Yazar Senai Demirci bir gazetede yer alan yazısında, yanlış yorum ve değerlendirmelerle tekrar gündeme gelen ve Büyük İslam Alimi ve Mütefekkiri Bediüzzaman Said Nursi'nin müellifi olduğu, hakikatli bir Kur'an tefsiri olan Risale-i Nur'un hizmet tarzındaki ölçü ve prensiplere gölge düşüren 'vekil', 'mutlak vekil' kavramlarına ve bu kavramların ısrarla kullanılmasının sebep olabileceği büyük ve telafisi zor olan yanlışlara dikkat çekti.
''Risale-i Nur. Kimsenin malı değildir.'' diyen Demirci, Nur Hizmetinin ve Risale-i Nur'daki 'şahs-ı manevi' kavramının ihtiva ettiği anlamların ruhuna uygun düşmeyecek tarzda yanlış bir şekilde değerlendirilen 'vekil', 'mutlak vekil' kavramlarının son dönemde yeniden gündeme gelerek sıkça kullanılması karşısındaki şaşkınlığını ifade ederek ''Garip olanı şu: Bazı kardeşlerimiz Said Nursi’ye 'vekil' arayışına girdiler. Korsan vekil’i bertaraf ettiğimiz bugünlerde, manidar geldi bana bu çaba. Yok, yok; suçlamıyorum. Hüsn-ü niyetlidirler elbette. Ben de hüsn-ü niyetli biliyorum kendimi. Şimdi hüsn-ü niyetle sorayım: Bu vekil niye var? Varsa, niye ille de ‘mutlak’? Said Nursi’ni mutlak vekili, Bir bakıma Bediüzzaman'ın tüm yetkilerini toplamış biri. Sözünden dışarı çıkılmayacak, o ne derse o olacak, kudretli biri bu.'' dedi.
Demirci ayrıca Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur'un doğru anlaşılması noktasında ''Önce şuraya not alalım: Said Nursi diyeceklerinin hepsini diyerek yürüdü Hakk'a. Diyeceklerinin hepsi Risale-i Nur'dan ibarettir; onun yerine konuşacak olan da Risale-i Nur'dur. 'Mutlak vekil' Risale-i Nur metninin kendisidir. O da doğurgan bir metindir; bu mutlak vekil metnin mesajlarını seslendirmek de biz okuyuculara düşüyor. Risale-i Nur ise herkese her an her yerde açıktır. Araya abi ya da abla koymayı gerektirmeyecek netliktedir. Bediüzzaman'ın irşad mesleğine getirdiği en önemli yenilik: şifahi/sözel zeminden yazılı zemine geçiştir. Hakikatin aktarımını da şeyh-mürid ilişkisi üzerinden değil, kardeş-kardeş ilişkisi üzerinden yürütür. Risale-i Nur talebeliği, birine talebe olma şartı koşmaz, doğrudan Kur'ân'a talebe eder okuyucusunu.'' ifadelerini kullandı.
Senai Demirci'nin konuyla ilgili yazısı:
''Bir süredir, oryantalist ve üstenci bakışla, 'Nurcular' mercek altına alındı. FETÖ darbesinin sonucu bu; açıklaması uzun sürer. Şu kadarı var: Gülen örgütü tarafından neredeyse 30 yıl boyunca karartma altına alındı Risale-i Nur. Adı araçsallaştırıldı, itibarı yağmalandı.
Oysa tertemiz bir fikir mayasıdır, bir tefekkür nüvesidir Risale-i Nur. Kimsenin malı değildir. Laboratuvar malzemesi diye görülecek bir nesne hiç olmadı. Ne folklorik bir detay ne telaffuzuyla yetinilecek bir ezberdir. Kur'ân'a doğrudan muhatap olan bir eser olarak, asil bir öznedir, zarif bir inşa edicidir, şefkatli bir onarıcıdır.
