Basından Seçmeler |
Zorunlu askerlik ve son nokta
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ‘bedelli askerlik’ ve ‘tek tip askerlik’ konusuna son noktayı koymuş. Gazeteler öyle diyor. Bedelli askerlik konusunun sürekli gündeme gelmesinden rahatsız olan genelkurmay başkanı, ‘Kesin olarak söylüyorum; bu konu kapanmıştır. Genelkurmay’ın böyle bir çalışması yoktur’ demiş. Her şeyden önce, demokratik bir rejimde bir konuda ‘son nokta’yı asker veya sivil bürokrat koymaz. Koyamaz. Konu ister bedelli askerlik olsun, ister zorunlu askerlik, isterse de askerlik süresinin belirlenmesi, son noktayı toplumun seçip iktidara getirdiği insanlar koyar; kararı parlamentolar ve hükümetler verir, askerler değil. Çünkü bu siyasi bir karardır. Hiçbir demokratik ülkede de gazeteler böyle yazmaz. Ve bir genelkurmay başkanının ‘bu konu kapanmıştır’ şeklindeki sözleri, ancak askeri diktatörlüklerde garipsenmez. Eğer biz de garipsemiyorsak, bizde de sorun var demektir. İşte bedelli veya zorunlu askerlik tartışmalarının içeriği kadar, hatta belki de daha önemli olan boyutu bu. Bu tartışmada kullanılan dil de, aslında bizim nasıl bir ülkede yaşadığımız hakkında fazlasıyla fikir veriyor. Çünkü, ‘bir saniye, genelkurmay başkanı böyle düşünüyor olabilir. Ama bu ülkeyi yöneten benim seçtiğim insanlar değil mi? Başbakanı ikna edersek, TBMM’yi harekete geçirebilirsek, asker bürokratlar istemese bile niye olmasın ki?’ diyen fazla kişi çıkmıyor. Gazetelere göre Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül de Başbuğ’a katılmış. Bu haberi ilginç bulan veya şaşıran var mı bilmem, ama keşke ‘ben şaşırdım’ diyebilseydim. ‘Mübadele’ci bakan, ‘Türkiye’nin özel şartları ve terörle mücadele gerçeği varken, kimseye kalkıp bedelli askerlikten bahsedemezsiniz. Bir şehit annesi ileride gelse ‘benim oğlum parası olmadığı ve bu nedenle askere gittiği için mi öldü?’ diye sorarsa ne diyeceğiz?’ demiş. İlahi sayın Gönül!.. Bugün ne diyorsunuz ki? Oğlunun tabutu başında bir asker annesi ‘neden bu ülkede hep fakirlerin çocukları ölüyor?’ diye feryat etmişti, hatırlarsınız. Merak ediyorum, acaba O’na ne demiştiniz?.. ‘Eşitlik var hanım, Doğu’ya gidecek askeri bilgisayar kurası belirliyor, dolayısıyla bugün bir fabrikatör çocuğunun, bir general çocuğunun veya bir bakan olarak benim çocuğumun ‘şehit’ olma ihtimali ile bir terzi çırağınınki aynıdır’ mı demiştiniz? Bunu diyebilir miydiniz ve diyebilir misiniz? Diyemezseniz niye hiç değilse susmuyorsunuz? Ben zorunlu askerliğe karşıyım. Zorunlu askerlik kaldırılıncaya kadar bedelli askerlikten yanayım ve profesyonel orduya da ilke olarak karşı değilim. Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir rejimde bir birey olarak bu fikirlerle ben son noktayı koyma hakkına ne kadar sahipsem, genelkurmay başkanı da o kadar sahiptir. Askerliğin statüsüyle ilgili karar siyasi bir karardır ve bu konuda ‘son nokta’yı koymak atanmışlara değil seçilmişlere ait bir yetkidir. Seçilmişler kendilerine ait değilmiş gibi yapsalar bile. Basın garipliği normal göstermeye çalışan ‘haber’ler üretse bile. ‘Genelkurmay başkanı son noktayı koydu’ya şaşırmak zorundayız. Çünkü bu haberlere şaşırma refleksinin kaybedilmiş olması, demokrasi açısından vahim bir sorunun varlığına işaret ediyor.
