Karabük’ten Recep Günay “Put ve pot meselesi nedir? Bıraksan Bediüzzaman’a özür de diletecekler, onu o adama kardeş de yapacaklar! Putu pota çevirmek talihsiz bir ısrar değil mi?”
ZOR ELEKLERDEN BİRİ
Kaderin garip bir cilvesidir ki, put ile potun yazılışı Osmanlıca’da aynı harflerledir. Aslında put kelimesi başlangıçta “be-vav-te” harfleriyle yazılmakta iken, zamanla bir yazılış galatı ile okunduğu gibi “pe-vav-te” harfleriyle yazılmaya başlanmış ve ‘pot’un harfleri olan “pe-vav-te” ile aynı şekle bürünmüştür.
Bu durum hiç şüphesiz insafsız eleklerden biri olarak tarihe geçecektir.
Ne diyelim? Nurcuların imtihanı zordur. Çünkü Nurcularla uğraşan Şeytanların kurmaylarıdır. Haliyle bu kurmay bey, fesat atacağı zaman fesadını herhangi bir bilgi kılıfına pek kolay sokabiliyor, sağdan ve suret-i haktan pek rahat sokulabiliyor.
Bizce de bu meselede bir haricî tasarruf sırıtıyor. Çünkü arşivlerde ve kırk-elli yıllık Nurcu Ağabeylerin kitaplıklarında 1959 baskılı Emirdağ Lâhikaları her halde vardır. Lütfedip bakıversinler. Put mu, pot mu, orada ayan beyan göreceklerdir.
Bizim ulaştığımız iki adet baskı var:
1- Emirdağ Lâhikası, Sinan Matbaası, İstanbul, 1959, s. 242.
2- Emirdağ Lâhikası, Nur Matbaası, Ankara, 1959, s. 189.
Emirdağ Lâhikası’nın her iki baskısında da, yukarıda belirtilen sayfalarda “put kırdım” ifadesi latinî olarak açıkça yer alıyor. Allah’tan, Latince’de bu iki kelimenin yazılışı aynı değil ve “put” ifadesi o baskılarda tartışmasız okunabiliyor.
MAHKEME KAYITLARINA GEÇMİŞ
Benim bu meselede fazla lâf etmeme gerek yok aslında. Bu mesele refikimiz, ağabeyimiz sayın Latif Salihoğlu’nun sütunlarında günlerce tahlil edildi. Bu akl-ı selimi istişhad eden tahlillere katılmamak mümkün değil. Üstelik Latif Ağabey’in bu meselede bir de mahkeme şahitliğinin olduğunu yine o sütunlardan öğrendik. Yani mesele müberhen bir hale gelmiş ve cerh edilemez bir noktaya taşınmış.
Söz konusu mahkeme 22 Kasım 1979 yılında, Sultanahmed’de yer alan İstanbul Adliyesinde görülmüş.
Mahkeme salonunda bulunanlar: Necmeddin Şahiner, Latif Salihoğlu, Sabahaddin Aksakal. Bunların hepsi de şimdi sağ. Allah ömür, sıhhat ve afiyet versin.
Sanık: Mustafa Sungur.
Dava: Emirdağ Lâhikasında yer alan Mustafa Kemal hakkındaki ifadeler. Bu mahkemede “put kırdım” ifadesi mahkeme kayıtlarına da geçiyor.
Ve bizim bu günkü pot müddeilerinin iddiaları böylece daha o günden mahkeme eliyle de suya düşmüş oluyor.
1979’da Mustafa Sungur Ağabey bu “put” meselesinin mahkemesini yüz akıyla vermiş ve pot kırmamış. Umarım ve duâ ederim ki, inşallah bu günkü Nur Talebeleri de ilk belgelere kanaat edecekler ve pot kırmayacaklardır. Çünkü neticede arşivlerden ve 1959 baskılı eserlerden farklı şey söylemek aklen, sıhhaten, sıdken, sadakaten, samimiyeten, fazlen, hâlisen mümkün değildir.
NEFİSTE RAHMANİYET CİLVESİ
M. Fedai Bey: “Risale-i Nur’da 29. Lem’a’nın 2. Babının 7. Noktasında insanın nefsi rahmaniyetin cilveleriyle, kalbi de rahimiyetin tecellileriyle nimetlendiği, aklı da hakîmiyetin letaifiyle zevk aldığı bildiriliyor. Bu cümleyi açıklar mısınız?”
Nefsin Rahmaniyetin cilveleriyle nimetlenmesi: Nefsin lezzet aldığı cismânî gıdaların ve bedensel lezzetlerin tamamı Rahmaniyetin hediyesidir. Nefis beden diliyle bu gıdaları ve lezzetleri tadarak şükür görevini unutmamakla, nankör olmamakla, her bir tadışta şükretmesi gerektiğini hatırlamakla mükelleftir.
Kalbin Rahimiyetin tecellileriyle nimetlenmesi: Allah’ın verdiklerine karşı Allah’ı bilmek ve tanımak, O’na şükretmek, O’nu zikretmek, O’nu fikretmek, O’na muhabbet duymak, O’ndan korkmak, O’nu istemek, O’nun rızasını aramak, O’na yönelmek, O’nun için yaşamak ve bütün bunlardan derece derece zevk almak birer Rahimiyet tecellisidir. Allah’ın, dilediğinin kalbine koyduğu hidayet, feyiz ve rahmet bir Rahimiyet tecellisidir.
Aklın, Hakîmiyetin letaifiyle (incelikleriyle) zevk alması: Pozitif bilim olarak bilinen müsbet ilimlerin ilgilendiği bütün alanlar Hakîm isminin incelikleriyle doludur. Her bir tabiat kanunu, her bir bilimsel kural Hakîm isminin sadece bir nüktesidir, bir noktasıdır, bir cilvesidir, bir eseridir. Akıl bunları kavramakla mükelleftir ve bunlardan zevk alır.