Yapılan Hayra Adını Yazdırmak
Tokat’tan Ramazan Uyanık: “Kayınvalidem, ölmüş kayınpederim adına şadırvan yaptırıp adını şadırvana yazdırmak istiyor. Bu şart değil, ama duâ olur niyetiyle adının orada yaşamasını istiyor. Bunda dinen bir sakınca var mıdır?”
Ölmemiş bir şahsın, yaptırdığı hayra kendi adını yazdırması dinen makbul olmaz. Çünkü ucb, ameline güvenme, riya, gösteriş, kibir gibi rezil duygulara sebep olur. Böyle duygular hayır sahibinin amelini boşa çıkarabilir. Fakat ölmüş birisi adına varislerinden birisinin veya eşinin hayır yaptırması halinde, o ölmüş şahsın adının yapılan hayra yazılmasında dinen bir sakınca yoktur. Çünkü kişi kendisi dünyadan göçmüş olduğundan, amele güvenme ve riya gibi rezil duygular söz konusu olmayacak, yapılan hayrın sevabını iptal eden bir durum vaki olmayacaktır.
Nitekim kimi camilerde şadırvanın her çeşmesi ölmüş bir hayır sahibinin adını taşıyor. Bu bir bakıma hayrı teşvik açısından makbul bir uygulama olarak da görülebilir.
Bu konuda caminin görevlileri, dernek yönetimi ve müftülükle mutabakat sağlanması halinde dini bir engel gözükmüyor.
AD KOYMAK, DİNİ NİKÂH VE MEHİR
Niğde’den Sadi Aydın: “Bir arkadaşın üç sorusu var: “1- Adı ezan okunarak konmamış. 2- Vaktiyle dini nikâh yaptırılmamış, 3- Nikâhta mehir gündeme getirilmemiş. Bunların telafisi var mıdır?”
1- Kişinin, kendi adının ezan okunarak konmadığını iddia etmesi sağlıklı bir iddia değildir. Bu bilgi zanna dayalı bir bilgi olabilir. Bu konuda eğer iddia doğru ise, sorumluluk babasına aittir; kendisine ait değildir. Dolayısıyla kendisini mahşerde mesul etmez. Ve adı da mahşerde geçerlidir. Bu konuda artık yapacak bir şey yoktur.
Babası ezan okuma sünnetine eğer bilmeyerek riayet etmemişse inşallah affedilir. Bildiği halde riayet etmemişse de hesabı kendisine aittir.
2- Resmî nikâh yaptırılmışsa nikâh tamamdır. Dini nikâh şart değildir.
3- Nikâhta mehir gündeme getirilmemişse, nikâha rıza gösteren kız mehr-i misil almaya hak kazanır. Mehr-i misil, o havalide nikâhlanan bir kız için yaşına ve dengine göre verilen ortalama mehirdir. Ortalama mehir kızın rızasıyla belirlenir ve bunu koca karısına öder. Bu mehir ödenmeden iki taraftan birisi ölse koca borçlu kalır. Kadın hakkını helâl etmezse iş mahşere intikal eder.
KAHTANİ KİMDİR
Adapazarı’ndan Hamit Aksoy: “Daha önce gazetemizde çıkan bir hadiste Kahtani’den söz ediliyordu. Kahtani kimdir?”
Kahtani kelime manası itibariyle “yokluktan berekete” demektir. Diğer taraftan “Kahtan” Yemen’de bir kabile adıdır. Hatta bazı nesep âlimleri Arapları Adnanîler ve Kahtanîler olmak üzere iki ana nesebe ayırırlar.
Cürhümlüler, Kahtanoğulları neslindendi. Hazret-i İsmail (as) Cürhümlüler’den kız alıp evlenmişti. Dolayısıyla Hazret-i İsmail’in (as) evlâtları ana tarafından Kahtanlılara dayanmaktadır. Bazı tarihçiler bu sebeple bütün Arapları nesep olarak Kahtani sayar.
Hadislerde ahir zamanda geleceği haber verilen zevattan veya sıfatlardan birisi de Kahtani’dir. Bir hadiste, “Kahtan’dan bir adam çıkıp insanları asasıyla sevk/idare etmeden kıyamet kopmaz.”1 buyurulur.
Keza İbn-i Asâkîr nakletmiştir ki, Kays b. Câbir, şöyle demiştir: Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurdu: “Benden sonra halifeler, halifelerden sonra umera, umeradan sonra melikler, meliklerden sonra Cebabire, Cebabireden sonra ise Ehl-i Beytimden bir kimse gelir de, O yeryüzünü adaletle doldurur. Ondan sonra da “Kahtani” gelir. Beni gönderen Zata kasem ederim ki, O, diğerlerinden aşağı değildir.”2
Böyle kıyamete yakın ahir zaman haberleri genelde kapalı ve tevil götürür biçimde gelmektedir. Dolayısıyla her tevilde sapma payımızın olduğunu öncelikle itiraf edelim.
“Kahtani” Arap soyunu ifade ettiğine göre sembolik ve müteşabih bir ifade olduğu aşikârdır. Kelime manası olan “yokluktan berekete çıkış” manasını nazara aldığımızda, Hazret-i Mehdi’den sonra gelen, Hazret-i Mehdi’nin ortaya koyduğu ilim ve meslekle hizmet eden ve Hazret-i Mehdi’nin ilimdeki bereketi ile dünyayı ihya eden şahs-ı maneviye yormak pekâlâ mümkündür. Hadiste geçen asayı ilme yormak gerekir.
Aksi takdirde şahıslar bazında yorumlara girişmekle sağlıklı bir tevile ulaşamayız kanaatindeyiz. Doğrusunu Allah bilir.
Dipnotlar:
1- Buharî, Menakıb 7; Müslüm, Fiten 60. 2- Ramuzul-Ehadis, s. 518.