Kalkınmayı sağlayan üç unsur; teknoloji, bilgi, sermaye birikimidir. İktisadi kalkınma bir kez harekete geçtikten sonra kalkınma sürecinin devam ettirilmesi nüfus artışıyla mümkündür. Zira nüfus bir yönüyle ekonominin pazarı, diğer yönüyle de işgücüdür. Nitekim bugünlerde AB ülkelerinin ekonomisi sıkıntı içerisindedir. Bu ülkelerde iç talep yetersizliğinden büyüme hızının yavaşladığı bilinmektedir.
NÜFUSUN İTİCİ GÜCÜ
Esasen genel nüfus miktarı iktisadi kalkınma yönünden ‘nötr’ bir kavramdır. Ekonomik kalkınmayı ne hızlandırır ne yavaşlatır. Ekonomik kalkınmayı olumlu veya olumsuz etkileyen genel nüfus miktarı değil, nüfusun yapısı ve kullanılış şeklidir.
Bir ülkede nüfusun ‘üretici yönü’ tüketici yönünden fazla ise, o ülkede nüfus artışı iktisadi kalkınmayı hızlandıran itici bir kuvvettir. Zira bugünün kalabalık tüketicisi yarınların kalabalık üreticisidir. Bugün bizlerin özverisi olmadan, gelecekte, kalkınmayı hızlandıracak üreticilerin artması mümkün olmaz.
Şayet ülke ekonomisi, tüketime yetecek kadar üretemiyor ise bu durumda nüfus gelişmeyi engelleyen bir unsur olabilir. Fakat bunun çaresi nüfus artışını dondurmak veya azaltmak değil, nüfusun üretici yönünü geliştirmektir.
NÜFUS ARTIŞI TEHLİKE DEĞİL
Nüfus artışını tehlike olarak gören bütün teoriler, insan kabiliyetini ve bilgi birikiminin verimliliğe ve ekonomik gelişmeye olan katkısını göz ardı etmektedir. Ekonomik kalkınma için beyinler, eller kadar hatta ondan daha fazla önemlidir.
Nüfus artışını azaltma siyaseti, uzun ve orta vadede bir gaye ve prensip olarak değil, olsa olsa ekonomik gelişmenin belirli safhalarında yalnızca kısa vadede refahı ve fert başına düşen milli geliri artırmak için katlanılan bir gereklilik olarak değerlendirilebilir.
NÜFUSUN YAPISINI DEĞİŞTİRMELİYİZ
Ülkemizde gelir düzeyi ve kültür seviyesi düşük olan kırsal kesimde sahip olunan çocuk sayısı fazla olduğu halde, gelir ve kültür seviyesi yüksek olan metropol merkezlerinde yaşayan ailelerin çocuk sayısı düşüktür. Böylece maddî ve manevî yönden iyi bakılma ve eğitilme imkânı olan çocuk sayısının oransal olarak azalmasına neden olunmaktadır. Bu husus, nüfusun yapısını daha da bozmakta ve neslin dejenere olmasına yol açmaktadır.
Diğer taraftan doğum kontrolünün bir başka olumsuz etkisi, ülkedeki yaşlı nüfusun nispetini artırması ve yüzdelik oranda potansiyel nüfustan çıkacak ileri zekâlı kişi sayısını sınırlamasıdır.
Yapılması gereken, gelir ve kültür düzeyi yüksek ailelerin mümkün olduğunca fazla çocuk yetiştirerek, gelecekteki üretici nüfusun artmasına katkıda bulunmalarıdır.
Sanıyorum başbakan ‘en az üç çocuk yetiştirin’ derken öncelikle bu kesime sesleniyor. Zira bakıyorsunuz bir öğretim üyesinin veya bir avukatın ya ‘hiç’ ya ‘tek’ çocuğu var.
Sonuç olarak tüketim ağırlıklı nüfus artışının neden olduğu (kişi başına düşen) milli geliri azaltıcı ve işsizlik artışı gibi olumsuzlukları, nüfusun üretici yönünü geliştirerek gidermeyi bilmeliyiz. Uzun vadede nüfus artış hızımızın ‘kalkınmanın itici gücü’ olacağı şuuruyla ekonomik yönden büyüyen ve güçlü Türkiye sevdasıyla genç yapılı nüfusumuzu bu yönüyle muhafazaya çalışmalıyız. Ayrıca bugünün küçük tüketicilerinin yarının üretken beyinleri olacağını unutmadan devlet-millet elele tasarruflu ve özverili olup paylaştığımız ekmeği büyütmeye çalışmalıyız.