Lahika |
Hadis-i Şerif Meâli Dikkat edin! Dünyadayken lezzetli yemek yiyen ve süslü elbise giyen nice kimseler vardır ki, Kıyamet günü aç ve çıplaktırlar. Dünyada nice karnı aç ve çıplak kimseler vardır ki, âhirette lezzetler ve güzel elbiseler içerisindedirler. Câmiü's-Sağîr, No: 1566 |
09.06.2009 |
Tesettür, kadınlar için fıtrîdir
“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle, evlerinden çıktıklarında dış örtülerini üzerlerine alsınlar.” (Ahzâb Sûresi, 33:59) (ilâ âhir) âyeti, tesettürü emrediyor. Medeniyet-i sefihe ise, Kur’ân’ın bu hükmüne karşı muhalif gidiyor. Tesettürü fıtrî görmüyor, bir esarettir diyor.HÂŞİYE Elcevap: Kur’ân-ı Hakîmin bu hükmü tam fıtrî olduğuna ve muhalifi gayr-ı fıtrî olduğuna delâlet eden çok hikmetlerinden yalnız dört hikmetini beyan ederiz. Birinci Hikmet: Tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktizâ ediyor. Çünkü kadınlar hilkaten zayıf ve nazik olduklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan, kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek ve istiskale mâruz kalmamak için fıtrî bir meyli var. Hem kadınların on adetten altı yedisi, ya ihtiyardır, ya çirkindir ki, ihtiyarlığını ve çirkinliğini herkese göstermek istemezler. Ya kıskançtır, kendinden daha güzellere nisbeten çirkin düşmemek veya tecavüzden ve ittihamdan korkar; taarruza mâruz kalmamak ve kocası nazarında hıyanetle müttehem olmamak için, fıtraten tesettür isterler. Hattâ dikkat edilse, en ziyade kendini saklayan, ihtiyarlardır. Ve on adetten ancak iki üç tanesi bulunabilir ki, hem genç olsun, hem güzel olsun, hem kendini göstermekten sıkılmasın. Malûmdur ki, insan sevmediği ve istiskal ettiği adamların nazarından sıkılır, müteessir olur. Elbette açık saçıklık kıyafetine giren güzel bir kadın, bakmasına hoşlandığı nâmahrem erkeklerden onda iki üçü varsa, yedi sekizinden istiskal eder. Hem tefahhuş ve tefessüh etmeyen bir güzel kadın, nazik ve serîü’t-teessür olduğundan, maddeten tesiri tecrübe edilen, belki semlendiren pis nazarlardan elbette sıkılır. Hattâ işitiyoruz, açık saçıklık yeri olan Avrupa’da çok kadınlar, bu dikkat-i nazardan sıkılarak, “Bu alçaklar bizi göz hapsine alıp sıkıyorlar” diye polislere şekvâ ediyorlar. Demek, medeniyetin ref-i tesettürü hilâf-ı fıtrattır. Kur’ân’ın tesettür emri fıtrî olmakla beraber, o maden-i şefkat ve kıymettar birer refika-i ebediye olabilen kadınları, tesettür ile sukuttan, zilletten ve mânevî esaretten ve sefaletten kurtarıyor. (...) HÂŞİYE: Mahkemeye karşı ve mahkemeyi susturan Lâyiha-i Temyizin müdafaatından bir parça: “Ben de Adliyenin mahkemesine derim ki: Bin üçyüz elli senede ve her asırda üç yüz elli milyon insanların hayat-ı içtimâiyesinde en kudsî ve hakikatlı bir düstûr-u İlâhîyi, üç yüz elli bin tefsirin tasdiklerine ve ittifaklarına istinaden ve bin üçyüz elli sene zarfından geçmiş ecdadımızın itikadlarına iktidâen tefsir eden bir adamı mahkûm eden haksız bir kararı, elbette rûy-i zeminde adalet varsa, o kararı red ve bu hükmü nakzedecektir.” Lem’alar, s. 198, (yeni tanzim, s. 453)
