ve demokrasi kürsüsü haline getirilir?
İşte bu ve buna benzer soruları sorar ve cevaplar. Hem sorar hem cevaplar.
Dipnotlar:
1- İkdam, 23 Temmuz 1908.
2- Tarihçe-i Hayat, s. 64. 3- Mektubat, s. 479.