Zülfikar Balpetek: “Kişinin başında musîbet geldiğinde elhamdülillah denmez ve sabır istenmez deniyor. Sabır istendiğinde ‘sen bana musîbet ver’ demek oluyor deniyor. Bu doğru mudur?”
Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinden birisi Sabûr’dur. “Yâ Sabûr” çekmekle veya sabır istemekle musîbet celb edilmiş olmaz. Sabredecek o kadar belâ ve fitne var ki başımızda, her an Cenâb-ı Allah’ın inayetine sığınmaya elbet muhtacız. “Ya Sabur!” çekerek görünür görünmez belâ ve musîbetlere karşı sabır içinde olmayı dilemek ancak teşvik edilir. Söz gelişi, günahlardan uzak durmak sabır ister. İbadet ve taatlere devam ve salih amellerde muvaffakiyet sabır ister. Hayırlı işlerde başarılı olmak sabır ister. Allah’ın rızasını talep etmek ve nail olmak sabır ister. Dünyâ nîmetlerini elinin tersiyle itmek sabır ister. Âhireti ve ebedî saadeti kazanmak sabır ister. Çoğu zaman dünya saadetine bile ulaşmak sabır ister. Helâlinden kazanmak, kanaat etmek, tasadduk etmek, azla yetinmesini bilmek, verilene şükretmek, başkalarını da düşünmek...vs. bütün imtihanlar hep sabır ister.
Bedîüzzaman Hazretleri sabrı üç sınıfta incelemektedir:
1- Günahlardan kendini çekip sabretmek.
2- Musîbetlere karşı sabretmek.
3- İbadet üzerinde sabretmektir.1
Demek her halimizle Cenâb-ı Hak’tan sabır istemek, sabırlı olmak ve Allah’ın Sabur isminden istimdat etmek durumundayız. Çünkü bütün bu kavuşmayı umduğumuz nimetlerin zıtları bizim için tam manasıyla belâdır, hakikî musîbettir, gerçek perîşâniyettir. Meselâ, ibadette sabır içinde olmamak tam bir felâkettir. Allah’ın rızasını aramamak gerçek musîbettir. Dünyaya aldanmak belânın tâ kendisidir. Günahların ağına düşmek gerçek afetten başka bir şey değildir. Haram yemek perişanlığın en vahimlerindendir.
Şu halde Cenâb-ı Allah’a Sabur ismini zikrederek sığınmak isteyen ve Allah’tan (cc) sabır isteyen birisi, hiç de dünyevî musîbet ve afetleri celb etmiş olmaz. Başında zaten var olan nefis ve şeytanın türlü fitnelerine ve içinde bulunduğu imtihan dünyasının çeşitli zorluklarına karşı Allah’tan istimdat etmiş olur.
KUL HAKKI MADDÎ BİR HAK MIDIR?
Gebze’den okuyucumuz: “Kul hakkı sadece maddî midir? Ben mümkün olduğu kadar bundan kaçıyorum. Fakat benim epeyce alacaklarım kaldı. Kimileri diyorlar ki, ‘Sen hakkını helâl et. Âdil olan Allah senin hakkını verir.’ Bu mümkün mü? Ben helâl ettikten sonra, nasıl hak talep edebilirim?”
Kul hakkını çiğnemek, maddî olanı da, manevî olanı da kaçınmamız gereken kebâirdendir, yani büyük günahlardandır. Esasen maddî olup olmadığına bakılmaksızın, hepsi hak olarak değerlendirilmeli ve sakınmalıdır. Maddeyle ilgili bir alanda kul hakkı şüphesiz maddî, manayla ilgili bir hususta ise kul hakkı manevîdir. Yani paraya ve maddeye bağlı alacak-verecek ilişkilerinde vaki olan kul hakkı maddî; gıybet, iftira, dedi-kodu, yalancı şahitlik gibi manevî “tahkir ve hakaret”i konu alan kul hakkı manevîdir.
Başkasının size olan borcunda sizin iki türlü hakkınız söz konusu olabilir. Bir, paranızın maddî değeri; iki, paranızı geciktirmesi dolayısıyla uğradığınız mağduriyetin manevî boyutu. Başkasına olan hakkınızı helâl etmeniz, her ikisini kapsayabileceği gibi, yalnız birini de içine alabilir. Bu sizin niyetinize bağlıdır. Tasarruf ve inisiyatif sizin elinizdedir. Eğer her ikisi hususunda da hakkınızı helâl etmişseniz, Allah için, ona karşı hakkınızdan tamamen vazgeçmiş olursunuz. Bu vazgeçiş Allah içindir ve artık Allah nezdinde o kişiyle sizin aranızda herhangi bir hak-hukuk meselesi, alacak-verecek dâvâsı kalmaz, çünkü sizin tarafınızdan iptal edilmiştir. Bunun karşılığında, Allah’ın sırf fazl ve keremi ile size ikramı söz konusu olabilir. Ki, bunu da o kişiden talep etmenize lüzum kalmaz. Çünkü bunu Cenâb-ı Hak merhametiyle lütfeder.
Eğer hakkınızdan vazgeçmemişseniz, hakkınızı helâl etmemişsiniz demektir. O kişinin size olan borcu devam eder. Bu durumda borcunu ödeyebilmesi için ona verdiğiniz ilâve süre de kolaylık sayılır. Yani her hâlükârda bu hadis-i şerifle müjdelenen kolaylığa ermek için, elinizde fırsatlar olduğu söylenebilir. Şüphesiz bunu, alacaklı olduğunuz kişilerin ihtiyaç durumu ile sizin onları taşıyabilme gücünüz ve inisiyatifiniz belirleyecektir. Sizin başkasına tanıdığınız kolaylık, Allah’ın rahmetine nail olmanız açısından önemlidir.
Dipnot: 1- Mektûbât, s. 271.