"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Şu âyetleri açıklarsan tövbe edeceğim!”

Süleyman KÖSMENE
16 Temmuz 2016, Cumartesi
A. T. Rumuzlu okuyucumuz: “Küfre saplananlara gelince…Onları uyarsan da uyarmasan da birdir; iman etmezler.. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.” Bakara Sûresi 6. ve 7. Âyetlerini açıklarsanız tövbe edeceğim.”

TÖVBE BİZİM ŞE’NİMİZ

Değerli kardeşim, ne senin içine düştüğünü varsaydığın küfrüne karşı Kur’ân’ın bir kusuru vardır, ne benim açıklamalarımda seni tövbeye sevk edecek ehliyet vardır!   

 Şimdi düşünelim: Varsayalım ki sen küfürde saplanıp kalmışsın. Kur’ân bu âyetiyle seni azarlamıyor. Senin kalbini ve kulaklarını mühürlemiyor. Sen en nihayete uzanmışsın ve bundan Kur’ân’ı sorumlu tutuyorsun! Hayır, bu yanlıştır! Senin hür iraden varsa, hür düşünme ve muhakeme yeteneğin varsa, üzerinde Allah’ın birçok nimeti, hakkı ve hukuku varsa, bu âyetler senin hakkı ve hakikati anlamana, tövbe edip iman etmene ve şükretmene engel değildir. Tövbe etmek bizim şe’nimiz, tövbeleri kabul etmek Allah’ın şe’ni iken, bizim tövbe etmeyip Allah’ı tecrübe etmeye kalkmamız hiç edepli bir davranış değildir. Bu âyetler tövbe etmek isteyenlerin tövbe kapısını kapamıyor. Ölünceye kadar tövbe kapısı açıktır ve o kapıya başvuranlar ne kadar küfür ve şirk içinde olsalar da hep affedilmişlerdir. 

O HALDE PROBLEM NEDİR? 

Allah kimlerin kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir? Kimlerin gözlerini perdelemiştir? 

Cenâb-ı Allah o kâfirlere Peygamber gönderiyor, kitap indiriyor. Ve onlara hakkı ve hakikati açıklıyor.  Onlar ise akl-ı selimle hareket edip düşünmek ve gerçekleri bilmeye ve bulmaya çalışmak yerine, düşmanlıklarını arttırıyorlar. Sadece tebliğ edici olan ve aralarında yetişmiş bulunan Hazret-i Muhammed’i (asm) emin sıfatıyla bildikleri halde inkâr ediyorlar. Yalan söylemeyeceğini –çünkü hiç yalan söylemediğini- bildikleri halde, yalancılıkla itham ediyorlar. Akıllı ve zeki olduğunu bildikleri halde, mecnun olmakla ve cinnet getirmekle suçluyorlar. Akılları hayrette bırakan binlerce mu’cizeyi gördükleri halde sihir isnad ediyorlar, büyücü diyorlar ve her defasında Hazret-i Peygamber (asm) ile alay ediyorlar. 

Onların bu davranışı haddi aşan davranışlardır. Kur’ân onların kömür gibi olmuş ve kararmış pis tıynetlerinden bahsediyor. 

Yoksa bu zamanın insanının Kur’ân nezdinde ayrı bir yeri vardır! Her kim olursa olsun ve ne ölçüde küfre girmiş olursa olsun; tövbe ettiği dakikada elinden tutacak çok âyet bulacaktır! Kur’ân’ın mesajı da, rahmeti de, şefkati de dünya âleme açıktır. Ve bin yıldan beri binlerce küfür ehli de zaten Kur’ân’ı okuyup imana gelmişlerdir.  

BAĞIŞLAMA ALANIMIZ ÜÇTE BİRE KADARDIR

Hüseyin Şengörür: “Bir rivayette Peygamber Efendimiz’e (asm) birisi yüzüğünü bağışlıyor. Peygamber Efendimiz (asm) ise adamın bütün parası bu yüzüğü olduğu için adama yüzüğünü geri veriyor. Oysa Hazret-i Ebu Bekir (ra) bütün malını bağışlamıştı da Allah ondan razı olmuştu. İki rivayeti nasıl birleştirebiliriz?” Bediüzzaman Hazretleri İmam-ı Rabbani’nin bir sözünü naklediyor: “Melik’in atiyyelerini, ancak matiyyeleri taşıyabilir.”1

Yani Cenâb-ı Allah kullarına taşıyabileceği yükler, ihsanlar, ikramlar, görevler verir. Her kulun taşıyabileceği yük, görev, ihsan ve ikram aynı değildir. Birisi bütün malını Allah yolunda sarf eder, ama ardından ucba ve riyaya girer. Bir diğeri bütün malını seferber eder; ardından bu durum takvasını ve ihlâsını arttırır. Atalarımız, “Allah dağına göre kış verir.” demişlerdir. 

Dolayısıyla hiç kimse hiç kimsenin ne sevap yükünü taşıyabilir, ne günah yükünü. Herkesin sevabı da, günahı da, iyi ameli de, kötü ameli de, zenginliği de, fakirliği de kendi çekme gücüne göredir. 

Şeriat hiç kimsenin malının tamamını hayır için harcayıp kendini sıfırlamasını emretmez. Böyle yapan birisine Peygamber Efendimiz (asm) malının üçte birden fazlasını bağışlamaktan alıkoymuştur. Zekâtın farz oranı ise kırkta birdir. 

Bu demektir ki, bağışlama alanımız kırkta birden üçte bire kadardır. Malımızın üçte birden sonrasını bağışlamaya esasen hakkımız yoktur. Çünkü malımızda başka hak sahipleri de vardır. Onları gözetmek boynumuzun borcudur. 

Bütün bu tavsiye ve yönlendirmelere rağmen kişinin hiç mirasçısı yoksa ucba, riyaya ve kibre girmemek şartıyla malının tamamını bağışlaması haram değildir.  

Okunma Sayısı: 4282
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı