Gündemimizin birinci sırasında yer alması gereken konular ne hikmetse son sırada dahi yer almıyor.
Buna karşılık, geniş dairenin meselelerini tartışıp duruyoruz. Ne yazık ki siyasetçiler de gündem sıralamasında yanlışa düşüyorlar. Eğitim, gençlik, sosyal meseleler ve benzeri konular birinci ve kalıcı gündem maddesi olmak icap ederken; daha basit konuları tartışıyorlar.
Önümüzde genel seçimler var ve şimdiden anlaşıldığına göre ana gündem maddesi başkanlık sistemine geçmek ya da geçmemek olacak. Başkanlık ya da parlamenter sistemin başarıyla uygulandığı ya da problemlere sebep olduğu ülke örnekleri var. Bu tartışmalarda en başta şunu bilmeli ve kabul etmeliyiz: İsimlerin değişmesiyle hakikatler değişmez. Ayrıca, Türkiye’nin asıl problemi parlamenter sistemin aksaması değil, sistemin temelini oluşturan Kemalist zihniyettir... Dolayısıyla, bu temel anlayış ve zihniyet değişmedikten sonra; başkanlık sistemine geçilse de dertlere çare olması mümkün değildir.
Değişik siyasî kanaatlere sahip siyasî parti mensupları ve sosyal bilimciler, Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesi gerektiğini yıllardan beri söylüyorlar. Prensip olarak, milletin seçtiği bir ‘başkan’ın daha fazla yetkiye sahip olması haklı bir taleptir. Başkanlık sisteminin Türkiye’nin gündemine gelmesine, biraz da parlamenter sistemdeki tıkanmalar sebep olmuştur. Sistem doğru dürüst işleyebilmiş olsa belki de bu konular tartışılmayacaktı.
Siyasetçileri bekleyen önemli bir imtihan vardır: Bu sistem değişikliği özde ve temelde Türkiye’nin menfaatiyle ilgili ise, o halde kendilerini tartışmanın dışında tutmalıdırlar. Kanaatimize göre bu da ancak, “Kendim için istiyorsam namerdim” sözünü hayata geçirmekle mümkün olur. Yani, elinde ‘başkan’ olma imkânı olan siyasetçiler, “Biz bu sistemi kendimiz için değil, Türkiye için istiyoruz. Bunu da ispat etmek için; ‘başkan’ olma ihtimalimiz olduğu halde bu makamdan millet menfaati için feragat ediyoruz. Başkanlık sistemine geçilsin, ben/biz aday olmayacağız” diyebilmelidir.
Bir siyasetçinin böyle davranması ya da siyasetçiden böyle bir şey talep etmek Türkiye gerçeklerine uymayabilir. Ancak, asıl gayenin millet menfaati olduğunu görmek ve göstermek için böyle çetin imtihanlara ihtiyaç vardır. Bu yapılmadığı sürece, bu sistemin bir ‘kişi’ için yapılmak istendiği akla gelir ve normalde böyle bir değişikliğe destek vermesi beklenenler de itiraz edebilir. Nitekim Türkiye’de böyle durumlar da yaşanıyor. Bir yıl önce, beş yıl önce başkanlık sistemine evet diyenler, konjonktür gereği daha sonra buna karşı çıkabiliyor. Tabiî ki tersi durumlar da oluyor. 10 yıl ya da 20 yıl önce başkanlık sisteminin Türkiye için çok kötü bir tercih olacağını söyleyen bir siyasetçi, daha sonra kendisinin başkan olma ihtimali ortaya çıkınca başkanlık güzellemeleri yapmaktan geri kalmıyor.
“Siyasetin özünde böyle çelişkiler var” olsa da, bu durum millet nezdinde itibar kaybına da sebep oluyor.
Siyasetçiler, kendileri için değil de millet ve memleket için bu değişikliği istiyorlarsa; bu çetin imtihanla karşı karşıyadırlar. “Kendim için değil, milletim/memleket için istiyorum” diyebilmeli ve zor olan fedakârlığı yapabilmelidirler.
Şunu da bilmeliyiz ki, Türkiye’nin önünü tıkayan ve ufkunu karartan temel zihniyet değişmedikten sonra ‘sistem’ değişse bile sıkıntılardan kurtulamayız...