Berat Özipek Star, 9.6.2009 |
10.06.2009 |
Hani silâhlarla ilginiz yoktu?
Bedrettin Dalan’ın başkanı olduğu İstek Vakfı’na ait arazide yapılan kazıda bir cephanelik bulunmuştu. Peki, o silahlar ve mühimmat kime aitti? Başka türlü söylersek: “Dalan’ın gözüken cephanelik aslında kimindi?” Hem Askeriye, hem de Emniyet, “Bunlar bize ait değildir” açıklamasını yaptı. Hatta Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, eline kullanılmış bir LAW silahı alarak düzenlediği 29 Nisan tarihli basın toplantısında olayı espriye vurdu. Peki, biz ne dedik? Hatırlayalım: “Başbuğ kızsa da gerçek ortada: Kazılan arazilerden silahlar ve mühimmat çıkıyor. ‘Bu silahların bizimle bir alakası yok’ demesi inandırıcı gelmiyor. İnandırıcılıkta niye güçlük çekiyor? Çünkü tersini söyleyemez! ‘Evet, silahlar bizim kuruma ait’ dediği anda, bazı kesimlerin ona çok fena yükleneceğini biliyor.” (Sabah, 1 Mayıs) *** Geçen günler bizim tahminimizi doğruladı, Başbuğ’un savunmasını ise buharlaştırdı. Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılar, Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu’ndan (MKE) silahların vaziyetini sordular. Cevap dün medyaya yansıdı: Seri numaraları silinmemiş malzemeden bir kısmının MKE tarafından Silahlı Kuvvet’e teslim edildiği ortaya çıktı! (Star gazetesi, 8 Haziran) *** Nasıl oluyor da oluyor? Yani nasıl oluyor da biz oturduğumuz yerden silahların Askeriye ile ilişkili olduğunu biliyoruz ama kurumun başındaki Org. Başbuğ bilmiyor? Bence “bilmiyor” değil. Ancak kurumun (ve kendisinin) prestijini korumak için itiraf edemiyor. Çünkü o silahları TSK’den çıkartanlar, darbe yaptıktan sonra Org. Başbuğ ve arkadaşlarını tasfiye edecek olanlardır. Emre Aköz / Sabah, 9.6.2009 |
10.06.2009 |
Mühimmatı kim gömdürdü?
İstanbul Poyrazköy’de ikinci derece askeri bölgede ortaya çıkarılan cephanelerin kime ait olduğu ortaya çıktı. Star gazetesi dün Makine Kimya Enstitüsü (MKE) tarafından 14 Mayıs’ta savcılara gönderilen inceleme raporunu yayınladı. Buna göre, LAW silahlarının bir kısmı ile el bombalarının önemli bir kısmı Türk Silahları Kuvvetleri için üretilmiş. İddia edilen Ergenekon Terör Örgütü’ne ait mühimmatın dikkat çeken iki yönü var. Birincisi, aynı gömüde yer almalarına rağmen, Jandarma, Deniz, Kara ve Özel Kuvvetler için farklı üretilmişler. Yani cephaneyi oraya gömenler, bütün bu silahları bir araya getirecek ağa sahipler. İkincisi, mühimmatlar 1975’ten 2001 yılına kadar uzanan çeyrek asırlık bir zaman diliminde üretilmiş. Gömenler her kimse, çok uzun süredir bu işlerle uğraşıyor olmalılar. Sonuç olarak, birileri TSK’ya ait mühimmatı çalmış ya da sarf edildi göstererek belirli merkezlerde gömmüş. Yeraltı cephanelikleri oluşturmuş. TSK’nın bu konuda iç soruşturma yürüttüğünü Deniz Kuvvetleri’nde yapılan iki ayrı operasyondan anlıyoruz. Kaynağı bulunduğuna göre gömenler kim? Şayet bu cephanelik iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü’ne ait değilse, kimin? Daha önemlisi gömdüren kim? Bu işte “bir numara” varsa tehlike halen aramızda dolanıyor demektir...
Erhan Başyurt Bugün, 9.6.2009 |
10.06.2009 |