11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ankara'da yaşanan bombalı saldırı sonrası Selahattin Demirtaş'a dilediği başsağlığına yönelik eleştirilere tepki gösterdi.
Gül, "Bugün öyle ki ölülerimize başsağlığı dilediğimizde bunu bile garipseyen bir ortam ortaya çıkıyor. Bu ortam içerisinde nasıl beraber yaşayacaksınız, nasıl uzun süre herkes birbiriyle beraber olacak.?" dedi.
Dünya Ehli Beyt Vakfı'nın Barcelo Eresin Topkapı oteldeki Muharrem İftarı programına katılan Abdullah Gül, İslam tarihinde de kendi tarihimizde de bu tip acılar olduğunu belirterek, bunlardan ders alınıp, tekrarlanmaması gerektiğini söyledi.
Bu iftarların özellikle bugünlerde olmasının ayrı bir anlam taşıdığını ifade eden Gül; dünyada, bölgemizde ve ülkemizde gelişen birçok olayın sevgi, saygının ve herkesin birbirine değer vermesinin önemini bir kez daha ortaya çıkarttığını kaydetti.
Son dönemde şehit olan asker, polislere rahmet dileyen Gül,
"Yine son dönemde hiç aklımızın almayacağı şekilde Suruç'ta, Diyarbakır'da, Ankara'da canlı bombalarla hayatını kaybeden çok sayıda vatandaşımızın, genç, kadın, çoluk, çocuk bunları da rahmetle anıyorum. Hem bütün milletimize başsağlığı diliyorum hem de hepsinin ailelerinin acılarını paylaşıyorum.
Bir zamanlar bu tip olaylar bizim coğrafyamızın çok uzağında, canlı bombalar, bizden bu tip insanlar çıkmaz diye düşünüp, bunlar bize yaklaşmaz derken bugün ne yazık ki bunları kendi topraklarımızda yaşar hale geldik. Dolayısıyla bu böyle devam etmemesi gerekiyor. Hepimizin beraberlik içerisinde birlik içerisinde olmamız ilk şart. Ama beraber ve birlik içerisinde olabilmemizin şartlarını da muhakkak yine hep beraber oluşturmamız gerekiyor. Birbirimize saygı, sevgi ve farklılıklarımızı anlamak ve onlara saygı göstermek her şeyin başında." diye konuştu.
HERKESİN ADETA ALARM ÜZERİNDE OLMASI MEMLEKETE HUZUR GETİRMEZ
"Şüphesiz ki bu kadar sinir, bu kadar gerginlik ve bu kadar herkesin adeta alarm üzerinde olması bir memlekete huzur getirmez.
Bunlar kısa dönemler için yaşanabilir ama bu süreler uzun sürerse bunların büyük zararı olur." diyen Gül, bu ortamdan millet olarak devlet olarak çıkılması gerektiğini söyledi.
Bu olumsuz havaların derinleşmesiyle kronikleşeceğine dikkat çeken Gül, seçimlerin Türkiye'de yeni bir iklim oluşturması ve herkesin üstüne düşen sorumluluğu layıkiyle yapması temennisinde bulundu.
Demokrasi, hukukun üstünlüğü, evrensel hukuk vurgusu yaparak bunların kendiliğinden ortaya çıkmış kavramlar olmadığına değinen Gül,
"Bunlar, ülkelerin, insanlığın kavgaları, savaşları, yıkımlar, acılar neticesinde ortaya çıkan sistem. Onun için ülkemizde de bu acıları yaşamadan, bu acıları çoğaltmadan gerçek anlamda hukukun üstünlüğüne dayalı, evrensel hukuku gören, ve gerçek anlamda çoğulcu bir demokrasiyi derinleştiren bir yapıyı muhakkak ki oluşturmamız gerekiyor.
