Lahika |
Âyet-i Kerime Meâli
Biz kitapta insanlara iyice açıkladıktan sonra, indirmiş olduğumuz açık delilleri ve doğru yolu gizleyenlere gelince: Onlar, Allah’ın rahmetinden uzaklaştırdığı kimselerdir; lânet edebileceklerin hepsi onlara lânet eder.
Bakara Sûresi: 159 |
29.01.2010 |
“Allah Allah” diyenin kalmaması Rivayette vardır ki, “Bir zaman gelecek, Allah Allah diyen kalmayacak.” Yani, “Zikirhaneler kapanacak ve Türkçe ezan ve kamet okunacak” demektir. Meselâ rivayette vardır ki, “Bir zaman gelecek, Allah Allah diyen kalmayacak.” (Tirmizi, Fiten: 35) Yani, “Zikirhaneler kapanacak ve Türkçe ezan ve kamet okunacak” demektir. Şuâlar, 5. Şuâ, s. 499, (yeni tanzim, s. 905) *** Dördüncü Mesele Rivâyette var ki, “Âhirzamanda Allah Allah diyecek kalmaz.” (Müslim, İmân: 234) “Gaybı ancak Allah bilir.” Bunun bir tevili şu olmak gerektir ki: “Allah Allah Allah” deyip zikreden tekkeler, zikirhâneler, medreseler kapanacak ve ezan ve kamet gibi şeâirde ismullah yerine başka isim konulacak demektir. Yoksa, umum insanlar küfr-ü mutlaka düşecekler demek değildir. Çünkü Allah’ı inkâr etmek, kâinatı inkâr etmek kadar akıldan uzaktır. Umum değil, belki ekser insanlarda dahi vukuunu akıl kabul etmez. Kâfirler Allah’ı inkâr etmiyorlar, yalnız sıfâtında hatâ ediyorlar. Diğer bir tevili şudur ki: Kıyamet kopmasının dehşetini görmemek için, mü’minlerin ruhları bir parça evvel kabzedilir. Kıyamet kâfirlerin başlarında patlar. Şuâlar, 5. Şuâ, s. 503, (yeni tanzim, s. 911) *** İsevîliğin din-i hakikîsi zuhur ile ve İslâmiyete inkılâp etmesiyle, çendan âlemde ekseriyet-i mutlakaya nurunu neşreder. Fakat, yine kıyamet kopmasına yakın, tekrar bir dinsizlik cereyanı baş gösterir, galebe eder ve “Hüküm ekseriyete göre verilir” kaidesince, yeryüzünde Allah Allah diyecek kalmayacak; yani, ehemmiyetli bir cemaat küre-i arzda mühim bir mevkie sahip olacak bir surette Allah Allah denilmeyecek demektir. Yoksa, ekalliyette kalan veyahut mağlûp düşen ehl-i hak kıyamete kadar bâki kalacak; yalnız, kıyametin kopacağı ânında, kıyametin dehşetlerini görmemek için, bir eser-i rahmet olarak, ehl-i imanın ruhları daha evvel kabzedilecek, kıyamet kâfirlerin başına kopacaktır. Mektubat, 15. Mektub, s. 61, (yeni tanzim, s. 97) *** Suâl: Sen bu zamanın hâdisâtına, fitne-i âhirzaman diyorsun. Halbuki hadiste vârid olmuş ki, “Âhirzamanda Allah Allah (cc) denilmeyecek; sonra kıyamet kopacak.” Elcevap: Evvelâ, fitne-i âhirzamanın müddeti uzundur; biz bir faslındayız. Saniyen: “Yerde Allah Allah (cc) denilmeyecek”ten murad, Allah’a imân kalkacak demek değildir;Haşiye-1 belki Allah’ın nâmını değiştirecekler demektir. Nasıl ki yerde Allah Allah (cc) denilmezse kıyamet-i kübrâ kopacak. Bir memlekette de Allah Allah (cc) denilmezse bir nevî kıyamet kopmasına işarettir.Haşiye-2 Haşiye-1: Çünkü hadiste vardır ki, “Ümmetimden bir taife kıyamet gününe kadar galibâne hak üzerine olacaktır.” Bu hadis diğer hadisi takyid ediyor. Haşiye-2: Yedi sene evvel yazılan bu işâret-i gaybiye aynen vukua geldi. Herkes gördü. Evet bu geçen zelzele, kıyametin zelzele-i kübrasından haber verir gibi sarstı, fakat akılları başlarına gelmedi.