LUGATÇE: tesettür: Örtünme. medeniyet-i sefihe: Gayrimeşru zevk ve eğlencelere sevkedici medeniyet. fıtrî: Yaratılıştan, yaratılışla ilgili, yaratılışa ait. gayr-ı fıtrî: Yaratılıştan olmayan, yaratılışa aykırı olan. delâlet: İşaret. fıtrat: Yaratılış. iktizâ: Gerektirme. hilkaten: Yaratılış yönüyle. istiskal: Sakîl görme, ağır bulup hoşlanmadığını belirtme. müttehem: Suçlanan. tefahhuş: Fuhşa girme, ahlâksızlık. tefessüh: Bozulma, kokuşma. serîü’t-teessür: Çabuk müteessir olan, çabuk üzülen. semlendirmek: Zehirlemek; kirletmek. ref-i tesettür: Tesettürün kaldırılması. hilâf-ı fıtrat: Yaradılış maksadına zıt. mâden-i şefkat: Şefkat madeni, kaynağı. refika-i ebediye: Ebedî hayat arkadaşı. sukut: Alçalma. zillet: Aşağılık, horluk, alçaklık. esaret: Esirlik. sefalet: Perişanlık. |
Bediuzzaman Said Nursi 09.06.2009 |
Dr. Ali İhsan Erdemir: Rus polisi Münâcât okuyor
—DÜNDEN DEVAM—
Rusya’daki Risâle-i Nur hizmetleri denilince, Bediüzzaman’ın Rusya’da esir düşmesi ve orada komutanla diyaloğu da aklımıza geliyor?
Haklısınız. Rusya hizmetleri deyince aslında Bediüzzaman aklımıza geliyor. Çünkü, Rusya’ya ilk giden Risâle-i Nur Talebesi Bediüzzaman’dır. Kader-i İlâhî Bediüzzaman’ı sevketmiş, 1915 yılında Ruslara esir düşmüş. Orada 2.5 sene Kosturma’da esir kalmıştır. 23. Söz’ü okuyan bir Rus demiş ki, “Rusların hâlet-i ruhiyesini bilmeyen bir insan bu kitabı yazamaz. Bu zât Rusları biliyor.” Demek ki, Risâle-i Nur’u okuyunca büyük tesir altında kalmış. Bediüzzaman, 1911’de Rus polisi ile konuşmasında şunu söyler: “Asya’da, Âlem-İslâm’da, üç Nur birbiri arkasında inkişafa başlıyor. Sizde, birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacak. Şu perde-i müstebidâne yırtılacak, takallüs edecek, bende gelip burada (Tiflis'te) medresemi yapacağım.” Rus Polisi “Heyhat!.. Şaşarım senin ümidine!” deyince, Bediüzzaman: “Ben de şaşarım senin aklına! Bu kışın devamına ihtimâl verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir nehârı vardır” der. Tekrar, Rus Polisi “İslâm parça parça olmuş?” deyince, Bediüzzaman: “Tahsile gitmişler. İşte Hindistan, İslâmın müstaid bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadîsinde çalışıyor. Mısır İslâmın zekî bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan İslâmın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde tâlim ediyorlar, ilâ ahir... ” der. Bu hakikatler tahakkuk edecektir inşallah… Şu anda İslâmiyetin en hızlı geliştiği ülke Rusya’dır. Çünkü insanlar İslâm’a çok susamış. Diğer taraftan orada çok Müslüman vardır. Müslümanlar yeniden dinlerine sarılınca diğer insanlara da nümune oluyorlar.
nOrada yaşadığınız hatıraların bazılarını anlatır mısınız?
