Ayetü’l-Kübra Risalesi Bediüzzaman Hazretleri’nin 1936’da sürgün olarak gönderildiği Kastamonu’da telif ettiği eserlerdendir. 1938 yılının Ramazan ayında yazılmıştır.
Bu risale, Isparta Nur Talebeleri başta olmak üzere kendini iman dâvâsına adamış herkes tarafından çoğaltılmış ve temin edilmeye başlamış, vatan sathına yayılmıştır. 1942 yılında Tahiri Mutlu Ağabeyin gayretleriyle İstanbul’da matbaada basılmıştır. Matbaada neşri ayrı bir çalışmanın konusu olabilecek kadar ilginçtir.
Tahiri Mutlu Ağabeyin hatıralarına göre matbaada basımı yapılan kitaplara bizzat maatbaacının kendi kendini ihbar etmesi neticesi emniyet güçlerince el konur. Risaleler incelenmek üzere bilirkişi heyetine gönderilir. Bu süreç Risale-i Nur’un satırları arasında şöyle yer alır: “…Ben pek çok müteellim ve Nurlara gelen o zarardan dehşetli müteessir iken, bir inâyet–i İlâhiye imdadımıza yetişti. O gizlenmiş ve ehl–i hükümet onları okumaya çok muhtaç olan o ehemmiyetli risâleleri kemâli merak ve dikkatle okumaya başlayıp, büyük resmî daireler adeta bir dershane–i Nuriye hükmüne geçti. Tenkit fikriyle takdire başladılar. Hattâ Denizli’de, hiç haberimiz yokken, fevkalâde perde altında, matbu Ayetü’l–Kübrâ’yı resmî ve gayr–ı resmî pek çok adamlar okudular, imânlarını kuvvetlendirdiler, bizim hapis musibetimizi hiçe indirdiler.” (Lem’alar, 26. Lem’a)
HZ. ALİ’NİN (ra) DUASI
Hz. Ali’nin (ra) Celcelutiye Kasidesi’nde “Ayetü’l-Kübra hakkı için o fecet (kötülükler) ve musîbetten şakirtlerine eman ver” şeklindeki niyazı Nur Talebelerini Denizli hapsinden selâmete çıkmasına vesile olmuştur. Asa-yı Musa eserinde olduğu gibi, bu asrın dalâlet sihirlerini yok edici bir özelliği vardır. Gaybi işaretlerle müjdelenmiştir.
Bediüzzaman Hazretleri bu konuda şöyle der: “Hem mâdem Celcelûtiye’nin aslı vahiydir ve esrarlıdır ve gelecek zamana bakıyor; ve gaybî umûr-u istikbâliyeden haber veriyor; ve mâdem, Kur’ân îtibârıyla, bu asır dehşetlidir ve Kur’ân hesâbıyla, Risâle-i Nur, bu karanlık asırda ehemmiyetli bir hâdisedir; ve mâdem sarâhat derecesinde çok karine ve emârelerle, Risâle-i Nur, Celcelûtiyenin içine girmiş, en mühim yerinde yerleşmiş; ve mâdem Risâle-i Nur ve eczâları, bu mevkie lâyıktır ve Hazret-i İmâm-ı Ali Radiyallâhü Anhın nazar-ı takdirine ve tahsinine ve onlardan haber vermesine liyâkatleri ve kıymetleri var; ve mâdem Hazret-i İmâm-ı Ali Radıyallahü Anh, …dalâletlerin bütün mânevî sihirlerini ibtâl edebilen bir mâhiyette bulunan ve bir mânâda Ayetü’l-Kübrâ nâmını alan risâle-i hârikaya bakıyor gibi bir tarz-ı ifâde görünüyor.” (Mektubat, İşârât-ı Gaybiye Hakkında Bir Takriz)
HÜLASA
Ayetü’l Kübra, Nur Talebelerini Denizli hapsinden kurtulmasına vesile olduğu gibi bizleri de inşallah bu felâket ve helâket asrındaki fitnelerden, gaflet ve dalâlete düşme musîbetlerinden kurtaracak, sahil-i selâmete çıkaracaktır. Yeter ki okuyup anlamaya hayatımıza ihlas ile aktarmaya gayret edelim.