Lem’alar, 8. Lem’a, s. 66, (yeni tanzim, s. 111)
LÜGATÇE:
tevil: Anlaşılması zor olan âyet ve hadîslerde ne kast edildiğini ve ince mânâları bildirme. şeâir: Alâmet; İslâmın alâmeti olan şeyler. ismullah: Allah’ın ismi. küfr-ü mutlak: Kesin ve tam bir inkâr. kabz: Alma; teslim alma. İsevîlik din-i hakikîsi: Hz. İsa’nın (as) hakikî dini. zuhur: Ortaya çıkma, meydana çıkma. inkılâp: Değişme. çendan: Gerçi. ekseriyet-i mutlaka: Mutlak çoğunluk, büyük ekseriyet. küre-i arz: Dünya. ekalliyet: Azınlık. eser-i rahmet: Rahmet eseri, belirtisi. fitne-i âhirzaman: Dünyanın sonuna yakın devrin (âhirzaman) bozuklukları, karışıklıkları ve ahlâksızlıkları. vârid: Ulaşan, yetişen, gelen, erişen. murad: İstenen, talep edilen, dilek. kıyamet-i kübrâ: En büyük kıyâmet. takyid: Kayıt ve şarta bağlama. işâret-i gaybiye: Gaybî işâret, belirti. zelzele-i kübra: Büyük sarsıntı. |
29.01.2010 |
Cehennemdeki hususî cennetler
Allah’ın her şeyi rahmetledir. Kâinatın yaratılması, mahlûkatın nizam ve intizam içinde hayatlarının devamı Allah’ın rahmet ve şefkati iledir. Güneş bizi ısıtıyor, ay gecemizi aydınlatıyor, dünya bize hizmet ediyor ise bu Rahman ve Rahim’in şefkat ve rahmeti sayesindedir. Yağmurun bizi sulaması, toprağın binlerce nimeti bize sunması, bitkilerin en güzel meyvelerini bizlere ikram etmesi; keçi, koyun gibi hayvanların bizler için hayatını feda etmeleri, yine Kerim ve Rahim olan bir Zatın şefkat ve merhameti iledir. Hayatımız ve hayatımızı devam ettiren bütün nimetler, Allah’ın Vedud, Hannan ve Mennan isimleri gereği yine şefkat ve rahmet yolu ile gelir. Hatta biz insanların kendi hatalarımızdan dolayı başımıza gelen musîbet ve felâketlerde bile bir rahmet ve şefkat ciheti vardır ki, musîbete uğrayan insanlara Cenâb-ı Hak, ahiret ve ebediyet yurdunda öyle rahmetler ediyor ki, o dünyevî musîbetin şiddetini hiçe indiriyor. İşte böylesine musîbetler altında inleyen insanları ahirette rahmetlere gark etmek, inanan insanları Cehennem azabından affetmek, mü’minleri ebedî Cennette mesut etmek de yine O’nun rahmet ve şefkati iledir. Kâfire Cehennem hayatı vermek de bir cihette rahmet izi taşır. Zira kâfir kendisinin ‘ebedî yok olacağı’ inancını taşıyor. Cehennem de olsa varlık yokluğa tercih edilir. İşte varlık âlemlerinden bir âlem olan ve zebani gibi bazı mahlûkatın mekânı olan Cehennem hayatını kâfir için yaratmak da bir ölçüde rahmettir. Cehennemde bazı insanlar için hususi cennetler yaratmak da yine Allah’ın rahmet ve şefkati iledir. Makbul bir imanı olmayan, ancak ‘Müslümanlara yardım eden, İslâmları seven bazı kişiler için cehennemde hususî cennetler olacağı’, bakın Risâle-i Nur’da nasıl tarif edilmiş: “Ebu