Sınav odaklı eğitimde başarı ölçütü, “daha az zamanda daha çok soru çözmek” olduğu için, keşfederek, deney ve gözlem yaparak öğrenme zaman kaybı olarak kabul edilmektedir. Böyle bir eğitim, öğrencilerin merak ve öğrenme içgüdüsünü köreltmekte, fen derslerini çileye dönüştürmektedir.
Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) sonuçları geçen hafta açıklandı. Dört-beş yıl öncesine kadar bu sınav sonuçları açıklandığında daha çok sınavda derece alanlar gündeme getirilir, sonuçların eğitim sistemi açısından değerlendirilmesi gereken yönleri gölgelenirdi. Neyse ki son birkaç yıldır sonuçlar bu anlamda irdelenmeye başlandı.
Yükseköğretime geçiş sisteminin iki aşamasından ilki olan YGS, dokuzuncu sınıf ve öncesi müfredatına dayalı sözel ve sayısal bölümlerden oluşmaktadır. Türkçe ve sosyal bilimler testlerinden oluşan sözel bölüm, adayların Türkçe'yi kullanma ve sosyal bilimlerdeki temel kavram ve ilkelerle düşünme gücünü ölçmeye yöneliktir. Matematik ve fen bilimleri testlerinden oluşan sayısal bölüm ise matematiksel ilişkilerden yararlanma ve fen bilimlerindeki temel kavram ve ilkelerle düşünme gücünü ölçmeyi hedeflemektedir.
Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından her yıl Mart ayı içinde merkezî olarak gerçekleştirilen YGS, liseyi bitirenler arasından yükseköğretim programlarına yerleşecek başarılı ve yetenekli öğrencilerin seçilmesini hedefleyen bir sıralama sınavıdır. YGS sorularının %10’unu çözenler 140 puan barajını aşarak önlisans programlarına, %20’sini çözenler 180 puan barajını aşarak lisans programlarına tercih hakkını kazanmaktadır.
Ülkemizde ortaöğretim sonrası bitirme sınavı yapılmadığından, sınav yükseköğretim öncesi eğitimin karnesi hakkında bilgi vermesi nedeniyle özel bir önem taşımaktadır. Yazıda sınav sonuçları bu açıdan ele alınacak ve bazı değerlendirmelere yer verilecektir.
YGS sonuçlarını eğitim çıktıları açısından değerlendirmeden önce YGS-2015 ile ilgili genel bir bilgi vermede yarar vardır.
• Sınava başvuran aday sayısı 2.126.122 olup bunların %44’ünü son sınıf, %28’ini bekleyen (mezun ancak daha önce yerleşmemiş), kalanını daha önce yükseköğretime yerleşenler oluşturmaktadır.
• Sınava giren 1.987.488 adayın 1.779.850’si 140 puan barajını, 1.369.147’si 180 puan barajını aşmıştır. Buna göre sınavı geçerli adayların %93’ü önlisans, %70’i lisans programlarına başvuru hakkı kazanmıştır. Yükseköğretim kontenjanlarının 700 bin civarında olduğu dikkate alınırsa 1 milyon öğrenci geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da açıkta kalarak bir sonraki sınavın adayları arasında yer alacaktır.
YGS sonuçlarına göre eğitimde nitelik
YGS sonuçlarına göre eğitimdeki nitelik hakkında bilgi edinebilmek için, doğru cevap ortalamalarıyla, aday sayısına göre doğru cevap dağılımına bakılabilir.
Aşağıdaki grafikte, son üç yılın doğru cevap ortalamaları bir arada verilmiştir. Her alandan 40 sorunun sorulduğu verilerden şu sonuçlar çıkarılabilir:
• Tüm testlerde net doğru cevap ortalaması, tam puanın yarısından düşüktür.
• Öğrencilerin en başarısız olduğu alan fen bilimleri ve matematiktir.
• Matematikten çözülen soru ortalaması her geçen yıl azalarak 5’e kadar yaklaşmış, fen bilimleri ortalaması ise 4’ün altında sabitlenmiştir. Bu sonuçlar, dokuz yıllık eğitim döneminde öğrencilerin büyük bölümünün matematik ve fen bilimlerindeki temel kavram ve ilkelerle düşünme becerilerinin geliştirilemediğini göstermektedir.
Ortalamalar, sınava giren tüm öğrencilere aittir. Lise türlerine göre çözülen soru ortalamalarına bakıldığında, bu kritere göre okul türleri arasında büyük farkların olduğu, genel liseler ve meslek liselerinde çözülen soru ortalamalarının, verilen ortalama değerin de altında bulunduğu görülür.
