Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Demokrasi dayanışması |
Balyoz darbe planında “tutuklanacaklar” listesinde yer alan gazeteciler olarak, Nazlı Ilıcak’ın organizatörlüğünü yaptığı bir girişimle, suç duyurusunda bulunduk. Daha önce bu haberin altında imzası bulunan Taraf yönetici ve muhabirleri de aynı şeyi yapmışlardı. Eğer o suç duyurusu savcılık tarafından işleme konulduysa, muhtemelen bizim duyuru da onunla birleştirilir. Sonuç çıkar mı, onu sürecin ilerleyen safahatında hep beraber göreceğiz. Şahsî kanaatimiz, köklü bir yargı reformunun yapılmadığı, asker ve sivil yargının görev ve yetki alanlarının belli olmadığı, Anayasa Mahkemesinin son iptal kararından sonra durumun daha karmaşık hale geldiği, sivil yargının da önemli bir bölümünün demokrasi duyarlılığına sahip bulunmadığı bir yapıda olumlu bir neticeye varılmasının son derece zor olduğu istikametinde. Ama en azından tarihe bir not düşmek ve konuyla ilgili olarak gelişmeye başlayan kamuoyu duyarlılığına katkı sağlamak açısından, suç duyurusunun hayra vesile olmasını ümit ediyoruz. Toplantıda, gazetecilerin “tutuklanacaklar” ve “faydalanılacaklar” şeklinde tasnifine tepki gösterilmesi ve bilhassa isimleri ikinci listeye konulanlar içinde bunu hak etmeyenlerin olduğunun belirtilmesi önemliydi. Nitekim onlardan epeyce bir kısmı kendi köşelerinde de, o listede gösterilmelerine yönelik itirazlarını kayda geçirdiler. Ama bir bölümü de herhangi bir rahatsızlık belirtisi vermezken, listeleri de istihza konusu yaptı. Oysa hiç de alay edilecek bir durum yok. Nitekim 2003’te hazırlandığı söylenen “tutuklanacaklar” listesinde adına yer verilenlerden Hrant Dink üç yılı aşkın süredir aramızda yok. İki listeyi “iktidar yandaşları ve karşıtları” şeklinde değerlendirenler de çıktı. Ve biz toplantıda yaptığımız konuşmada bunun yanlış olduğunu, esas meselenin “demokrasiye taraftar ve karşı olmak” ve de demokrasiye taraftarlığın gerektirdiği bilinci ortaya koyup koymamak olarak anlaşılıp öyle yorumlanması gerektiğini vurguladık. Toplantıda gazetecilere okunan basın açıklamasında şu dört talep ve öneriye yer verildi: * İl İdaresi Kanununun 11/D maddesinin, askerin iç güvenlik alanında kullanılmasına dair hükümleriyle EMASYA protokolü iptal edilmeli. * Anayasanın 145. maddesine, farklı yorumlara sebebiyet vermeyecek şekilde netlik kazandırılmalı; askerî yargı, hiç değilse askerlik hizmet ve görevleriyle sınırlı bir alanda faaliyetini sürdürebilmeli. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Askerî Yargıtay kaldırılmalı. * İç Hizmet Kanununun 35. maddesi iptal edilerek, “cumhuriyeti koruma ve kollama” tanımının yanlış değerlendirilmesi sonlandırılmalı. * Meclis, bir Araştırma Komisyonu kurup, gelişmelere vakit geçirmeden el koymalı. Böyle bir komisyon, siyasî partilerin müştereken inisiyatif almasına imkân verecek; kutuplaşmaları azaltarak, aydınların sorumluluk duygusuyla birlikte hareket etmesinin beklendiği bu hassas dönemde, kısır tartışmaları engelleyecektir. Biz, bunların, gündemdeki son gelişmelerle âciliyet kazanan hususlar olduğunu, kesinlikle yerine getirilmesi gerektiğini, ama yapılması gerekenlerin çok az bir kısmını teşkil ettiğini, bunlara ilâveten, “gizli anayasa” ve kırmızı—son baskısının mavi kapakla basıldığı haberi doğru ise mavi—kitap olarak da anılan Millî Güvenlik Siyaset Belgesinin mutlaka ya kaldırılması ya da demokratik hukuk devleti kriterlerine uygun bir içeriğe kavuşturulması gerektiğini ifade ettik. Ve asıl yapılması gereken en önemli şeyin de, sivil ve demokratik bir anayasayı bir an önce hayata geçirmek olduğu kanaatimizi dile getirdik. Bu toplantının, basında hukuk ve demokrasiyi sahiplenip, antidemokratik ve hukuk dışı tertip ve tezgâhlara karşı ortak bir dayanışma tavrının sergilenmesi açısından ümit verici bir başlangıç olduğunu düşünüyor ve bu tavrın daha da gelişip güçlenerek devam etmesini diliyoruz. 29.01.2010 E-Posta: [email protected] |