Müellifi Said Nursi'nin kardeşinin evinde yediği çorbanın parasını bile verecek denli istiğna ile ortaya koyduğu bu eser, birilerinin egosuna promosyon olamaz, maddisini geçtik, manevi menfaat aracı bile olamaz. Asla araçsallaştırılamaz. Kimsenin yanında olamayacak denli şeffaf ve diri, ele avuca sığmaz, doğurgan bir metindir.
Garip olanı şu: Bazı kardeşlerimiz Said Nursi’ye 'vekil' arayışına girdiler. Korsan vekil’i bertaraf ettiğimiz bugünlerde, manidar geldi bana bu çaba. Yok, yok; suçlamıyorum. Hüsn-ü niyetlidirler elbette. Ben de hüsn-ü niyetli biliyorum kendimi. Şimdi hüsn-ü niyetle sorayım:
Bu vekil niye var? Varsa, niye ille de ‘mutlak’? Said Nursi’ni mutlak vekili, Bir bakıma Bediüzzaman'ın tüm yetkilerini toplamış biri. Sözünden dışarı çıkılmayacak, o ne derse o olacak, kudretli biri bu.
Vaktiyle Üstad Bediüzzaman'ın şoförlüğünü yapmış bir ağabeyimiz İçişleri Bakanlığı, Külliye, resepsiyon falan gezdiriliyor. Bu muhterem 'mutlak vekil' adayının sesini hiç duymadım, Üstad'ın fikirlerini beyan eden bir makalesine denk gelmedim. Ama 'mutlak vekil'lik konusunda mutlaka ısrarlı olanları da anlamak istiyorum.
Önce şuraya not alalım: Said Nursi diyeceklerinin hepsini diyerek yürüdü Hakk'a. Diyeceklerinin hepsi Risale-i Nur'dan ibarettir; onun yerine konuşacak olan da Risale-i Nur'dur. 'Mutlak vekil' Risale-i Nur metninin kendisidir. O da doğurgan bir metindir; bu mutlak vekil metnin mesajlarını seslendirmek de biz okuyuculara düşüyor. Risale-i Nur ise herkese her an her yerde açıktır. Araya abi ya da abla koymayı gerektirmeyecek netliktedir.
Bediüzzaman'ın irşad mesleğine getirdiği en önemli yenilik: şifahi/sözel zeminden yazılı zemine geçiştir. Hakikatin aktarımını da şeyh-mürid ilişkisi üzerinden değil, kardeş-kardeş ilişkisi üzerinden yürütür. Risale-i Nur talebeliği, birine talebe olma şartı koşmaz, doğrudan Kur'ân'a talebe eder okuyucusunu.
Gözlerini sayfalarla buluşturan herkes, istediği yerde, istediği kadar, istediği anda, Kur'ân hakikatleriyle eşsiz bir letafetle tanışır, nebevi dergâha kabul edilir.
Bu kadar...
‘Mutlak vekil'e iş düşmüyor bu tabloda. ‘Mutlak vekilci’lerin ‘mutlak vekil’e niye işleri düştü?''
***
Konuyla ilgili olarak Yeni Asya yazarlarının daha önceden kaleme aldığı önemli makaleler:
Nur hizmetinde vekil-vâris meselesi
Risâle-i Nur Talebeleri, bir şahs-ı mânevî sûretinde temsil ediliyor.
Aynı şekilde, Risâle-i Nur hizmeti de bir şahs-ı mânevî tarzında devam edip gidiyor.
Şahıslarla kaim olmayan ve ferdî içtihadların tasarrufu altına girmeye mecbur olmayan bu Nuranî hizmetleri, ancak “meşveret ve şûrâ” sistemiyle devam ve idame ettirmek mümkün.
Esasen, Nur hizmetinin böyle olması hususu, Kur’ân’ın Şûrâ emrine istinaden, muhtelif Risâlelerde mükerrer sûrette nazar-ı dikkate sunularak ders veriliyor.
