Vehbi HORASANLI |
|
Devir değişiyor |
Bediüzzaman, Lemaat isimli eserinde milletler arasındaki hafif ölçekli savaşın daha şiddetli olan beşer tabakaları arasındaki savaşa dönüşeceğini söylemektedir. İnsanlık tarihinin beş devirden meydana geldiğini ifade eden Bediüzzaman, son devre geçtiğimizi, bu devrin de “malikiyet” devri olacağını söylemektedir. Bu beş devir; vahşet ve bedeviyet, memlukiyet, esaret, ecirlik (ücretlilik) ve malikiyet (mülk sahibi olma, işine kendisinin sahip olması) şeklinde sıralanmıştır. Karl Marks da insanların beş devirden geçeceğini söylemiş, fakat son devreye başka bir isim vererek devrimcilerin bütün dünyayı ele geçireceğini iddia etmişti. Marks’ın söyledikleri çıkmadı, yani emperyalizme ve sömürüye maruz kalmış insanlar devrim yaparak kurulmasını istedikleri ütopyayı, yani komünizmi gerçekleştiremediler. Komünizm, Marks’ın aksine kapitalist Batı toplumlarında değil, geri kalmış Rusya ve Çin’de doğdu. Yarım yüzyıllık bir süre içinde insanlığa bir çare olmayacağı anlaşılınca çöktü ve bizzat kendi kurucuları tarafından tamamen çöpe atıldı. İnsanlar en eski çağlarda vahşi ve bedevi bir şekilde yaşıyordu. Peygamberlerin onlara rehberlik etmesi sayesinde, tarla sürmeyi hayvanları ehlileştirmeyi öğrendiler. Bu devir sonrasında kölelik başladı. Güçlü olanlar insanları köleleştirerek hizmet etmeye zorladılar. Mısır, Yunan ve Roma uygarlığı asillerin yönettiği hiçbir hak ve hukuku olmayan kölelerin çalıştırıldığı ve insandan sayılmadığı bir yönetim biçimi idi. Daha sonra köleler ayaklandı. Roma’da Spartakus önderliğinde büyük bir devrim yaptılar. Lâkin sonunda yenildiler. Kölelikten kısa bir süreliğine dahi olsa kurtulmuş olan milletler kısa zamanda Roma’yı yıkmaya muvaffak oldular. Bu sefer yeryüzünde Doğu Roma (Bizans) ve benzeri yüzlerce devlet kuruldu. Bu devletler kendi milletlerinin ismi ile anılan devletlerdi. Düşmanlarını yendikten sonra sağ kalanlarını esir edip işlerinde çalıştırıyorlardı. 19. Yüzyıla kadar devletler bu şekilde idare edildiler. Sanayi devrimi ile birlikte milletler yerlerini burjuva sınıfı güçlendi ve devletler içinde en güçlü sınıf durumuna geldiler. Marks’a göre ücretlerini beğenmeyen halk ayaklanacak kendi devletlerini kuracaktı. Bu ütopya uğruna Rusya’da “Ekim Devriminde” 15 milyon insan, Çin’de “Kültür devriminde” 50 milyon insan öldürüldü. Sonuç tam bir felâketti. Sonunda komünizm diğer adıyla diyalektik materyalizm 1989 yılında yıkıldı. Çin, adı komünist olmasına rağmen tam bir kapitalist yönetim ile idare edilmeye başlandı. Sınırlardaki büyük engeller kaldırıldı ve sermaye ile birlikte serbestçe dolaşım başlamış oldu. İnsanlar dünyanın her yeri ile iletişim kurmaya başladılar. Kendi zenginliklerini başkalarının değil de kendilerinin yönetebileceği düşüncesi ile hareket etmeye başladılar. Sonunda çokuluslu şirketler doğdu. Bu şirketler farklı ülke insanlarının bir araya gelmesi ile meydana gelmişti. Öyle büyümüşlerdi ki bir kısmı orta büyüklükteki bir devlet kadar üretim yapabiliyor ve bunları pazarlayıp satabiliyordu. İşte milletlerin yerine şirketlerin sözsahibi olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Devletler tamamen ortadan kalkmamak için Avrupa Birliği gibi birlikler kurup ayakta kalmaya çalışıyorlar. Dünyanın neresine giderseniz gidin farklı milletlerden meydana gelmiş fakat bir arada çalışan insanları görüyorsunuz. Bu durum benim çalıştığım meslek için de geçerli. Eskiden sadece Türk Bayraklı ve Türk çalışanlar ile birlikte bulunuyor iken, şimdi çok farklı uluslardan ve kültürlerden gelmiş insanlar ile birlikte çalışıyorum. İşte son çalıştığım gemi ile bir örnek sunayım: Şimdi kuru yük değil, sıvı yük taşıyan bir gemide —kısaca söylemek gerekirse kimyasal tankerde— çalışıyorum. Gemimizde farklı milliyetlerden insanlar var. En çok Gürcü çalışıyor. Bunun yanı sıra Azeri, Rus ve Hintli personel de var. Gemimizin bayrağı da farklı, Panama bayraklı. Sahibi Türk işletmeci olmasına rağmen, şirketi Panama siciline kayıtlı. Bu sayede işletme maliyetlerini düşürmüş oluyor. Yükümüzü Romanya’dan aldık ve Hindistan’a getirdik. Kiracımız Amerikalı. Bunun yanı sıra gemimiz İtalyan yapımı ve İtalyan Klas şirketi tarafından işleri takip ediliyor. Sigortacımız Norveçli ve hakeza bir çok milletten insanla ortak bir iş yapıyoruz. Bizler için kişinin milliyeti değil yaptığı iş önemli. Kim ne kadar iyi çalışıyor ise o kadar beğeniliyor ve tercih edilme sebebi oluyor. İşte bu yüzden gemi sahibi de masraflarını kısmak, ekonomik krize karşı ayakta kalmak için böyle bir yöntem seçmiş. Evet son olarak yine Bediüzzaman’ın sözü ile yazımı bitireyim: “Devletler, milletler muharebesi tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki ediyor. Zira beşer edvarda (eski devirlerde) esirlik istemedi, kanıyla parçaladı. Şimdi ecir olmuştur; onun yükünü çeker, onu da parçalıyor.” 29.01.2010 E-Posta: [email protected] |