Osmanlı Devleti’nin Viyana kapılarına dayandığını hayal edin. Orta çağ Avrupası’nın tam göbeği…
II. Viyana Savaşı aslında bir bozgun sayılmaz. Ancak yer, zaman ve Osmanlı’nın o zamanki gücü bağlamında bir bozgundur. Avrupalı’nın Osmanlı’yı Avrupa’dan çıkarma ihtimali belirir. Bu bile Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu için büyük bir şevk kaynağıdır.
Kafkas Kartalı Şeyh Şamil’i hatırlıyorum… Ahulgo Tepesinde 3.000 mücahidiyle Ruslar’a karşı direnişini… Hatunu Cevheret, Oğlu Said ve kızı Mesedo’nun şehid edilişini… Şeyh Şamil neden bu kadar büyüktür? Ruslar’a amansız bir direniş gösterdiği için mi? Evet hem bu sebeple hem de emperyalizmin doruk noktasında olduğu ve kuvvetlinin haklı görüldüğü bir çağda hakkı tutup kaldırdığı için. Acaba onu Ruslar’a yem eden İngiltere’nin gerekçesi neydi? Hindistan emperyalizmini tehdit eden Afganistan kantonuna istiklâl fikirlerinin sıçramasını engelleme siyaseti olabilir mi? El-Hannasizm!
Daha sonra Muhammed Abduh’un fikirleri özellikle Tatarlar arasında yayılacaktır. Ve Şeyh Şamil Hac yolculuğu için ilk önce İstanbul’a gelecek ve Osmanlı Sultanı Sultan Abdülaziz tarafından haftalarca ağırlanacak hatta bir oğlu Osmanlı ordusunda Ferikliğe kadar yükselecektir. Şeyh Şamil, Hac farizasını eda ederken vefat etmiş ve kabri Cennet’ül Baki Mezarlığı’ndadır.
93 Harbi… Osmanlı-Rus Savaşı. 1877-78 yılları Osmanlı için tam bir kâbus… Daha düne kadar yani Kırım Savaşı’nda Osmanlı ile beraber Ruslar’a karşı mücadele eden İngiltere’nin iki yüzlülüğü… Ayastefanos’ta Kıbrıs’ın anahtarları gizli.
Mekke-Medine… İslâm’ın iki gözbebeği. Osmanlı için daha da önemli: Vergi alınmaz, askere alınmaz, hizmet götürülür, özenle bakılır. İttihad-ı İslâm’ın küresel çapta ilk örneklerinin verildiği yıllar belki de 1880’lerdi. Hacı sayıları 30.000’lerden 250.000’lere kadar yükselmiş. İslâm’ın meşveretinin yapıldığı bir ortam. Tam da o yıllara rastlayan Süveyş Kanalı’nın açılması Müslümanların işini kolaylaştırmış. Otuz günde geçilen Süveyş ve Cidde arası artık sadece üç gün. Konaklama yerleri, karantina alanları inşa ediliyor ve Müslümanların rahatı sağlanmaya çalışılıyor. Hilâfet Osmanlı’da hiç olmadığı kadar şanlı o an… El-hannasizm tabiî ki buna da bir bahane bulmalı. Buluyor da: Kolera salgını. İlk defa 1830’da görülen salgın 19. yüzyıl sonlarında tekrar nüksetmiş. Paris’te toplanan Sağlık Kongresi bu iş için kaçırılmaz bir fırsatı veriyor. Mekke ve Medine’de sağlık örgütleri kurmak. Bu vesileyle Müslümanların ulvî meşveretlerinin önünü kesmek. Zira bunu bir tehdit unsuru olarak belirlemiş. İşgal eden kendisi, tehdit edilen de kendisi işte El-Hannasizm siyaseti.
