19 Haziran 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Beş şey gelmeden evvel beş şeyi fırsat bil: 1. Ölüm gelmeden önce hayatının, 2. Hastalık gelmeden önce sağlığının, 3. Meşguliyet gelip çatmadan önce boş vaktinin, 4. İhtiyarlık gelmeden önce gençliğinin, 5. Fakirlik gelmeden önce zenginliğinin.

Câmiü's-Sağîr, No: 698

19.06.2009


Ölüm ahbaplara kavuşmaktır

Bir zaman, esaretten geldikten sonra, İstanbul’da bir iki sene yine gaflet galebe etti. Siyaset havası, nazarımı nefsimden kaldırıp âfâka dağıtmışken, birgün İstanbul’un Eyüp Sultan kabristanının dereye bakan yüksek bir yerinde oturuyordum. İstanbul etrafındaki âfâka baktım. Birden, bakıyorum, benim hususî dünyam vefat ediyor, bazı cihette ruh çekiliyor gibi bir hâlet-i hayaliye bana geldi. Dedim “Acaba bu kabristanın mezar taşlarındaki yazıları mıdır ki, bana böyle hayal veriyor?” diye nazarımı çektim. Uzağa değil, o kabristana baktım. Kalbime ihtar edildi ki:

“Bu senin etrafındaki kabristanın, yüz İstanbul, içinde vardır. Çünkü yüz defa İstanbul buraya boşalmış. Bütün İstanbul’un halkını buraya boşaltan bir Hâkim-i Kadîr’in hükmünden kurtulup müstesna kalamazsın; sen de gideceksin.”

Ben kabristandan çıkıp, bu dehşetli hayal ile Sultan Eyüp Camiinin mahfelindeki küçük bir odaya, çok defa girdiğim gibi, bu defa da girdim. Düşündüm ki, ben üç cihette misafirim. Bu menzilcikte misafir olduğum gibi, İstanbul’da da misafirim, dünyada da misafirim. Misafir, yolunu düşünmeli. Nasıl ki bu odadan çıkacağım, birgün de İstanbul’dan da çıkacağım, diğer birgün de dünyadan çıkacağım.

İşte bu hâlette, gayet rikkatli ve firkatli, elemli bir hüzün ve gam, kalbime, başıma çöktü. Çünkü ben yalnız bir iki dostu kaybetmiyorum. İstanbul’da binler sevdiğim dostlarımdan mufarakat gibi, çok sevdiğim İstanbul’dan da ayrılacağım. Dünyada yüz binler dostlarımdan iftirak gibi, çok sevdiğim ve müptelâ olduğum o güzel dünyadan da ayrılacağım diye düşünürken, yine kabristanın o yüksek yerine gittim. Ara sıra sinemaya ibret için gittiğimden, bana, İstanbul içindeki insanlar, o dakikada, sinemada geçmiş zamanın gölgelerini hazır zamana getirmek cihetiyle, ölmüş olanları ayakta gezer sûretinde gösterdikleri gibi, aynen ben de, o vakit gördüğüm insanları, ayakta gezen cenazeler vaziyetinde gördüm. Hayalim dedi ki: Madem bu kabristanda olanlardan bir kısmı, sinemada, gezer gibi görülüyor; ileride kat’iyen bu kabristana girecekleri, girmiş gibi gör. Onlar da cenazelerdir, geziyorlar.

Birden, Kur’ân-ı Hakîmin nuruyla ve Gavs-ı Âzam Şeyh Geylânî Hazretlerinin irşadıyla, o hazîn hâlet, sürurlu ve neşeli bir vaziyete inkılâp etti. Şöyle ki:

O hazîn hale karşı Kur’ân’dan gelen nur böyle ihtar etti ki: Senin, şimal-i şarkîde, Kosturma’daki gurbetinde bir iki esir zabit dostun vardı. Bu dostların her halde İstanbul’a gideceklerini biliyordun. Sana birisi deseydi, “Sen İstanbul’a mı gideceksin, yoksa burada mı kalacaksın?” Elbette, zerre miktar aklın varsa, İstanbul’a ferah ve sürurla gitmesini kabul edecektin. Çünkü bin birden, dokuz yüz doksan dokuz ahbabın İstanbul’dadırlar. Burada bir iki tane kalmış; onlar da oraya gidecekler. Senin için İstanbul’a gitmek hazîn bir firak, elîm bir iftirak değil. Hem de geldin, memnun olmadın mı? O düşman memleketindeki pek karanlık, uzun gecelerinden ve pek soğuk fırtına kışlarından kurtuldun. Bu güzel, dünya cenneti gibi İstanbul’a geldin.

