Sekiz milyara yaklaşan dünya nüfusu içinden her yıl Allah’ın davetiyle hacca gelen yedi milyon Müslüman.
Diller ayrı, eller ayrı, renkler ayrı, yaşlar ayrı, erkeklerde kefen misali iki parça bezden ibaret bembeyaz ihramlar, kadınlar rengarenk kıyafetler içinde ancak üç kapıdan girişine izin verilen ortada çukurda kalan kabeye doğru akan insan selleri ve sanki sonsuzluğa ulaşmak için girdabi bir akışla insanı içine alıp Kabe etrafında adeta ayaklarını yerden kesercesine döndüren bir insan seli.
Herbiri günahlarının ağırlığıyla yeri çökertecek gibi iken, hatta o vücudu hariçte kendi ayaklarıyla taşıyamayanlar bile kainat nizamı içinde hep sağdan sola deveran eden seyyareler gibi ebediyet güneşi Kabe’nin cazibesine kapılıp öyle pervane oluyorlar ki sanki ayaklarınızı ve ağırlıklarınızı farketmiyorsunuz. Mermerler üzerinde kayarak tavaf ediyorsunuz. Sol tarafınız yani kalbiniz hep kabeden yanda. Adeta Kabe etrafındaki insan seli içinde sizi Kabe’nin cazibesine rabtedip bağlar. Siz yeter ki devasa küreler gibi enaniyetinizi bırakıp binler insan seli içine kendinizi bırakın.
Atomun çekirdeği etrafında elektronlar, güneşin etrafında seyyareler, galaksi etrafında sistemler aynı tarzda aynı emre itaatle dönerler. Kabe etrafında bunca ayrılıklara rağmen öyle bir birliktelik var ki herbir ferd Rablerine aynı dil ile dua edip yalvarıyorlar. Kimse derdini kendi diliyle birbirine anlatamıyor. Fakat rablarına hep birlikte aynı dilde ayni dualarla yalvarıyorlar.
Beytullah etrafında tavaf yapan her milletten, her renkten müslümanlar. Ortak bir dilleri var hepsi birden Hacer-ül Esved’e dönüp “Bismillahü Allahü Ekber!” diyorlar. Rabca dualarda hep aynı sözleri zikrediyorlar.
Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail’in Kabe’yi inşasından sonra bütün insanlar onu tavaf etmeye davet edilmiş. Milyonlar ahde vefa kabilinden verdiği sözü yerine getirme için kimisi öküzünü, ineğini danasını, kimisi traktörünü, arbasını satmış, dünyaya sırtını dönmüş tek düşüncesi Arafat’ta ve Müzdelife’de Allah’ın af ve mağfiretiyle rızasını kazanabilmek. Evini, barkını, çoluk çocuğunu, bağını, bahçesini, buzağılamış ineğini bırakıp gelmişler. Allah aşkı ve korkusu yüreklerini sarmış. Dünyalıklarını hiç hatırlamıyorlar bile. Bunca yıllarını adete eriterek kazandıkları mallarını hiç düşünmüyorlar. Sanki ölmeden ölmüşler. Kabre girmeden cennetin bağlarına dalmışlar gibi kendilerinden geçmişler. Büyük günah ve ayıplarından utanarak yüzlerini kapatıp rahmeti nihayetsiz Allah’a yalvarıyorlar. Sabahın saat 03’ünde yollara düşen milyonlar Kabe’nin bir kapısından girebilmek için nasıl da uğraşıyorlar. Üçüncü katta 6 km’ye yaklaşan tavafı bitirip huzur içinde rahata erişip birkaç saatlik uykuya dalıyorlar. Canları yemek de istemiyor. Binlerce yıldan beri akan zemzem suyundan kana kana içmişler, Rablarından “faydalı ilim, bol rızık, bütün dertlerine şifa” istemişlerdi. Şu gördüğümüz küreler, güneşler, yıldızlar, seyyareler hepsi rablerinin koyduğu tekvini kanunlara uyarak, manevi iplerle birbirine bağlanmış. Çekim kuvveti ve merkezkaç kuvveti dediğimiz itibari kanunlara nasıl da itaat ediyorlar. Kabe Mekke-i Mükerreme’de manevi bir çekim merkezi. Her insan semavattaki seyyareler gibi bu manevi çekim merkezi etrafında seyeran ederler. İnsandaki kalp Kâbe’ye manevi iplerle bağlanmış gibi. Bütün ruhlar da herbiri bir seyyare gibi peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (ASM) ruh-u şerifi etrafında pervane olmuşlar. Yani manevi alemin güneşler güneşi Nur-u Muhammedi’dir. (ASM)
Semavat içindeki maddi alemdeki kürelerden hangisi kendine tayin edilen yörüngesinden çıksa, kâinatı fesada verip kıyameti koparacak. Herbir insan da Nur-u Muhammadi’nin mihverinden çıksa kendi kıyametini koparıp cehenneme ehil olur.
Şu anda hac ibadeti için manevi cazibe merkezi Kabe’nin etrafındaki nurani halkaların evvelinde saf tuttuk. Arafat ve Müzdelife’ye gidip affımızı dileyeceğiz. Üstadımız Bediüzzaman bize burada da ahir zaman peygamberi’nin (ASM) ümmeti, ümmeti dediği gibi bizler de iştirak-i amel-i uhreviye düsturuyla “ve talebet-i Risale-i Nur, fi hizmet-i iman ve Kur’an” diyerek hepimiz adına inşaallah hac yapmak istiyoruz. Hac nasib olmayan Nur talebesi kardeşlerimizin de haccın nurunu aynen defter-i amellerine yazılmasını Rahmet-i ilahi’den niyaz ediyoruz. Allah’ tan niyazımız odur ki sizlerin de duası ile bizlere makbul ve mebrur bir hac nasib etsin. Hasıl olan sevabların bir mislini bütün Nur hizmetkarlarının defter-i amaline kaydeylesin.