"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bunca hata bir akademisyene yakışmıyor

M. Latif SALİHOĞLU
27 Mart 2015, Cuma
Kitabın ismi: İktidarın Sembolleri ve İdeoloji. Yazarı: Selim Deringil. İngilizce yazılan bu kitabı tercüme eden: Gül Çağalı Güven.

Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi olan Selim Deringil’in 288 sayfalık bu kitabın 2002’den itibaren yapılan ilk baskıları Yapı Kredi Yayınları arasında çıktı, son yıllarda ise Doğan Kitapları arasında yayınlanıyor.

Bir akademisyenin imzasını taşıyan bu kitapta Said Nursî ile ilgili bölümler de yer alıyor. Bu kısımlarda daha çok Şerif Mardin’in “Bediüzzaman Said Nursî Olayı” isimli kitabından istifade edilmeye çalışılmış.

Ne var ki, söz konusu bölümlerin hemen tamamında ipe-sapa gelmez hatalar, yanlışlar zinciri gırla gidiyor. Hatta, neredeyse doğrulardan eser yok.

Bakıp okuyunca, cidden hayret etmemek elde değil. Türkiye’nin en saygın üniversitelerinden birinde öğretim üyesi olan bir akademisyenin, nasıl olup da bu derece fâhiş hatalar yapabildiğine akıl sır erdiremiyorsunuz.

İşte size birkaç örnek...

* * *

Kitabın 92. sayfasında aynen şu cümle yer alıyor: “Şerif Mardin, Doğu Anadolu'nun kırsal kesiminden oldukça mütevazı bir kökenden gelen Kürt mutasavvıfı Said Nursî’nin ‘kabileler arasındaki iç mezhep çekişmelerini ortadan kaldıracağı ve onları iyi Osmanlı yurttaşlarına dönüştüreceği’ gerekçesiyle, Doğu vilayetlerinde laik Osmanlı okullarının kurulmasını ele aldığı bir layihayı padişaha sunmayı başardığına dikkati çekmiştir.”

Haydi diyelim ki, Şerif Mardin kendi bakış açısıyla Said Nursî hakkında araştırma yaptı ve bilerek-bilmeyerek bazı hatalara düştü. 

İyi de, bir başka akademisyenin, aynı konuyla ilgili kısımları ayrıca araştırması, basitçe de olsa bir sorgulamada bulunması gerekmiyor mu? 

Hem, Said Nursî’yi okumak, araştırmak, öğrenmek çok zor bir iş midir ki, hemen hazırda ne bulsan onunla yetinesin?

Acaba sıradan bir lise talebesi bile, Said Nursî’nin biyografisine, yahut herhangi bir eserinde şöyle göz ucuyla dahi baksa, o zatın mutasavvıf olmadığını, mesleğinin tarikat değil hakikat olduğunu; dahası, onun lâik bir eğitim sistemi için asla bir teşebbüste bulunmadığını öğrenmeyecek mi?

Said Nursî şeyh midir?

Aynı kitabın “Aşiret Mektebi” bölümünde (sayfa 134) ise şu paragrafın yer aldığını görüyoruz: “Kürt nüfusunun eğitimine yönelik talep, Şerif Mardin’in efsanevî Şeyh Said-i Nursî üzerine yaptığı çalışmada gün ışığına çıkarılır. Fiilen Abdülhamid’in huzuruna çıkmayı başaran Said-i Nursî , o zamanlar Van’da kurulmasını talep ettiği bir Kürt üniversitesini apaçık savunan fevrî, genç bir şeyhti. Nursî, Protestan misyonerleriyle rekabet etmek istiyorsa, modern İslâmî eğitimin tek ümidi olacağını padişaha dobra dobra söylemişti.”

Allah aşkına Said Nursî şeyh midir? Sıradan bir vatandaş dahi o zatın şeyh olmadığını biliyorken, onunla ilgili kitap yazan bir akademisyen bunu nasıl bilmez, yahut bilemez?

Bu arada, Said Nursî’nin Sultan Abdülhamid ile yüz yüze görüşmediğini, fevrî değil gayet şuurlu davrandığını, söz konusu üniversitenin de Kürt değil, Kürtleri de içine alan bir İslâm üniversitesi hüviyetinde olduğunu, buradaki maariften asıl maksadın da Protestanlarla rekabet olmadığını kesin bir dille ifade etmiş olalım.