Aynen öyle de, senin küçüklüğünden bu yaşına kadar, sevdiklerinden yüzde doksan dokuzu, sana dehşet veren kabristana göçmüşler. Bu dünyada kalan bir iki dostun var; onlar da oraya gidecekler. Dünyada vefatın firak değil, visaldir, o ahbaplara kavuşmaktır. Onlar, yani o ervâh-ı bâkiye, eskimiş yuvalarını toprak altında bırakıp, bir kısmı yıldızlarda, bir kısmı âlem-i berzah tabakatında geziyorlar diye ihtar edildi.

Lem’alar, 26. Lem’a, 10. Rica

19.06.2009


Isparta Yolu’nda on bini aşkın şehit!

İnsan, ölüm gelince susarmış. Oysa Risâle-i Nur Talebeleri ölüm gelince de konuşurlar. Hatta ölümleriyle konuşurlar. Risâle-i Nur’un azîz müellifi Üstadım “Ölümüm başınızda bomba olup patlayacak” demiyor mu? “Biz bir öleceğiz, bin dirileceğiz!” demiyor mu?

***

“Konya’dan Isparta’ya gitmekte olan üniversite öğrencileri…” Haberin içinde geçen bu ifadeler televizyonla hiç alâkam olmadığı halde dikkatimi çekti. İçimden bir anda geçti. “Acaba mı? Allah korusun…” dedim içimden… Babam da aynı şeyi hissetmiş olacak ki, içimizdeki ortak şüpheyi dile getirdi. “Bunlar okuma programına giden gençler olmasın”dı…

***

Bugün gazeteyi elime alır almaz, gayr-i ihtiyârî taziye ilânlarına baktım ilk önce. Maalesef öyleymiş. İçimdeki hüzün bulutu öyle yoğun ki, zor tutuyorum kendimi. Bu hüznün yoğunlaşıp gönlümden ve gözümden taşmaması için…

***

Oysa başta da demiştik. Ölüm gelince insan susar ama Risâle-i Nur’a talebe olanlar ölümleriyle de konuşurlar. Yıllar önce en yakın arkadaşımın babası vefat ettiğinde edebiyat hocam bana N. Fazıl’ın şu mısralarını okumuştu:

“Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber

Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü peygamber”

Birazcık dindirmişti bu mısralar, lise yıllarının deli dolu gönlümü… Ama Risâle-i Nur’u okudukça aklım bile kabul etmişti. Ölüm güzeldi, nimetti…

***

Hele de böylesine bir ölüm. Risâle-i Nur okumaya giderken, onun yolunda can vermek. Belki de sorsalardı bana, ben de Azrail’in böyle bir şekilde canımı almasını isterdim. Hakikaten güzel bir gidişti. Risâle-i Nur’ları okumaya giderken Müellifine kavuşmak. Risâle-i Nur okumaya giderken asırlar öncesinden koruyucuları olan Gavs-ı A’zâm’a (ks) ve Hz. Ali’ye (ra) kavuşmak… Ve hepsinin Üstadına (asm) kavuşmak…

***

Şimdi düşünüyorum: Gidenler için kolay da, kalanlar için zor… Çünkü gidenler yine bir şairin “iyi insanlar, iyi atlara binip gittiler” dediği gibi gittiler. Biraz daha düşününce, üzülünce “artık üzülme” der gibi gönlüme Üstadımın ve Risâlelerin verdiği iki müjde bir arada geldi; Birincisi İhlâs Risâlesi’nde geçen 4 fertten 1111 manevî kuvveti veren sır; diğeri Binbaşı Asım ve Hasan Feyzi Ağabeylerimizin temsil ettiği, yine Risâle-i Nur’un sayfaları arasında geçen bu yolda can verenlerin mânevî şehit mertebesine çıktıkları müjdesi…

***

Ümit ediyorum ve gönlüme doğan da odur ki, bu kardeşlerimiz her iki sırra da mânen mazhar olmuşlardır İnşallah! Çünkü hem—tam tabiriyle—Risâle-i Nur yolunda, hem de—ihlâs sırrına münasip olarak—hep birlikte bu fani dünyadan göçmüşlerdir. Bu yüzden hem üzüntümüz hem de sevincimiz büyüktür. Üzüntümüz büyüktür, çünkü on binlere bedel beş kardeşimizi kaybettik; ama sevincimiz de büyüktür, çünkü bu beş kardeşimiz ümit ediyoruz mânen on binlerle şehidin makamına çıktılar…

***

Hayatta olan Risâle-i Nur Talebelerine de bundan sonra on binler yerinde şehit olan bu kardeşlerimizin bedeline bu yolda daha çok çalışmak, daha çok okumak, daha çok çabalamak düşüyor. Bana da ancak böyle bir taziye yazısı yazmak düşüyor. En başta ailelerine, sonra bütün Risâle-i Nur câmiâsına bir kez daha taziyelerimi sunuyorum. Duâlar ve fâtihalarla…

[email protected]

AHMET TAHİR UÇKUN

19.06.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.