Veysel Zorlu: “Peygamber Efendimizin (asm) cenaze namazını 17 kişi mi kılmıştır?”
NAMAZ HANE-İ SAADETTE KILINDI
Peygamber Efendimiz’in (asm) cenaze namazını neden sadece 17 kişi kılmış olsun ki? Bunu iddia eden tarihi hadiseleri bilmiyor ve Hazret-i Peygamber’e (asm) de, Ashab-ı Kiram’a da iftira ediyor. Peygamber Efendimiz’in (asm) cenaze namazını bütün Sahabeler kılmışlardır.
Fakat O’nun (asm) cenaze namazının bazı hususiyetleri vardı:
1- Peygamberler ölünce naaşları taşınmaz ve öldükleri yere defnedilirler.
2- Peygamberler diri hallerinde de, ölü hallerinde de imamdırlar. Ümmetleri onlara tabi olurlar.
Peygamber Efendimiz (asm) dar-ı bekaya irtihal buyurunca mübarek naaşı ve cenaze işleriyle bizzat Hazret-i Ali (ra) ilgilendi. Mübarek naaşı hane-i saadetten çıkarılmadı.
Hazret-i Ali (ra) dedi ki:
“Peygamberimiz (asm) diri iken olduğu gibi, ölü iken de imamımızdır. Bu yüzden Müslümanlar O’nun (asm) hane-i saadetine gruplar halinde girsinler ve cenaze namazını kılsınlar.”
Peygamber Efendimiz’in (asm) cenaze namazını ilk kılanlar Hazret-i Ali (ra) ve Haşimoğulları oldu. Sonra Ensar-Muhacir bütün sahabeler sıra ile kıldılar. Hane-i saadet 15-20 kişiden fazla almayınca, haliyle 15’er 20’şer kişilik gruplar halinde kılındı.1
ORUÇ GÜNLERİNDE DE İSRAFTAN SAKINMALIYIZ
Muharrem Okur: “1- Sahurda iftarda israf olmaz deniyor. Oysa israf etmemeyi âyet emrediyor. Bu ikisi arasını nasıl dengeleyeceğiz?
2- Kitap istiflerinde bazen Kur’ân-ı Kerîmlerin yere kitapların en altına konulduğu görülüyor. Böylece belden aşağıya düşüyor. Bunun dinen durumu nedir?”
İsrafı haram kılan Kur’ân’dır. Aslında oruç emri israf yapmamızı da gerektirmiyor. Yani hem oruç tutulabilir, hem de iftarda ve sahurda müsrif olmadan yenilip içilebilir.
İftarda ve sahurda asıl problem yediklerimizde değil, yemeyip artırdıklarımızdadır. Gündüzleri oruçlu olunduğu için, ölçüyü tutturamıyoruz ve fazla yemek yapıyoruz. Yemekler artıyor. Ertesi gün de canımız taze yemek istiyor. Artan yiyecekler ve içecekler ise maalesef bozuluyor ve israf defterine yazılıyor. Varsa mahlûkata vermekle bir nebze israftan kurtardığımızı düşünebiliriz.
Ya döktüklerimizi nasıl izah edeceğiz?
Öte yandan sünnete bakarsanız, fazla yediklerimizde de sıkıntı vardır. Sünnet olan midenin üçte biri kadar yemektir. Ramazan ayında da böyledir. Sadece bazı âlimler, sahur yemeğinde oruca başlanacağı için fazla yemeyi sünnete uygun bulmuşlar.
Haydi, sahur yemeğinde fazla yemeye nazar-ı müsamaha ile bakılsın… Fakat israfa yine izin yoktur.
“Sahurda ve iftarda israf yoktur” sözü muhtemelen fazla yemeye izin veren bir kelâm-ı kibardan ibarettir. İsrafı tecviz etmiyor. Fakat yemeği telef etmekten kaçınmalıdır. Çünkü israf haramdır.
SAYGIDAN VE EDEPTEN KİM KAYBETMİŞ Kİ?
Ecdadımız zorluk yoksa Kur’ân-ı Kerîm’i ve içinde Kur’ân-ı Kerîm’den âyet bulunan sahifeleri belden aşağıda tutmamıştır. Şanlı Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gâzî’nin de odasında Kur’ân-ı Kerîm olduğu için geceyi uykusuz ve ayakta geçirdiği rivayet edilir. Kim bilir bu tutum makbul bir duâ olarak kabul görmüştür de, Osman Gazinin nesline altı yüz yıllık şanlı bir devlet bu makbuliyet üzerine bağışlanmıştır!
Saygıdan ve edepten kim kaybetmiş ki? Hz. Mevlânâ, “İnsanla hayvan arasındaki fark edeptir.” demiştir.
Bununla beraber, dinin, Kur’ân-ı Kerîm’in belden aşağıda tutulamayacağı veya Kur’ân-ı Kerîm bulunan odada yatılamayacağı şeklinde her- hangi bir yasaklama emri yoktur. Buna rağmen, bir yasaklama emriyle değil, içten gelen bir saygı ve hürmet anlayışıyla ecdadımız bu saygın davranışını her asırda korumuştur.
Zaten saygı içten gelir. Bunun için yasak koymaya da gerek yoktur.
Bu saygının korunması hiç şüphesiz edeptendir. İmanın güzelliğinden ve kulluğun ziynetindendir. Müsait rafı olanın veya yüksek yerlere sahip olanın, Kur’ân’ı aşağı bir yere koyması elbette imanının güzelliği ile ve edep ile bağdaşmaz.
Dipnot: 1 El-İrşad, c.1, s.187