Bunları yaparken, bunlar kendi değerlerimize, inançlarımıza da hiç aykırı değil. Hak, hukuk, adalet, hesap vermek, şeffaflık, bütün bunlar aslında bizim kendi terminolojilerimiz. Bunları İngilizce, Fransızca olarak söyleyebiliriz ama bütün bunlar aslında kendi terminolojilerimiz. Dolayısıyla bunlara sahip çıktığımız süre içerisinde inanıyorum ki problemlerimizi de hep beraber aşmanın yolunu bulacağız." şeklinde konuştu.
KENDİ KENDİNİ YİYEN İSLAM ÜLKELERİ HEPİMİZ İÇİN UTANÇ VERİCİ
Orta Çağ'da Avrupa'nın, Hrıstiyan dünyanın yaşadığı mezhep savaşlarının, haberleşme teknolojisinin bugün en ileri noktaya geçtiği dönemde yaşıyor olmanın herkes için acı ve utanç verici olduğunu kaydeden Gül, şöyle devam etti:
"Onun için buradan da kurtulmanın yolu yine karar verenler, ülkeleri yönetenlerin doğru politikalar ve cesaretle atacağı adımlarla olacaktır. Yoksa gözümüzün önünde tükenen, kaynaklarını tüketen, insanlarını kendi eliyle bitiren, kendi evini, yurdunu harabeye çeviren, ve kendi kendini yiyen ayrı ayrı islam ülkeleri hepimiz için utanç verici. Hepimiz için gerçekten çok acı verici.
Bütün bunlardan çıkmamızın yolu sonunda hepimizin nefsine şüphesiz ki hakim olması, bütün bu ülkeleri yönetenlerin neticede aklı başında dünyanın başka ülkelerinde nasıl yapıldıysa doğru, ilkeli, prensipli politikalara dönmesiyle gerçekleşecektir."
Cumhurbaşkanı olduğu dönemde de gerçekleştirdiği Muharrem İftarı programlarını hatırlatarak Ehli Beyt Vakfı'na organizasyon için teşekkür eden Abdullah Gül; şunları söyledi;
"Bu geleneğiniz güçlü bir şekilde devam etsin, daha da genişlesin, kıymetini bilmemiz lazım. Bugün öyle ki ölülerimize başsağlığı dilediğimizde bunu bile garipsiyen bir ortam ortaya çıkıyor. Bu ortam içerisinde nasıl beraber yaşayacaksınız, nasıl uzun süre herkes birbiriyle beraber olacak.
Veyahutta böyle bir ortamda, ölülerin olduğu bir ortamda bile birbirlerine başsağlığı diyelemezseniz, dilediğinizde; "Ya ne oluyor?" diye sorular ortaya çıkarsa o zaman sorunun ne kadar derin olduğunu bir kez daha kavramanız gerekir. Onun için bu şekilde farklı farklı düşünceleri olabilir, hayat tarzları olabilir, insanların bir araya gelmesi, samimi olarak bir araya gelmesi çok değerli.
Hele Türkiye gibi nüfusu bu kadar büyük, coğrafyası bu kadar büyük olan, realiteleri, gerçekleri her yerde ayrı ayrı olan, farklılıkları gerçek olan böyle bir ülkede, böyle büyük bir insan topluluğu, nüfus içerisinde farklılıklarımızı zenginlik olarak görmeyip, farklılıklarımızı tehdit olarak görürsek o zaman beraber yaşamanın şartlarını kendi kendimize berhava etmiş oluruz.
Biz küçük bir şehir devleti değiliz ki, 80milyonu aşan bir nüfusu, bütün etrafımızda büyük bir interland olan, başka ülkelerde akrabalarımız olan, başka ülkelerde hemşehrilerimiz olan böyle büyük bir ülkeyiz. Dolayısıyla böyle bir ülkenin güçlü olabilmesi için her şeyden önce kendi içerisindeki barışını, huzurunu, samimi bir şekilde temin etmesi gerekiyor. Onun da şüphesiz ki yollarından birisi işte bu tip toplantılar. Bunları organize edenleri bir kez daha tebrik ediyorum."