DÖRT YÜZ YILLIK KAZAYI AFFETTİREN BİR FORMÜL VAR MI?
İzmir Çamdibi’nden Muzaffer Kılınç: “Ramazan ayı boyunca bir mesaj dolaştı: Ramazanın son Cuma namazından ikindi vaktine kadar olan zaman içerisinde kazaya kalan namazların affı için 4 rekât ikindinin sünneti gibi, salli-barik okunarak, her rekâtte Fatiha, Âyete’l-Kürsi, 10 adet Kevser Sûresi okunuyormuş. Sünnet olduğu söyleniyor. Böyle bir namaz 400 yıllık kaza namazının affı için kılınıyormuş. Bunun mahiyeti nedir?”
Böyle bir mesaj dolaştı; evet. Güleyim mi, ağlayayım mı; doğrusu ben de şaşırdım.
Çünkü böyle bir kaza formülünün aslı astarı kaynaklarımızda yoktur. Böyle bir namaz esasen kulluk ve namaz bilinciyle de, ciddiyetiyle de, samimiyetle de örtüşmez.
Allah’ın rahmeti geniştir; evet. Dilerse kulunun dört yüz yıllık değil, bin yıllık da namaz borcunu affeder. Fakat rahmetin affetmesi için böyle dört rekâtlık bir formül söz konusu değildir. Böyle dört rekâtlık bir formül olsa bin yıldan beri İslâm ümmetinin bunu bilmemesine imkân var mıdır? Bu uydurma bir iddiadır.
Formül şu olsa gerektir: Kazası çok olan kul, günün vakit namazlarıyla birlikte kaza kılmaya başlar. Gücü yettiğince kazalarını düzgünce ve samimî şekilde kılmaya devam eder. Fakat tamamını kılmaya ömrü vefa etmez ise, -eğer ömrü olsaydı tamamını bitirecek bir ciddiyet ortaya koymuş ise- kalan kazalarını rahmet affedebilir.
KIYAMDA AYAKLARIMIZ
Avustralya Nur Vakfı Gençler grubundan İbrahim Karadağ: “Kıyam’da ayak aralarının dört parmaktan fazla açarak, sağdaki ve soldaki cemaatin ayaklarına değirmek lâzım mıdır?”
Böyle bir şey de söz konusu değil. Sünnet olan, namazı gerek tek başına kılalım, gerekse cemaatle kılalım, ayak aralarının dört parmak kadar açık olmasıdır. Sağdaki ve soldaki cemaatin ayaklarına değdirmek gibi bir sünnet yoktur.
VAKİT, NAMAZIN FARZLARINDANDIR
Gaziantep’ten Muhammed Said Çiçek: “Vakit girmeden evvel namazı kılmanın şartları var mıdır? Yoksa her zaman vakit girmeden evvel kılınabilir mi?”
Namazın farzlarından birisi vaktin girmesidir. Eğer bir namazın vakti girmeden önce kılındığı anlaşılsa, vakti girdiğinde o namazı yeniden kılmak gerekir. Kılınan namaz sadece kaza veya nafile namaz yerine geçer.
Sadece hacda Arafat’ta İkindi namazı, öğle namazına bitişik olarak öğle vaktinde cem-i takdim olarak kılınıyor. Bu durumda ikindi namazının vakti öne alınmış oluyor. Şafii, Maliki ve Hanbeli Mezheplerinde seferde de –ilâveten akşam ile yatsı namazlarında da- cem-i takdim yapılabiliyor. Ki bu istisnai bir durumdur.
ÖZÜRLÜNÜN ABDESTİ
Rauf Hakan: 1. Hastalığından dolayı idrarda zaman zaman meydana gelen sızıntı kişiyi özür sahibi yapar mı? Sızıntının sıklığı bazen günde bir iki kez bazen de günde beş altı kez vuku buluyorsa. 2. Özürlü kişi ikindi abdestini aldıktan sonra özrü vuku bulmazsa o abdestle akşam namazını kılabilir mi? Akşam namazı esnasında özrü vuku bulursa ne yapmalı? Ya da özürlü kişi vakit girmeden abdest alıp camiye gitse namaza başladıktan sonra özrü vuku bulsa ne yapmalı. 3. Özürlü kişi sadece abdest konusunda Malikî mezhebini taklit edebilir mi?
Hastalığı dolayısıyla günde bir veya birkaç kez kontrolsüz biçimde idrar sızıntısı oluyorsa, burada iki durum söz konusudur:
1- Eğer sızıntının farkına varıyor ve gerekli tahareti yapabiliyorsa, bu kişi özür sahibi olmuyor. Böyle kişiler ikindi abdestini aldıktan sonra eğer sızıntı olmamışsa, bu abdestle akşam namazını kılabilirler. Akşam namazı esnasında sızıntı geldiğini anlarsa, taharetini yapar ve abdestini yeniden alır.
2- Eğer sızıntının ne zaman geldiğini bilemiyor ise, bu kişi özür sahibidir.
Özürlü kişinin abdesti Hanefi, Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre vaktin çıkmasıyla bozulur. Her vakit girdikten sonra yeni abdest almalıdır.
Malikî Mezhebine göre ise vaktin çıkması ile özürlü kişinin abdesti bozulmaz. Dolayısıyla Malikî Mezhebi şartlarına göre abdest almak şartıyla, abdest konusunda bu mezhebi taklit edebilir.