İstanbul’dan Zeliha Özpamukçu: Watsap gruplarında bir mesaj dolaştı. Bizler nasıl tavır almalıyız? Mesaj şu: “Doğu Türkistan’daki Uygur Türk kardeşlerimize aşırı bir zulüm var. Kadınlar tecavüze uğruyor. Erkeklere yapılan zulüm ve işkenceleri bile dile getirmek istemiyorum. Bu kardeşlerimizin çektiklerinden dolayı elimizden duâdan başka bir şey gelmediği için kırk bin Yasin-i Şerif dağıtıyoruz…”
Silâhların En Güçlüsü Duâdır
Doğu Türkistan’da yaşananlar insanlığın da, âlem-i İslâm’ın da maalesef imtihanı… Çin çıldırdıkça ve dünya sessiz kaldıkça kaybeden insanlık oluyor. Elimizden, duâdan başka bir şey gelmemesi üzücü; evet, ama silâhların en güçlüsü duâdır. Duâlara katılalım inşallah.
Bu vesileyle, watsap yoluyla gelen bir videoda Uygurlu bir genç kızın çığlıklarını yorumsuz paylaşmak istiyorum. Durum, sadece Uygurlular için değil, bütün Müslümanlar için, hatta bütün insanlık için iç kanatıcı! Gözü önünde işlenen bunca mezalime sessiz kalmak izah edilir şey değildir. İnsanlık sağduyusunu ve vicdanını bu denli kaybetmemeliydi!
Rabbim encamımızı hayreylesin. Âmin.
Bir Uygur Türkünün Çığlığı
“Merhaba. Son bir kaç gündür haberlere bakıyorum. Her yerde Çin’in son durumu, koronavirüsü ile ilgili bir sürü haberler yayılmış. Ama asıl meseleyi unutuyoruz. Uygur meselesi! Defalarca mektup yazdım. Dışişleri Bakanlığı ve türlü ilgili kurumlara… Ama hiçbir cevap yok. Hâlâ bekliyorum. Bekleyeceğim de… Bizim için bir şey yapmayacağınızı anladım. Uygurlar bir üvey evlât sizin için, Türkler için. Zaten biz hiçbir şeyiz sizin için. Uygurlar için bir şey yapın demiyorum. İçinizde şu kadarcık bir insanlık kalmışsa, bizim sesimizi yayın. Bizim haberlerimizi yayın. Türkiye’deki kanallar, TV kanalları, haberciler, gazeteciler, muhabirler, saçma sapan o bunu giymiş, şu şununla evlenmiş, bu buraya gitmiş, tatil yapmış gibi haberler yaymak yerine, bizim gerçek haberlerimizi yapın.
Şu an üç milyondan fazla kişi kamplarda. Hapislerde kalıyor. Benim annem bile orda. Hâlâ bir haber yok. Sesi soluğu yok. Virüs çoktan oraya gitmiştir bile. Ama bizim haberimiz yok. Çin öyle bir şey ki, her şeyi böyle gizli tutuyor. Kimsenin haberi olmuyor. Şu an Uygurlar, oradaki kampta yaşayan Uygurların hayatı virüsten değil, Çin bir emirle bütün üç milyondan fazla kişiyi katliâm edebilir. Sonra der ki, virüs kaptı da öldü. Biz bir şey yapmadık. Dışarıdaki Uygurlar ise eve kapanıp kaldı. Onlar dışarı bile çıkamıyormuş. Doğu Türkistan bölgesindeki Uygurların hepsini eve kapatmış. Sokağa bir tane insan bile çıkamıyormuş. Silâhlı askerleri evin önüne dikmişler. Kimse dışarı çıkamıyor. Kamptaki insanlarsa ölüm tehlikesi, dışarıdaki Uygurlarsa açlıktan ölmek üzere!. Burada size sesleniyorum ki bu haberleri yayın. Gerçek haberleri yayın! Bunu rica ediyorum sizden.
Uygurlar da susmayın. Bir haber gelmişse elinize, onu paylaşın. Susmayın… Sesinizi duyurun. Çünkü bütün Uygurları biz kaybetmek üzereyiz. Çin öyle bir çıldırmış ki şu an… İnsanlık yok orada. İnsanlık diye bir şey yok orada. Çin’in asıl amacı Uygurlardan kurtulmak, Uygurların o zemini, bütün her şeysini elinden almak, onların asıl amacı bu! N’olur Türkiye hükümeti, bizim için savaşın, oraya gidin, silâhlı asker çıkartın demiyorum. Bari gerçek haberleri yayın. Anneme Çin hükümeti tarafından on senelik hapis cezası verildi. On senelik işkence. Hâlâ devam ediyor. Bir sesini soluğunu alamıyorum. Benim gibi durumlara siz düşmeyin. Uygurlar.. O kadar şu an çaresiziz ki, acıdan konuşamıyorum bile. N’olur sesimizi duyurmamıza yardımcı olun.”