Lahika |
Hadis-i Şerif Meâli Kişinin Mescid-i Aksâ’da kıldığı namazı beş bin namaza, benim şu mescidimde kıldığı namazı elli bin namaza, Mescid-i Haram’da kıldığı namazı ise yüz bin namaza bedeldir. Câmiü's-Sağîr, No: 2506 |
26.05.2009 |
Sath-ı arz, o zatın (asm) Mescid-i Aksâ’sıdır
BİRİNCİ REŞHA Arkadaş! Hâlıkımızı tarif eden, pek büyük bir şahsiyet-i mâneviyeye mâlik, bürhan-ı nâtık dediğimiz, “Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm kimdir?” diye yapılan suâle cevaben deriz ki: Hazret-i Muhammed (asm) öyle bir zattır ki, azamet-i mâneviyesinden dolayı sath-ı arz, o zatın mescid-i aksâsıdır. Mekke-i Mükerreme onun mihrabı, Medine-i Münevvere onun minber-i fazl-ı kemalidir. Cemaat-ı mü’minîne en son ve en âli imam ve nev-i beşerin hatîb-i şehîridir; saadet düsturlarını beyan ediyor. Ve bütün enbiyânın reisidir; onları tezkiye ve tasdik ediyor. Çünkü, dini bütün dinlerin esasatına câmidir. Ve bütün evliyânın başıdır; şems-i risaletiyle onları terbiye ve tenvir ediyor. O zat (asm) öyle bir kutup ve nokta-i merkeziyedir ki, onun halka-i zikrinde bulunan bütün enbiyâ-i ahyâr, ebrâr-ı sâdıkîn onun gelmesine müttefik ve kelâm-ı nutkuyla nâtıktırlar. Ve öyle bir şecere-i nuraniyedir ki, damar ve kökleri, enbiyânın esasat-ı semâviyesidir. Dal ve budakları, evliyânın maarif-i ilhamiyesidir. Bu itibarla, herhangi bir dâvâyı iddia etmişse, bütün enbiyâ mucizelerine istinaden ve bütün evliyâ kerametlerine müsteniden ona şehadet etmişlerdir. Evet, bütün dâvâlarının tasdiklerini iş’âr eden, bütün kâmillerin hâtem ve mühürleri vardır. Ezcümle: O zatın (a.s.m.) dâvâlarından biri tevhiddir. Bu dâvâyı tasrih ve ifade eden kelime-i mübârekesidir. O zatın halka-i din ve zikrine giren bütün geçmiş ve gelecek insanlar o kelime-i mukaddeseyi rükn-i İmân ve vird-i zeban etmişlerdir. Demek, o dâvânın hak ve hakikat olduğuna kanaat ve itminan ve iz’anları hâsıl olmuş ki, zaman ve mekâna şâmil bir tarzda, o kelime-i mübâreke, meşrepleri, meslekleri, an’aneleri mütehalif, mütebayin insanların ağızlarında Mevlevîler gibi semâvî deveran ve cevelân ediyor. Binaenaleyh, gayr-ı mütenahî şahitlerin tasdikiyle hak ve hakkaniyeti tahakkuk eden bir dâvâya, hiçbir vehmin haddi değildir ki, ona dest-i itirazı uzatabilsin! İKİNCİ REŞHA Arkadaş! Tevhidi ispat ve nev-i beşeri irşad eden o nuranî bürhan; biri sağında, diğeri solunda, biri mütevatir, diğeri mecma-ı aleyh bulunan nübüvvet ve velâyetle mücehhezdir. Ve aynı zamanda, irhasat denilen kablen-nübüvvet kendisinden zuhur eden harika hallerin rumuzatıyla ve kütüb-ü semâviyenin beşârâtıyla ve hevâtif denilen, gayptan verilen tebşirat-ı müteaddide ile musaddaktır. Ve keza, o bürhan-ı nurânîden zuhur eden inşikak-ı kamer, parmaklarından fışkıran sular, ağaçların onun dâvetine icabetleri, duasının akabinde yağmurun nüzulü, pek az bir yemekten çokların yiyip doymaları ve kurt, ceylân, deve, taş ve sairenin konuşmaları gibi mucizelerinin delâlet ve şehadetiyle tasdik edilmiş bir zattır (a.s.m.). Ve keza, dünya ve âhiret saadetlerini temine kâfil ve kâfi olan şeriatı, nübüvvetini tasdik ve ispata kâfidir. Geçen derslerde, şems-i şeriatinden bazı şuaları gördük. Tatvil-i kelâmı mucip tekrarları lâzım değildir. Mesnevi-i Nuriye, s. 21, 22, (yeni tanzim, s. 38)
Hâlık: Yaratıcı. bürhan-ı nâtık: Anlayan ve konuşan delil. azamet-i mâneviye: Manevi büyüklük. sath-ı arz: Yeryüzü. mescid-i aksâ: Kudüs’te çok eskiden gelen peygamberlerin (as) yaptırdıkları mâbed. mihrab: Câmide imamın bulunduğu yer. minber-i fazl-ı kemal: Kemal ve faziletinin minberi. nev-i beşer: İnsanlık. hatîb-i şehîr: Meşhur hatibi, konuşmacısı. enbiyâ: Peygamberler. tezkiye: Doğruluğuna şehâdet etmek, temize çıkarmak. câmi: İçine alan, kapsayan. şems-i risalet: Peygamberlik güneşi. enbiyâ-i ahyâr: Hayır sahibi peygamberler. ebrâr-ı sâdıkîn: Sadık iyiler. nâtık: Konuşan, dile getiren. şecere-i nuraniye: Nurani ağaç. maarif-i ilhamiye: İlhamla gelen bilgi, ilim. |
Bediuzzaman Said Nursi 26.05.2009 |