Kaleningrat’a gittim. Hem prens Bismark, hem de Kant’ın memleketi. Eskiden Alman şehriymiş. 1. Dünya Savaşında savaş tazminatı olarak Ruslara geçmiş. Orada Risâle-i Nur hizmetleri başlamış. Halk Risâle-i Nur’un bereketine inanıyor. 8 askerî bölgede sohbetler oluyor. Polis akademisinde 300 polise ders yapılıyor. Rusların polislere talimâtı olmuş. Polisler üç dinin pratik bilgilerini bilmeleri lâzım. Bunun sebebi de üç dine mensup insanlarla iyi münasebetlerde olmaları. Hıristiyanlar bir el kitabı vermişler. Polisler onları ceplerinde taşıyorlar. Müslümanlardan da istemişler, öyle bir el kitabı olmayınca, ‘Münâcat’ı dağıtmışlar. Rusça Münâcat, her Rus polisinin cebinde varmış ve devamlı onları okuyorlar. Bunu orada gördüm. Burada, Viladimir Smanoviç Yojnikov isimli emekli bir milletvekili ile görüştüm. Kendisi orada mimarlık kolejinde derslere giriyor. Yojnikov’un dâveti üzerine polislerin orada yaptıkları Risâle-i Nur dersi televizyonlarda yayınlanmış. Yojnikov, “Bu derslere çok ihtiyacımız var. Kâinattan, maddeden, zerrelerden bahseden, Allah’ın varlığını, birliğini ispat eden böyle hakikatlere en çok bizim ihtiyacımız var” diye insanları dâvet ediyor. Bu kolejde her hafta mutlaka dersler okunuyor. Orayı ziyaretimizde bize de bir ders okutturdular. Okuduğumuz dersi Rusça’ya tercüme ettiler. Dersin başında Yojnikov’da bir konuşma yaptı. Müslümanların ahlâkından, içki içmemesinden, aile yapılarının sağlam olmasından bahsetti. “Bizi komünizm bitirdi, aile yapımız kalmadı, ahlâk kalmamış. Biz Müslümanları kendimize numune almalıyız” dedi.
KÂİNATTA EN BÜYÜK HAKİKAT TEVHİD
İman hakikatlerinden “tevhid” bahsini okudum. Dersin sonunda da “İnsanlık bu hakikatlere muhtaç, bundan sonra Hristiyanlarla Müslümanlar, aralarındaki ihtilâfları bırakıp insanlığın hem dünyevî, hem de uhrevî saadetine, hem ahlâksızlıktan kurtulmalarına ve huzura kavuşmalarına çalışmalıyız” dedim. Bunu söylediğimde bir talebe kalktı ve bir suâl sordu: “Bizde testis, sizde tevhid inancı var. Bunu siz basit bir ayrılık mı görüyorsunuz?” diye sordu. Ben de kendisine, “Esas mesele bu. Kâinattaki bu nizam, bu intizam Allah’ın birliğini gösteriyor. Kur’ân’da da âyet var. ‘İki ilâh olsa kâinatta bu nizam bozulur, fesada gider, bozulur.’ Bir şehirde iki vali olsa intizam bozulur. Bunun için birleşilecek nokta tevhiddir. Kâinatta en büyük hakikat tevhiddir. Dünyada bütün insanlığın birleşeceği noktada tevhiddir. Kur’ân’da dâvet var. Gelin ‘Allah birdir’ kelimesinde birleşelim. Diğer düğümler sonra çözülür” cevabını verdim. Talebe tekrar kalktı. “O zaman günah ve suç bizde” dedi. Dinleyenlerin hepsi Hristiyan olduğu için orada bir mahcup hâl oldu. Ben de, “Müslümanlar, Hristiyanlığın aslına inanıyor. İncil’e, Hz. İsa’ya inanıyoruz. Fakat İncil’in tahrif olduğuna inanıyoruz” dediğimde, o talebe de “Biz de buna inanıyoruz” karşılığını verdi. Ben de, “Hıristiyanlık, tarih boyunca çok büyük inkılâplar geçirdi. Bir kısmı dinsizliğe kaydı, bir kısmı tevhide yaklaşıyor. Biz inanıyoruz ki, tevhidde buluşacağız” cevabını verdim. Orada Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayat’ta söylediği şu cümleyi aktardım: “Eğer biz, doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevc fevc dahil olacaklardır…” ve peşinden de “Çünkü; biz, en son ve mükemmel din olan İslâmiyeti ef’âlimizle yaşayıp sizlere numune olamadığımız için sizin kadar biz de suçluyuz. Bunun için birinci vazife Müslümanlara düşüyor. İslâmiyeti hakikî mânâda yaşayıp, sâir insanlara da nümune olurlarsa, bütün insanlık hep beraber kurtulacaktır” dedim. Bütün bunları anlattığımda Yojnikov “bunları yaz” dedi. Ben de bunların hepsinin Risâle-i Nurlarda olduğunu söyledim. Rus milleti, kendi ifadeleriyle, çok bedbaht bir halde. Aile yapıları bozulmuş, ruhları mahvolmuş. Yojnikov, “Komünizm bizde ruh bırakmadı, ruhumuzu öldürmüş, bizde derin tahribatlar yaptı” dedi. İçki, ahlâksızlık ve uyuşturucu Rus gençlerini bitiriyor. Bugün Rusya kurtuluşunu Müslümanlıkta görüyor. Camiler cemaatlerle dolup taşıyor. Rusya’daki merkez camiinde Kurban Bayram namazını Rusya televizyonu dört saat canlı verdi. Rus yetkilisi, bayramı tebrik ederken, “Müslümanların bu duruşundan, bir araya gelmelerinden ibret almalıyız” diye misâl gösterdi. Rusya’da komünizmden sonra, şu anda demokratikleşme yaşanıyor. Bunlar büyük ve önemli gelişmeler.