Meşveret ve Şûra’yı esas almayanlar ise, ekseriyetle “muteber şahıs” makamında gördükleri zatların sözlerine, hatta yer yer emir ve direktiflerine tâbi olarak kendilerince hizmet ediyorlar.
Devamını okumak için tıklayınız:
Nur hizmetinde vekil-vâris meselesi
***
Ağabeyler ve o çete
Risale-i Nur’a bandrol engeli ile başlayıp, eserlerin neşrini devlet tekeline bağlayan korsan maddenin Meclisten geçirilerek yürürlüğe konulması ile devam eden süreçte, Üstadın hayattaki talebeleri olan ağabeylerin adının kullanılmasına hep üzüldük.
Risale-i Nur hizmetine büyük zarar verecek fâhiş yanlışlara, ağabeylerin imzalarını taşıyan bildirilerle ve bazılarının zaman zaman havuz medyasında çıkan beyanatlarıyla destek verilmesinin, onlara duyulan ve her halükârda korunması gereken saygıyı zedeleyeceğinden endişe duyduk ve bunu defaatle de ifade ettik.
Çünkü onlar Üstadı görmüş, sohbetinde ve hizmetinde bulunmuş, zor zamanlarda etrafında halka tutmuş ve çile çekmiş insanlardı.
Devamını okumak için tıklayınız:
Ağabeyler ve o çete
***
Şahs-ı manevî her şahıstan büyüktür
Risale-i Nur’u dikkatle okuduğumuzda, görüyor ve anlıyoruz ki; Üstadımızın ifadesiyle, içinde bulunduğumuz hizmet-i imaniye Allah’ın büyük bir lütfudur. Bu dehşetli ahirzamanda, ehl-i imanı; bütün tehlikelerden koruyan bir Cadde-i Kübra-yı Kur’aniyedir.
...Şahs-ı manevî hareketi olan Risale-i Nur hizmeti, her şahsı (ihlasla giren herkesi) içinde bulundurur ve barındırır; fakat bu hizmet hiçbir şahsa mal edilemez. Aksi halde Üstad Bediüzzaman Hazretleri “Ben de onların bir ders arkadaşıyım” demezdi. “Benden sonra bu hizmeti varislerim yapacak” demiyor. “Şu ya da bu şahsı veya şahısları takip edin” demiyor. “Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kâmil ismine layık bir şahs-ı manevinin a’zalarıyız” diyerek, bütün dikkatleri şahs-ı mane-viye çekiyor.
Devamını okumak için tıklayınız:
Şahs-ı manevî her şahıstan büyüktür
***
Bediüzzaman Cevap Veriyor
Son günlerde Bediüzzaman’a ve Risale-i Nur’a yöneltilen asılsız suçlama ve iftiralara bizzat Üstadın verdiği cevaplar bu kitapta.
Takdim
Risale-i Nur’dan “Bediüzzaman Cevap Veriyor” isimli bir eser, aslında ilk olarak Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin sağlığında hazırlanmış idi. Böyle bir çalışmanın yapılmasına sebep, bugün olduğu gibi, o dönemde de Üstad Bediüzzaman’a ve Risale-i Nur’a yöneltilen, iftira seviyesine çıkan haksız isnatlardır. Günümüzde de, hücumlar o kadar insafsızca, ağır ve rencide edici yalan ve iftiralardan oluşmaktadır ki, hak ve hakikati ortaya koymak adına, yine bu isim altında bir eseri, günümüz itirazlarını göz önünde bulundurarak yeniden tanzim etmek suretiyle yayınlama ihtiyacı hissettik.
Bununla beraber ifade etmeliyiz ki, Risale-i Nur’un önünde hiçbir engel duramaz. Nitekim ne zaman benzer iftira kampanyaları ile Bediüzzaman’a ve Risale-i Nur’a taarruza yeltenilmişse, menhus planlar daima Risale-i Nur’un lehine neticelenerek akim kalmıştır. İftira ile çamur atmak isteyenler, güneşin balçıkla sıvanamayacağı hakikatini ya hep ıskalamışlar veya bunu görmezden gelmişlerdir.