Çözülen soru ortalaması yanında bir testteki doğru cevap sayısı dağılımı nitelikli eğitim alan öğrenci oranı hakkında anlamlı sonuçlar verir. ÖSYM bu yıl her teste ait doğru cevap dağılımını kamuoyu ile paylaşmadığından, önceki yıllara ait verilerden yararlanılacaktır. Aşağıdaki grafikte 2012, 2013 ve 2014 yıllarına ait fen bilimleri doğru cevap dağılımları gösterilmiştir. İstatistik kurallarına göre dağılımın çan eğrisi oluşturması beklenir. Bunun pratik anlamı, çok başarısız ve çok başarılı öğrenci sayısının az, orta düzeyde başarılı olan öğrenci sayısının yüksek olmasıdır. Görüldüğü gibi fen bilimleri için dağılım çan eğrisine benzememekte, sıfır değerine yakın bölgede yığılma görülmektedir. Matematik için de aynı olan bu dağılıma göre öğrencilerin büyük çoğunluğu çok başarısız, küçük bir bölümü başarılıdır.
Üç yılın YGS sonuçlarının örtüşen sonuçlar vermesi, bu tespitin bir yılla sınırlı olmadığını göstermektedir. YGS 2013 sonuçlarına göre, matematikte 433.826, fen bilimlerinde 1.096.168 adayın doğru cevap sayısının sıfır ve altında olması özellikle fen bilimleri ve matematik alanındaki başarısızlığın boyutunun ne kadar büyük olduğunu ortaya koymaktadır.
Uluslararası göstergeler ne diyor?
Yukarıda özetlenen YGS sonuçlarına bakıldığında sorunun bu sistemden kaynaklanmış olabileceği sorgulanabilir. Bu durumda yapılacak iş, uluslararası göstergelere bakmaktır. Aşağıda, PISA 2012’de (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD'nin Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) ülkelerin başarı sıralamasındaki yerleri gösterilmiştir. Görüldüğü gibi, Türkiye matematikte 44. sırada, okuma becerilerinde 42, fen bilimlerinde 43. sıradadır. Ayrıca, Türkiye her üç alanda, OECD ortalamasının bir hayli altında; Sırbistan, Romanya, B.Arap Emirlikleri’nin de bulunduğu kümede yer alabilmiştir.
Başarısızlık nedenleri ve çözüm önerileri
Yukarıdaki değerlendirmeler ve göstergeler Türkiye’de, özellikle fen ve matematik eğitiminde büyük bir sorun yaşandığını ve bunun her geçen yıl daha da arttığını ortaya koymaktadır.
Sorun nereden kaynaklanmaktadır? Konuya fen bilimleri açısından bakıldığında sorun, büyük ölçüde, eğitimin sınava göre yapılandırılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Ortaokul yıllarında ve lise sonrasındaki merkezî sınavların önem kazandığı yıllardan bu yana eğitimin sınava odaklı yapıya dönmesinden en çok fen eğitimi etkilenmiştir. Çünkü fen eğitimi; keşfederek, araştırarak, sorgulayarak, deney ve gözlem yaparak öğrenmeyi gerektirir.
Sınava odaklı eğitimde başarı ölçütü, “daha az zamanda daha çok soru çözmek” olduğundan, derslerde bu tür etkinlikler ve yöntemler zaman kaybı olarak kabul edilmektedir. Böyle bir eğitim, çocukların doğuştan getirdikleri merak ve öğrenme içgüdüsünü geliştirip canlı tutacağına köreltmekte, fen derslerini öğrenciler açısından çileye dönüştürmektedir.
Sorunun çözümü nedir? Hemen belirtelim ki sorunun sihirli bir çözümü yoktur. Çözüm, öncelikle tüm eğitim sisteminin bütünlüğü içinde yapılacak köklü bir eğitim reformu içinde aranmalıdır. Fen eğitimi için çözümün ilk adımı, bu dersin soru çözerek, kural ezberleyerek değil, laboratuvar ortamında yapılmasıdır.
Sözün özü, fen eğitiminde yaşanan nitelik sorununu çözmenin yolu sınava odaklı eğitimden vazgeçilerek yeniden laboratuvar ortamına dönmekten geçmektedir.
Yazan: Prof. Dr. İsa Eşme, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Eski Başkanvekili.