Nuray Hanım: “Şu hadis-i şerifi nasıl anlamalıyız: “Çocuklarınıza yedi yaşını bitirince namazı emrediniz, on yaşını bitirdiklerinde -namaz kılmazlarsa kendilerine hafifçe- vurunuz.1”
Asır Başkalaşmış
Bu hadis-i şeriften öncelikle anlayacağımız, namazın ne kadar ehemmiyetli bir ibadet olduğudur. Ve ebeveynin, çocuklarının namazı konusunda ne derece sorumlu olduklarıdır. Ve çocuğun namaza alışmasının hayatının en birinci meselesi olduğudur.
Kendimize baktığımızda da, bizim dinden, imandan, namazdan, ibadetten en az bir yabancı kadar uzak bir çağda yaşadığımızı anlıyoruz.
Biz “helaket ve felaket asrının” çocuklarıyız. Yaşadığımız asrın bize de sirayet eden bozuk itikadı nedeniyle anlayamadığımız hadisleri okuduğumuzda sakın anlamakta acele etmeyelim. Ve bu bozuk itikat ile hadisleri anlamaya ve yorumlamaya çalışmayalım.
O asır, asr-ı saadet idi, Hazret-i Peygamber’in (asm) asrı idi. Herkes dine, imana, namaza, ibadete meyilli idi. Zihinler, konuşmalar, sokaklar, komşuluklar, muhabbetler, hepsi, Allah’ın sözlerini ve emirlerini anlamak ve yaşamak üzerine dönüyordu.
İltifat Edelim
Bediüzzaman hazretlerinin içtihat için tespit ettiği şartları özetleyerek hatırlayalım:
Selef-i salihîn asrının çarşısında en makbul şey, Allah’ın razı olduğu hususları öğrenmek, amel etmek, Allah’ın rızasını ve ebedî saadeti kazanmaktı. Kalpler, zihinler, ruhlar bütün kuvvetiyle Allah’ın razı olduğu şeyleri merak ederdi. Öyle ki o mecrada yetişen istidatlar neredeyse “kisbsiz kazanırlar, ateşsiz nurlanırlardı.” Kibrit hükmüne geçen istidatları nurun ala nur sırrına mazhar olurdu.
Şimdi ise Avrupa medeniyetinin tahakkümü ile, felsefe hezeyanlarının tasallutu ile, fen ve teknolojinin kalplere gaflet vermesiyle, herkesin dünyaya dalmasıyla fikir ve kalpler dağılmış, himmetler parçalanmış, zihinler maneviyata yabanileşmiştir.2
Bunları bahane olsun diye yazmıyorum. Ancak zaman değişmiştir. Asr-ı saadette “namaz için vurmaktan” iltifat anlaşılıyordu. Şimdi iltifat anlaşılmıyor.
Ebeveynin, ailenin, çevrenin, iletişim araçlarının ve evin içine girmiş bir dünyanın din ve dünya algısında, imanında, namazında, sıkıntı varsa, münkir felsefe her tarafı sarmışsa, ebeveyn ne yapacaktır, çocuğa imanı ve namazı nasıl anlatacaktır?
Evet, iltifat ederek anlatabilir. Öyleyse, asr-ı saadetin vurmasına, bu asrın iltifatı diyeceğiz.
İman Namazdan Önce Gelir
Bu asırda, çocuğa düzgünce akidesinin ve imanının öğretilmesi, namazdan önce gelir. Sıraya koyarsak önce iman, sonra namaz gelir.
Çünkü bu asırda etraf-ı erbaamızı münkir felsefe zabt etmiştir. Çocuklarımızın değil sadece, bizim de imanımızı, akidemizi tehlikeye sokmuştur. Küçük sorularla büyük imanımızı çalar bir vaziyettedir. İman noktasından donanımımızı sağlamadığımızda, sefih felsefeye ve müstebit medeniyete teslim olmak işten bile değildir. Bu asırda Risale-i Nur’u okumak bu açıdan ekmekten de önemli hale gelmiştir.
Öyleyse, ruhumuzda bir iman inkılabı gerçekleştirecek derecede güçlü olan Risale-i Nur kitapları ortada serbest dolaşırken, çocuklarımıza düzgün bir akide öğretecek bir iman sıhhatine ve ibadet terbiyesine ulaşamamışsak çocukları bırakalım, kendimizi dövelim.
Hiç şüphesiz çocuklarımıza dini, imanı, namazı sevdirmek ve öğretmek ne kadar zor da olsa, görevimizdir ve önemlidir. Yarın Cennette de onlarla beraber olmak istiyorsak eğer. Madem zor bir asrın çocuklarıyız; bizim için ve çocuklarımız için bu işi sabırla ve sevgiyle ele almayı, en temel mesele saymalıyız.
Allah’a dayanarak bu ehemmiyetli sorumluluğu omuzlarımıza alırsak, inşallah Allah yardım edecektir.
Dipnotlar:
1- Ebu Davud, Salat, 26; Tırmızi, Salat, 299
2- Sözler, s. 544