“İslâmcı militan” mı?

Yazar, Said Nursî hakkında sarf etmiş olduğu aşağıdaki ifadelerle, gerçekte kendi ilim-irfan seviyesini göstermiş oluyor. Buyrun okuyalım: 

“İslâmcı entelektüel militan Şeyh Said-i Nursî, gerçekten, ‘aşiret üyelerini tam anlamıyla Osmanlı vatandaşlarına dönüşecek şekilde eğitmek üzere’ Van Gölü kıyısında kurmak istediği medrese olan ‘Kürt akademisi” ile...” (Age, s. 171)

“İslâmcı, entelektüel, militan, Şeyh.” Peşpeşe gelen bu dört tâbirin hiçbiri hakka-hakikate isabet etmiyor.

Bir İslâm âlimi ve münevveri olup daima “müsbet hareket”i ders veren Üstad Bediüzzaman, bu tâbirlerin hiçbirini kabullenmiş değildir. 

Esasen, bu tâbirlerden bambaşka, hatta zıt yönde mânâlar çıkarabilmek dahi mümkün. Her ne ise...

* * *

Aynı kitapta, ayrıca kurgulanmış bir bölüm vardır ki, cidden evlere şenlik cinsten... Ona da bir sonraki yazıda temas edelim.

***

@salihoglulatif: Senden yana olmayan herkese "Paralelci" damgasını vurursan eğer, senden yana olan herkes "Parselci" damgasını yemeye başlar. Etme-bulma dünyası.

Okunma Sayısı: 2740
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • çetin acar

    27.3.2015 23:31:51

    ülkemize dışarıdan yapılan bir saldırı karşısında savaşmak nasıl farz-ı ayn oluyorsa, üstadı ve risale-i nurlara yapılan böyle densiz saldırıları savunmakta yeni asyanın asli görevleri arasında. böyle bir farz-ı ayn vazifesini ifa ettiğiniz için allah sizden ve tüm yeni asya çalışanlarından razı olsun.

  • İ.Hilmi Ünlü

    27.3.2015 13:56:03

    (Haydar Baş'ın öğrencileri de hocaları gibi cehaletlerini konuşturuyor. Özellikle konu Said Nursi olunca yalan ve iftiradan başka bir yol bilmeyen Baş ve ekibi saçmalıklara imza atıyorlar. Çoğu zaman ciddiye alıp cevap vermeye değer görülmeyen sözlerine bir yenisini eklediler. SEYYİD BİLE YAPTILAR! Yeni Mesaj yazarı Muharrem Bayraktar Beykent Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kulübü’nün düzenlediği programda M. Kemal’in Seyyid soyundan geldiğini, Selanik’teki evlerinde Kur’an seslerinin eksik olmadığını ileri sürdü. Bayraktar M. Kemal’i şu cümleyle de savundu: “Her insanın hataları olur, rakı içip bu vatanı kurtaranı, namaz kılıp bu vatanı satanlara tercih ederim.”

  • özdemiroğlu

    27.3.2015 06:35:19

    (2) İkinci olarak da madem ki bu eser İngilizce yazılmış , bunun muadili doğru tespit ve araştırmayı dile getirilen başka bir İngilizce Üstad ile ilgili eser yazmak gerekmiyor mu?Eleştirelim amma mutlaka Üstad'a layık doğruları dile getiren eserler(mutlaka yazılan mevcud eserler var) yine de yazılmalı diye düşünüyorum.Yoksa piyasayı bu şekilde sathi araştırmacı yazar ve bilim adamları(!) dolduracaktır.

  • özdemiroğlu

    27.3.2015 06:31:06

    Aziz kardaşım ; şu tespitler bir kaç gerçeği gözler önüne seriyor.Bilim alanında yazılan bazı eserler dışarıdan yazıldıysa bazen tercüme ağırlıklı alıntı yapılıyor.Şayet içeriden bir iktibas kullanılıyorsa analiz ve değerlendirme hak getire. Sanki mübarek tercüme ve müstakil bir eser olarak görmüyor da, baş ucu kitabı gibi alıyor.Bu durum, üniversitelerimizin maalesef geldiği seviyenin de bir göstergesi değil mi?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı