Görüş |
BAKIŞ
Genç kız bavula eşyalarını yerleştirirken tebessüm fırsat buldukça yüzünün karelerine konuyor, sonra gitmek için yol alıyordu. Salondaki çocuk sesleri önce ona sonra duvarlara vuruyordu. Bu evin gürültüsüne alışmak zor olmuştu. Bebeğin sürekli ağlaması, kardeşlerin kavgaları, annelerinin bu yaramazları durdurmak için bağırmak zorunda kalması. Sabah akşam hep aynıydı. Oda aynı, sokak aynı düşüncüler aynı. Birbirinden farklı olmayan tam yedi gün. Otobüs terminalinde dayısının ayak üstü yaptığı şakalara genç kız başını eğerek karşılık veriyordu. “Gene gel küçük hanım” deyişine “kısmetse” dedikten sonra otobüse bindi. Dayısına el sallayışı bir daha buralara gelip gelmeyeceğine dair bir işaret vermiyordu. Otobüs ilerliyordu. Uzun bir ovadan geçtikten sonra dağlara rast geldi. Genç kız başını camın kenarına dayamıştı. Gözleri kapalı ama uyumuyordu. Dün pazarda yaşamak zorunda kaldığı anı hatırlıyordu. Sabahki güneş bol keseden ışıklarını vururken öğlen cimrilik yapıp kesivermişti birden. Bulutlar dönüp duruyordu. Her an yağmur yağabilirdi. Yengesi pazara gitmek için hazırlanıyordu. O sırada odadan çıkan genç kız “ben de gelebilir miyim? Biraz hava almış olurum. Hem de sana yardım ederim.” dedi. Gece uyumadığı gözlerinden belli olan yenge sadece olur mânâsında başını salladı. Kapıda beklerken alacağı birkaç şeyin hesabını yapıyordu. Pazarcıların bağırışları gürültüyle dolmuş başına bir tokmak daha indiriyordu. Alış verişin havasına yavaş yavaş girmeye başlayınca bağırışlar kulaklarını zorlamıyordu artık. Yengesi bir tezgâhın önünde duruyor, fiyatları soruyor, pahalı bulduklarına hemen başını çeviriyor başka bir tezgâha yöneliyordu. Genç kızda onu takip ediyordu. Kıyafet satılan bir tezgâhın önünde durdular. Genç kız eteklerden birini eline aldı. Yengesi “çok mu beğendin?” dedi. Kendisine bir şey almayı düşünmüyordu ama bu eteği görünce kararsız kalmıştı. Sonra “evet” dedi. Bu evet zoraki mi çıktı dilinden yoksa isteyerek mi şimdi hatırlamıyordu. Genç kız eteğin arkasını önünü çevirip bakmaya devam ederken yengesinin bakışları etrafa kaçıştı. Başka yönlere dağıldı. Bir meyve satıcısına, simit satan çocuğa, çocuğun önünden geçen dilenciye. Genç kız şaşırdı. Önemsenmediğini düşündü. Aslında ilk geldiği gün onu yakan tedirginliği hemen hatırlasaydı aklının ucundan bile geçmezdi önemsenmediği. Dayısının evine geldiğinde bir fakirlik karşılamıştı onu. Küçük bir ev. Kullanılmaya devam eden eski eşyalar. Yedi çocuk. Hiç yeni elbise giymeyen. Onlara yük olacağı düşüncesi kaç gece uyutmamıştı onu. Misafir olduğu için belki çocuklarına alamadığı yiyecekleri onun için alıyorlardı. Mahcup oluyor, üzülüyordu. Bir anda irkildi. Yengesinin bu kaçış hali, yanında yokmuş gibi davranması içinin bir yerlerinde ezilme meydana getirdi. Canı yandı. Çocuklarına bile kıyafet alamazken ona nasıl alacaktı? Misafirde olsa. Görümcesinin kızına bu eteği almak isterdi. Onu tutan cüzdanında yeteri kadar para olmamasıydı mutlaka. Genç kız hemen çantasını açtı. Eteğin parasını verdi. Fakirliğin ve elinden bir şey gelmemenin o ağır yükü yengesinin omuzlarından sanki onun omuzlarına konmuştu. Dayısının hanımına belli etmese de o kadar çok şey hissetti ki, bugününe yarınlarına da yeterdi. Gözlerini açtı. Dağların eteklerinde yürüyen böceklere baktı. Bu bakış yengesinin pazarcıların üzerinde gezdirmek zorunda kaldığı bakışa benzemiyordu. Kendi halinde, sakin ve sıradan. |
FADİME KAYA 16.05.2009 |