Lahika |
Hadis-i Şerif Meâli Kişi öldüğünde şu üç şeyden gelenler hâriç, ameli kesilir: (1) Varlığı devam eden ve istifade edilen hayırlı bir eser, (2) kendisinden faydalanılan ilim, (3) kendisi için duâ eden hayırlı bir evlât. Câmiü's-Sağîr, No: 474 |
28.05.2009 |
Binlerce günaha nasıl mukabele edilir?
Aziz, sıddık kardeşlerim, Lâtif ve mânidar ve beşaretli iki hadiseyi beyan ediyorum. Birincisi: Meyusâne bir hatıradan müjdeli bir ihtar: Bugünlerde hatırıma geldi ki, hayat-ı içtimaiyeye giren hangi şeye temas etse, ekseriyetle günahlara maruz kalıyor. Her cihette günahlar serbestçe insanı sarıyorlar. “Bu kadar günahlara karşı insanın hususî ibadet ve takvâsı nasıl mukabele edebilir?” diye meyusâne düşündüm. Hayat-ı içtimaiyedeki Risâle-i Nur Talebeleri- nin vaziyetlerini tahattur ettim. Risâle-i Nur şakirtleri hakkında necatlarına ve ehl-i saadet olduklarına dair kuvvetli işaret-i Kur’âniyeyi ve beşaret-i Aleviyeyi ve Gavsiyeyi düşündüm. Kalben dedim ki: “Herbiri bin yerden gelen günahlara karşı bir dille nasıl mukabele eder, galebe eder, necat bulur?” diye mütehayyir kaldım. Bu tahayyürüme mukabil ihtar edildi ki: Risâle-i Nur’un hakikî ve sadık şakirtlerinin mâbeynlerindeki düstur-u esasiye olan iştirak-i âmâl-i uhreviye kanunuyla ve samimî ve halis tesanüd sırrıyla herbir halis, hakikî şakirt, bir dille değil, belki kardeşleri adedince dillerle ibadet edip istiğfar eder. Bin taraftan hücum eden günahlara, binler dille mukabele eder. Bazı melâikenin kırk bin dille zikrettikleri gibi, halis, hakikî, müttakî bir şakirt dahi kırk bin kardeşinin dilleriyle ibadet eder, necata müstehak ve İnşaallah ehl-i saadet olur. Risâle-i Nur dairesinde sadakat ve hizmet ve takvâ ve içtinab-ı kebâir derecesiyle o ulvî ve küllî ubudiyete sahip olur. Elbette, bu büyük kazancı kaçırmamak için, takvâda, ihlâsta, sadakatte çalışmak gerektir. İkincisi: Eski zamanda, on dört yaşında iken icâzet almanın alâmeti olan üstad tarafından sarık sardırmak, bir cübbe bana giydirmek vaziyetine mâniler bulundu. Yaşımın küçüklüğüyle, memleketimizde büyük hocalara mahsus kisve giymek yakışmadığı... Saniyen: O zamanda büyük âlimler, bana karşı üstadlık vaziyeti değil, ya rakip veyahut teslimiyet derecesine girdikleri için bana cübbe giydirecek ve üstadlık vaziyetini alacak kendilerine güvenenler bulunmadı. Ve evliya-yı azimeden dört beş zâtın vefat etmeleri cihetiyle, elli altı senedir icazetin zahir alâmeti olan cübbeyi giymek ve bir üstadın elini öpmek, üstadlığını kabul etmek hakkımı bugünlerde, yüz senelik bir mesafede Hazret-i Mevlânâ Zülcenâheyn Hâlid Ziyâeddin kendi cübbesini, o cübbeye sarılan bir sarıkla, pek garip bir tarzda bana giydirmek için gönderdiğini bazı emarelerle bana kanaat geldi. Ben de o mübarek ve yüz yaşında cübbeyi giyiyorum. Cenâb-ı Hakka yüz binler şükrediyorum.HAŞİYE HAŞİYE: Bu mübarek emaneti Risâle-i Nur Talebelerinden ve ahiret hemşirelerimizden Âsiye namında bir muhterem hanımın eliyle aldım. Kastamonu Lâhikası, s. 67
LÜGATÇE: beşaret: Müjde. meyusâne: Üzülerek. hayat-ı içtimaiye: Sosyal hayat, toplum hayatı. tahattur: Hatırlama. necat: Kurtuluş. beşaret-i Aleviye ve Gavsiye: Gavs-ı Azam Abdulkadir Geylanî ve Hz. Ali’nin Risâle-i Nur ve Talebeleri hakkındaki gaybî müjdeleri. mütehayyir: Hayret içerisinde kalmış. mâbeyn: Ara, arasında. iştirak-i âmâl-i uhreviye: Ahirete ait amellerde manevî ortaklık. tesanüd: Dayanışma. müttakî: Takva sahibi. içtinab-ı kebâir: Büyük günahlardan kaçınmak. ubudiyet: Kulluk, ibadet. icâzet: Diploma. evliya-yı azime: Büyük evliya. |
Bediuzzaman Said Nursi 28.05.2009 |
Ulvî gâye
—Özbek Nur kardeşlerime ithâfen—
Seçilmiş kelimelerinle zenginsin, ey Nur! Zarif üslûbunla gönüller, buluyor huzur. Mânâ dolu bakışı tebliğ ediyorsun Hem okuyor hem okutuyorsun. İtidal ve denge, senin has vasfın İfrat ve tefrit, en birinci hasmın. Akıl, kalp, ruh ve sırrı kuşatmışsın Hepsinin gıdasını, Kur’ân’dan dağıtmışsın Ne ulvî gayedir ki, imanı kavî etmek, İhlâsı tam, tavrı safi etmek. Her sözünden hikmet fışkırıyor Teslim ile okuyan, rahmet buluyor. Ben ki acizim, zayıfım, bîçareyim Seni hangi mihengimle ölçeyim? Asli mânâyı muhafaza ile vazifelisin Aldığın mirasa sadakatle eğilirsin. Sana karşı gelmek, ne büyük mahrumiyet! Halbuki doğru yaşanmalı, doğru İslâmiyet. Şimdi, milyonların hassas gözbebeğisin, Gönüllere cemre düşüren Nur iklimisin. Nuruna engel olanlara ne demeli bilmem! Başlarını yesin! Zalimlere gerek Cehennem!
SİNAN SÜVER |
28.05.2009 |