Kürt Musa Bey’i hatırlıyorum. Muş’un bereketli ovalarında onurlu ve haysiyetli bir duruş. O dehşetli dağ, dere ve sahranın kuvve-i münbitesi1 bu şehametli insanlara gebe… Gayr-i Müslimler için çıkarılan birçok nizamname El-Hannası asla doyurmuyor. Zira parçalaması gerekiyor. Yetmiyor. Müslümanların ve özellikle Hıristiyanların kardeşçe ve eşit şartlarda yaşamaları onu çıldırtıyor. Zira onun tek bildiği işgal ve sömürü. Kürt Musa Bey’i sözde gerekçelerle Abdülhamid iktidarına tutuklatıyorlar. Abdülhamid mecbur kalıyor ve yargılanması için İstanbul’a getirtiyor. The Guardian ve İndependent gazetelerinin manşetlerini Kürt Musa Bey süslüyor artık. Osmanlı baskı altında. İki misyoneri alıkoyduğu için (gerçekliği de çok şaibeli) Kürt Musa Bey’in idamını istiyorlar. Büyükelçiler ve gazeteciler sahnede. Milleti birbirine kırdırtıyorlar.2
Hutuvat-ı Sitte bahsi geldi Hücumat-ı Sitte’yi akla getirdi: İşte aynen bu misal gibi; âlem-i İslâm ve Asya, muazzam bir câmidir. Ve içinde ehl-i iman ve ehl-i hakikat, o câmideki muhterem cemaattir. O haylaz çocuklar ise, çocuk akıllı dalkavuklardır. O serseri ahlâksızlar; firenkmeşreb, milliyetsiz, dinsiz heriflerdir. Ecnebi seyircileri ise, ecnebilerin naşir-i efkârı olan gazetecilerdir. 3
Şerif Hüseyin aklıma düşüyor. Hilâfet’in tekrar dirilişine karşı Düvel-i Muazzamanın alternatif bir hilâfet oluşturma çabaları… İlk önce Osman Nuri Paşa’nın Hicaz 4 valiliği döneminde imar ediliyor bu kutlu belde. İmaretler, su kanalları, bedevilerin yağmacılığının önlenmesi, Kâbe-i Muazzama’nın onarılması… Surre Alayları eksiksiz her sene İstanbul’dan yola çıkıyor. (şu an ki Marmaray’ın Anadolu yakasındaki ilk istasyonu olan Ayrılık Çeşme durağı) Sırf buranın güvenliği ve ulaşımı için Hicaz Demiryolu projesi başlıyor 1900’de. Ama yetmiyor bütün bunlar. İnsan Cemaatlerindeki habis menba ve muzır madenler işlettiriliyor, zayıf damarlar bulunuyor. 5
Sonra meşhur Fahreddin Paşa devreye giriyor. Jön Türkler’in eşsiz mücadelesini hatırlıyorum. Mehmetçiğin aylarca yemeksiz tütünsüz hal-i pürmelâli… Çekirge yiyorlar. Sünûhat’ta ki mısralar canlanıyor akıl gözümde: Hattâ en garibi, bir kısım mutaassıblar mesleklerinin zıddına olarak, küffara karşı müsamaha, dostluk; ve lâkayd Jönler husûmet ve salâbet tarafdarı çıktılar. Güya mebde-i Hürriyetteki 6 mevkilerini becayiş ettiler. 7
El-Hannasizm’in çevirdiği planlardan bazılarını yazımızda belirttik. Bunlar gibi daha niceleri var ki onları saymaya satırlar yetmez. Tarih sadece zamanında yaşanıp ve sonrasında yazılan olaylar zinciri değildir. Tarih bugün ki hayatımızı ve olayları doğrudan etkileyen bir ibrettir.
Dipnotlar:
1- Münâzarât, İfade-i Meram.
2- Abdülhamid, Kürt Musa Bey’i Avrupa’ya yem etmemiştir. Yargılamalardan sonra bir şekilde Suriye’ye kaçmasını sağlamıştır.
3- Mektubat, s. 413.
4- Süveyş ve Necd sahrasını ayıran engel anlamında.
5- Hutuvat-ı Sitte, s. 1.
6- Hürriyetten kasıt 1908 yılındaki Meşrûtiyet’in ilânıdır. Meşrûtiyetin ilânını Enver ve Resneli Niyazi Beylerin önderliğinde Jön Türkler gerçekleştirmiştir.
7- Sünûhat, s. 26.