Evet, Bediüzzaman’ın dediği gibi, Risale-i Nur daima parlayacaktır! Çünkü o, doğrudan doğruya Kur’ân’la bağlıdır. Serepâ iman ve Kur’ân hakikatleridir. Konuşan ise, yalnız hakikattir. Risale-i Nur dâvâ değil, iman ve Kur’ân dâvâsı içerisinde cerh edilmez bir bürhandır.
Risale-i Nur’daki iman hakikatleri gönüller üzerinde büyük fütuhatlar meydana getirmekte, her geçen gün daha fazla insan Risale-i Nur aynasında Kur’ân’a muhatap olmak suretiyle hidayet deryasında yıkanma şerefine nâil olmaktadır.
Böylesi bir nur, elbette iman ve İslâma susamış milyonların gönüllerini okşayacak, âb-ı hayat gibi olan hakikatleriyle onları kendine celp edecektir. Dolayısıyla zaman zaman Bediüzzaman’a ve Risale-i Nur’a gelen itirazların, hücumların hakikat nazarında bir kıymet-i harbiyesi de yoktur diye düşünüyoruz.
Bununla beraber Nur Talebeleri olarak Üstadımızdan aldığımız şerh, izah ve tanzim gibi vazifeler gereği, günümüzdeki hücum ve saldırıları göz önünde bulundurarak, itirazlara cevap teşkil edecek şekilde Risale-i Nur’dan orijinal metinleri belli konu başlıkları altında tanzim edip Bediüzzaman Cevap Veriyor ismi altında siz değerli okurlarımızın istifadesine sunmayı bir vazife bildik.
Devamını okumak için tıklayınız:
Bediüzzaman Cevap Veriyor
***
Kamuoyuna duyuru
Yeni Asya'dan Kamuoyuna Duyuru
Yeni Asya'nın Fethullah Gülen'le mesafesini hep koruduğu 40 yılı aşkın süreçte, 1996'da “Muhterem Gülen hocanın âzamî takva ile beraber, İslâmı hakikatiyle yaşama cehd ve gayretinde tebellür eden hayatı meydanda olup, geniş manada ve geniş kitlelere, bilhassa masum nesilleri muhafaza ve müdafaada, sırf onlar için fedakârane gayret ve iniltileri ve müsamahakâr atf-ı nazar beyanları, onu hücum ve taarruza asla sebep gösterilemez” cümlesinin yer aldığı bir mektuba imza koymuş iken, mevcut iktidarın Gülen'e savaş açması üzerine “Ben onunla alâkamı kestim, onu Nura sadık bir adam zannetmiştim” diyen ve son olarak, önceki akşam Risale-i Nur mesleğiyle hiçbir ilgisi bulunmayıp asıl işi provokatörlük olan ve Yeni Asya'ya yaptığı saldırılar sebebiyle savcılığa verdiğimiz bir TV kanalına çıkarak gazetemizi hedef aldığı açıkça belli sözler sarf eden zatın tavrını, Nur Talebeliği vasfıyla da, İslam ahlâkının, insanî ve medenî olmanın gerekleriyle de bağdaştıramayıp derin bir esefle karşıladığımızı duyururken; ona bu sözleri söyleten “çete”yi şiddetle kınıyor; aslında dava hakkımızı kullanmamız gereken son derece seviyesiz bir saldırı ile daha karşı karşıya bırakıldığımız halde, Üstadın son yolculuğunda şoförlüğünü yapmış bir insanla mahkemelik olmayı kendimize yakıştıramadığımız için bu yolu tercih etmeyeceğimizi ilan ediyor; Allah'a havale ediyoruz.
YENİ ASYA
İlgili haber için tıklayınız:
Yeni Asya'dan Kamuoyuna Duyuru
Haber Merkezi