Yoğun gündemde bizzat Başbakan’ın başlattığı hararetli tartışmaların gürültüsünde, Türkiye, İsrail’in NATO’nun askerî faaliyetlerine katılmasına koyduğu vetoyu el altından kaldırıyor.
Daha önce “gizli kalması ve asla duyurulmaması” tâlimatını verdiği halde, Başbakan’ın Meclis’teki odasının ve evinin altındaki ofiste “böcek” denilen dinleme cihazının bulunduğunu bizzat duyurduğu ve 3600 polisle, zırhlı araçlarla gittiği ODTÜ’de meydana gelen olayların günlerdir medyada alevlendirildiği arenada bu oldu-bittinin geçiştirilmesi dikkat çekici.
Belli ki yine âdeta “Cambaza bak!” taktiğiyle günübirlik medyatik olaylar karambolunda konu kamuoyunun nazarından kaçırılıyor.
Çoğu gazetenin sütunları arasında kalan, Jerusalem Post gazetesinin yayınlayıp Dışişleri Bakanlığı kaynaklarının doğruladığı habere göre, Türkiye’nin de onayıyla İsrail bundan böyle NATO’nun ortak üyesi olarak ittifakın seminer ve çalışmalarına katılabilecek. (Radikal 24.12.12)
Böylece Davos’taki “one minute” çıkışından sonra İsrail’le son yıllarda arttırılan, Millî Savunma eski Bakanı ifâdesiyle 60’ı aştığı belirtilen bütün ekonomik zabıtlar, savunma sanayii işbirliği ve askerî anlaşmalar, silâh alımı ihâlelerinin devam ettiği ve yenilerinin eklendiği süreçte, Türkiye NATO vetosunu da kaldırdı.
Her ne kadar 2013’teki NATO tatbikatları konusunda bir plânlama yapılmadığı belirtilse de, NATO üyesi olmayan İsrail, bundan böyle NATO’nun bütün askerî programlarına katıldığı gibi NATO nezdinde daimî temsilcilik kuracak. Türkiye, İsrail’le ilişkilerde doğrudan bağlantılı olarak İsrail’le daha güçlü bir ortaklık ve dayanışma içinde olacak…
İSRAİL’E, OECD’DEN SONRA “NATO ONAYI”
Özetle uluslar arası sularda Türk bayraklı Mavi Marmara gemisine saldırıp dokuz sivili öldüren, yüzlercesini günlerce fizikî ve psikolojik işkenceye tâbi tutan Tel Aviv, Ankara’nın “özür dileme” ve “maktullerin yakınlarına tazminat ödeme” şartlarını yerine getirmediği halde, ödüllendiriliyor. Tek Müslüman üye ülke olarak, İslâm dünyasından ve Filistin’den gelen bütün uyarılara rağmen, İsrail’in OECD üyeliğini veto etmeyip onaylaması gibi…
Demek ki Başbakanın, İsrail savaş uçaklarının amansız ambargo ve ablukasındaki Gazze’ye günlerce ateş yağdırdığı saldırısında İsrail’e karşı sert söylemlerle “Ya elimizle, ya dilimizle müdahale edeceğiz ya da kalbimizle buğz edeceğiz” dediği süreçte İsrail’e el altından ilişkiler geliştirilmiş..
Tam da Başbakan’ın Mısır’da İsrail’e veryansın ettiği esnada İskenderun’dan İsrail’in Hayfa limanına resmen ilk kez “ro ro seferleri” başlatılmış ve “ateşkes görüşmeleri için” Kahire’de kaldığı belirtilen Türkiye’nin İstihbarat Şefi ile İsrail istihbaratı Mossad’ın şefi arasında işbirliği anlaşması imzalanmıştı…
İlginçtir, önce Türk F4 savaş uçağı düşürüldü. Sonra Suriye’den atılan bombalar Akçakale’ye düştü, beş masum öldü . Bunun üzerine Türkiye, Batılıların ileri sürdüğü muhtemel ‘’kimyasal saldırı’’ya karşı NATO Patriotlarını resmen talep edip topraklarında konuşlandırdı. Akabinde ise Türkiye İsrail’e “NATO onayı” verdi.
ÖRTÜLÜ PAZARLIKLAR VE İŞBİRLİĞİ
Bu arada İsrail Ha’aretz gazetesi, Kasım sonunda Türkiye ile İsrail arasında süregelen işbirliğinin ilerletilmesi amacıyla İsrail Başbakanı Netanyahu’nun özel temsilcisi Joseph Ciechanover ile Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun İsviçre’nin Cenevre kentinde bazı gizli görüşmeler yapıldığını yazmış; Dışişleri Bakanı Davutoğlu, CNN Türk’te katıldığı canlı yayında görüşmeyi doğrulamıştı.
İsrail basınındaki “Türkiye, Patriotlar karşılığında İsrail’e vetoyu kaldırdı” yorumu ile Fransız haber ajansı AFP’nin “Türkiye İsrail vetosunu 4 Aralık’taki NATO toplantısında kaldırdı” bilgisini teyiden Dışişleri Bakanlığı’nca “bu adımın NATO’nun ortak savunma anlayışı amacıyla atıldığı”nın kaydedilmesi, çarpıcı.
Doğrusu, son “İsrail onayı”nın NATO’nun Patriot hava savunma sistemi yerleştirmesiyle eşzamanlı olması, Türkiye’nin İsrail’e “NATO jesti”nin NATO Patriot’ların karşılığı olduğu kanaatini kuvvetlendiriyor.
Neticede AKP hükümetince İsrail’e yapılan son jest, iç ve dünya kamuoyu önünde İsrail’e çatıp meydan okuyan siyasî iktidarın kapalı kapılar ardında İsrail’le işbirliklerinin yanı sıra siyasî pazarlıkları da sürdürdüğü gerçeğini bir defa daha ortaya çıkarıyor…