Mehmet KARA |
|
Tansiyon yükselten gelişmeler |
O rtalık toz duman. Taraf gazetesinde günlerdir yayınlanın “Balyoz harekâtı” isimli “darbe planı” ile ilgili tartışmalar Ankara’da siyasetin gündeminde. Basına yansıyan daha önceki darbe planlarından daha detaylı hazırlanan ve planda yer alan eylemler akıllara durgunluk veriyor. “Balyoz darbe planını” diğer darbe planlardan ayıran başka bir özellik de, diğer planları hazırladığı iddia edilenler emekliye ayrılmışken, bu darbe planını hazırladığı iddia edilenlerin arasında şu anda görevde olan askerlerin de olması… Öyle ciddî iddialar var ki insan okuduklarına inanamıyor. Bir ülkenin silâhlı kuvvetlerinde görevli üst düzey görevlilerin, cami bombalanmasından, kaos oluşturma uğruna kendi uçağını düşürmekten, insanların topluca stadyumlara hapsedilmesinden, gazetecileri hapse atmaya kadar ince ince, isim isim, hatta siciline varıncaya kadar not düşülmesi elbette siyasetin de tansiyonunu arttıracaktır. Hal böyle olunca da planın altında imzası bulunduğu söylenen dönemin 1. Ordu Komutanı orgeneral Çetin Doğan’ın bunları “oyun”, “tatbikat semineri” olduğunu söylemesi kimseyi inandırmadı. Hele kendisini savunmak adına çıktığı televizyonlarda battıkça batıyor. * * * Bu hafta Meclis’te yapılan parti gruplarında bütün partilerin gündeminde de bu konu vardı. Başbakan Tayyip Erdoğan, planın adını ağzına almasa da, darbe niyetinde olanlara sert mesajlar verdi. “Dileriz ve ümit ederiz ki, bu zırvalar gerçek dışıdır, hepsi birer iftiradır” diyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise, TSK’ya yönelik bir karalama kampanyasının olduğunu söyledi. TSK’nın adalet mekanizmasını bağımsız ve şeffaf şekilde çalıştırmasına ihtiyacın arttığını söyledi. BDP Grup Başkanı Nuri Yaman da bu tür belgelerin ortaya çıkartılması ülkenin geleceği açısından umut verici olduğunu söyledi. Planın kendilerini şaşırtmadığını ifade etti. Darbe planlarını farklı yorumlayan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ise, iddiaları sulandırma niyetini ortaya koydu. “Sanki aşk-ı memnu dizisi… Her hafta bir senaryo. Birileri bir yerde yazıyor, birileri sahneye koyuyor” derken, eğer ortaya böyle bir plân varsa Genelkurmay başkanının “derhal” görevden alınmasını istedi. Baykal’ın bu görevden alma sözü Erdoğan “bize gaz vermeye çalışıyorlar. Kimse bize gaz vermesin. Biz ne zaman ne yapacağımızı gayet iyi biliyoruz” sözünü hatırlattı. Gerçi başbakan bu sözü gazeteciler için söyledi, ancak Baykal’ın “derhal görevden al” sözüne de bir nevî cevaptı. Bu darbe planlarının siyasetin epey bir süre daha gündeminde olacağı kesin. * * * İşin diğer tarafına, yani asker tarafında ise büyük bir kızgınlık, öfke hâkim... Bahçeli’nin de “tatminkâr bulmadığı” Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un açıklamaları ve kullandığı vücut dile de tartışılıyor. Konuştuğu kürsüye yumruğunu vura vura yüksek ses tonuyla “lânetlemeler, kınamalar” içeren konuşmasında demokrasi vurgusunu yanında, “Türk ordusunun bir sabrı var” türü tehditvâri sözlerinin demokrasinin neresinde olduğu merak ediliyor. “Sabır taşarsa ne olur?” sorusunu hemen akıllara getiriyor. Bir de Başbuğ’un planı hazırlayanlara değil, bunları yayınlayanlara öfkelenmesi de dikkat çekici… "Bir ordu, Allah’ın evi camiyi nasıl bombalar?” diye sordu Başbuğ. O zaman şunu sormak lâzım: “Harp oyunu”nda dahi olsa “cami bombalamak” türü bir ifade nasıl yer alır? Bunun cevabı verilebilmiş değil. Burada hortlayan bir gelenekten bahsetmek lâzım. Malûmunuz Genelkurmay zaten bazı gazetelere akredite uyguluyor. Ancak tıpkı 28 Şubat sürecinde olduğu gibi akredite olan gazeteler değil, uygun gördükleri birkaç gazetenin Ankara temsilcisini Genelkurmay’a çağırıp bilgiler vermesini de burada not düşmek lâzım. Çünkü önümüzdeki günler de bu konuda tartışılacak, çağrılan gazetecilerin yazıları dikkatle takip edilecektir. * * * Bu safhadan sonra yapılması gerekenlere gelince… Bu ciddî ve vahim iddialar çok kısa zamanda aydınlatılmalı. Burada Genelkurmay’a da görev düşüyor. Kim olursa olsun, ucu kime dokunursa dokunsun hukuk önüne çıkarılabilmelidir. Bu yapılmazsa bundan cesaret alan kimseler yeni yeni darbe planları yapmaya devam ederler. Bundan en büyük zararı da gelişmekte olan demokrasi görür. Bu yüzden özellikle siyasî partilerin demokrasiyi zafiyete uğratacak eylem ve söylemlerde kaçıp, demokrasiyi güçlendirecek adımları atma mecburiyeti vardı. Ortak payda olan demokrasi konusunda birleşmeleri elzemdir. Zira siyasî partiler demokrasi varsa vardır, yoksa yoktur. Bu yüzden de demokrasiye sahip çıkma siyasetin en başlı görevidir. 29.01.2010 E-Posta: [email protected] |