Talib, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın risaletini değil, şahsını, zâtını gayet ciddî severdi. Onun o gayet ciddî, o şahsî şefkati ve muhabbeti, elbette zayie gitmeyecektir. Evet, ciddî bir surette Cenâb-ı Hakk’ın Habib-i Ekrem’ini sevmiş ve himaye etmiş ve taraftarlık göstermiş olan Ebu Talib’in, inkâra ve inada değil, belki hicab ve asabiyet-i kavmiye gibi hissiyata binaen makbul bir iman getirmemesi üzerine, Cehenneme gitse de, yine Cehennem içinde bir nevi hususî cenneti, onun hasenatına mükâfaten hâlk edebilir. Kışta bazı yerde baharı hâlk ettiği ve zindanda, uyku vasıtasıyla, bazı adamlara zindanı saraya çevirdiği gibi, hususî cehennemi, hususî bir nevî cennete çevirebilir.” (Mektubat, 376) Ne kadar güzel bir müjde bu! Ebû Talip hakkındaki bu fetva, Peygamber Aleyhisselâmı seven, ona hürmet eden, onun dâvâsına saygı gösteren, onu insanlık için büyük bir mürşit olarak gören, ancak makbul bir iman getirmeyen bütün insanlar için geçerli olabilir. Demek ki Allah’ın rahmetinin tecessüm etmiş bir göstergesi olan, âlemlere rahmet olarak gönderilen Resûl-i Ekrem’e (asm) karşı yapılan en küçük bir saygı, sevgi ve muhabbet dahi boşa gitmiyor ki, Allah onlar için cehennemde bile olsa hususi cennetler yaratıyor. Hatta insanlığa büyük faydaları olmuş, insanlık için büyük gayret ve çaba sarf etmiş, ilim ve fen yolu ile insan hayatını kolaylaştıran birçok ilmî keşif yapmış Edison gibi büyük ilim adamlarının da bu sınıfın içine girebileceği düşünülebilir belki. Bu büyük insanların tam akibetini bilmiyoruz, ama bu ilim adamları belki makbul bir imanı olmadığından dolayı cehenneme bile gitse, Allah onlar için dünyada yaptıkları hizmete mükâfat olarak onlar için cehennemde hususî bir cennet yaratabilir. Allah’ın rahmetinden kimse ümit kesmesin. Bu noktada konu ile ilgili bir hadis-i şerifi nakledelim. Hadis-i şerif, Bediüzzaman Hazretlerinin Cehennemdeki hususi cennetleri tanımlamasına kaynak olması bakımından oldukça dikkat çekicidir: “Resulullah şöyle buyurmuştur: Dört grup vardır ki, onlar kıyamet günü kendilerini mazur göstereceklerdir: Hiçbir şey duymayan sağırlar; gel-git akıllı ahmaklar; aşırı yaşlılar; fetret devrinde ölen insanlar. Sağırlar derler ki, ‘Ya Rab! İslâmiyet geldi ama biz bir şey’ duymadık. Gel-git akıllılar diyecek ki, ‘İslâmiyet geldi ama benim üzerime çocuklar pislik atıyorlardı.’ Yaşlılar diyecek ki, ‘İslâmiyet geldi ama bir şey anlayamadık.’ Fetret devrinde ölenler diyecek ki, ‘Ya Rab! Bize peygamber hiç gelmedi.’ Bunlar cehenneme de girseler, Allah orayı onlar için bir nevî cennete çevirir.” (El-Beyhaki, Kitab el-I’tikad)
HALİL AKGÜNLER - [email protected] |
29.01.2010 |