FITRAT İSLÂMİYETTEN KOPMAZ
Bediüzzaman’ın “Müslüman neslinden gelen bir adamın akıl ve fikri İslâmiyetten tecerrüt etse bile, fıtratı ve vicdanı hiçbir zaman İslâmiyetten kopmaz, ayrılmaz” diyor. Bugün Rusya’daki Müslümanların hâli bunu gösteriyor. Akılları fikirleri zaman içerisinde kısmen İslâmiyetten uzaklaşsalar bile Allah’ın hidayetiyle basit bir bahane ve sebeple hemen Müslümanlığı yaşamaya başlıyorlar. İslâmiyeti yaşamaya başladıklarında da içkiyi ve kötü ahlâkı bırakıyor, maddî ve mânevî değişiyorlar. Buna bir misal olmak üzere bir hadise anlatmak istiyorum. Rusya’ya ilk gittiğimde Tiflis asıllı Azerî Eldar Muallim isimli bir profesörle tanışmıştık. 30 senedir Rusya’da yaşıyormuş. Moskova Üniversitesinde öğretim görevlisi olmuş. 17 tane fizik kitabı var. Namaz’a nasıl başladığını sorduğumda, “Biz ateisttik, dinsizdik. Tamamen dinsiz yetiştik. Gorbaçov geldi Rusya’yı dağıttı. Kapılar açıldı. Kiliseler tamir edildi. Yurtdışından tırlarla İncil gönderildi. Rus halkı kiliselere akın etti. Bu 6 ay kadar devam etti. Ama orada bir şey bulamadık. Rus olan eşim Kiliseye gitmek istediğini söyledi. ‘Kim nereye isterse gider’ dedim. Oğlum da o tarihte 14 yaşındaydı. Eşim, ‘Bu çocuk bizim gibi dinsiz büyümesin, bu da bir dine girsin’ dediğinde, gayr-ı ihtiyari bende bir his uyandı. ‘Olamaz. Benim atam Müslümandı, ben oğlumu Hıristiyan yapamam’ dedim. Oğlumun elinden tuttum, doğru camiye koştum. Hocayı buldum, ‘Bize dinimizi öğret’ dedim. 3 ay camiye gide gele hem ben hem oğlum Müslüman olduk” diye anlattı. Kiliseye giden eşine “Bize üye ol. Şu bankaya şu kadar para yatır” demişler. Eşi, “Dini de parayla mı satıyorlar” diyerek eşinin ve oğlunun gittiği camiye gitmeye karar vermiş. Ruslar kitap okumayı seven bir millettir. Arkadaşlar daha önce Eldar Muallim’e Rusça olarak basılan Küçük Sözler, 23. Söz ve Tabiat Risâlesi hediye etmişler. Eldar Muallim’in eşi masanın üzerinde duran 23. Söz’ü bir saat içinde okumuş. Eve gelen eşine “Ben de Müslüman olmak istiyorum” dediğinde Eldar Muallim, üç kez “Allahüekber” dedikten sonra “Bak oğlum annen de Müslümanlığı seçti” dediğini ve o gün bugündür evlerinde cemaatle namaz kıldıklarını aktardı. Allah’ın hidayetiyle... Hiç din, iman nâmına bir şey duymamış ama çocuğuna Hıristiyanlık teklif edildiğinde Müslüman fıtratı harekete geçiyor.
|
Mehmet KARA 09.06.2009 |